Ama sıfatları şehit, terörist, düşman ya da gerilla olan onbinlerce ölü vardı.
Bu ülkede "savaş yoktu";
Ama bedenleri ya da yürekleri yaralı yüzbinlerce insan vardı.
Bu ülkede "savaş yoktu";
Ama boşaltılan, yakılan, yıkılan binlerce yerleşim yeri; topraklarından göç ettirilmiş milyonlarca yurttaş vardı.
Bu ülkede "savaş yoktu";
Ama işkence tezgahlarından geçirilen yüzbinlerce insan; binlerce gözaltında kayıp ve topyekün, savaş mağduru olmuş milyonlar vardı.
Bu ülkede "avaş yoktu"
Ama, topraklarına döşeli, ardında kaç ölü bıraktığı dahi bilinmeyen bir milyon mayın ve kat be kat fazlası savaş artığı vardı.
İşte bu kitapta/sergide gördüğünüz ve tabi ki kısacık öykülerini okuduğunuz kişilerin tümü mayınlardan ya da olmadığı iddia edilen ancak 15 yıl süren ve halen sürdürülmeye çalışılan bir savaşın kurbanlarından küçücük bir kesit.
Fotoğraflar rahatsız edici farkındayım.
Ama rahatsız olun istedim.
Kolu, bacağı, gözü olmayan çocukları; zaten hep yok sayılırken bir de bedenleri de yok edilen kadınları, zorunlu tutulan ancak vatani denilen bir görevden sonra yaşamına eksik devam etmek zorunda kalan askerleri ya da 'birbirlerini öldürsünler' mantığıyla hayata geçirilen bir mantığın uzantısı olan korucuları fotoğraflamak hiç kolay olmadı.
Rahatsız oldum. Moralim bozuldu, kabuslar gördüm.
Rahatsız olun, moraliniz bozulsun, kabuslar görün istedim.
"Normal bir çocuk olmak isterdim" diyen Mehmet'i de, bu projeye dahil olmak istemeyen ve kendince haklı nedenleri olan askerleri de dinlemenizi, anlamanızı istedim.
Siz anlarsanız biz anlarsak, bir fotoğraf karesine sığmayacak kadar büyük bir sorunu birileri de anlamak zorunda kalır diye ümit ettim.
Son olarak bu çalışmanın hayata geçmesinde emeği geçen; "siyasi" ve "iklimsel" her türlü hava ve yol koşulunda gitmek istediğim yere beni ulaştıran şoför arkadaşımız Yılmaz Kaplan 'a, fotoğrafçı arkadaşlarım Özcan Yurdalan ile Mehmet Kaçmaz 'a ve Nar Photos Fotoğraf Ajansına teşekkür ederim. (AŞ/KÖ)