Tutanakları BDP mi sızdırdı, bu durum çözüm sürecini etkiler mi, Öcalan iyimser mi, başkanlık sisteminde anlaşma mı sağlandı?
Barış ve Demokrasi Partisi (BDP) heyetinin PKK lideri Abdullah Öcalan’la gerçekleştirdiği görüşmenin tutanaklarının Milliyet gazetesinde yayımlanması ve Öcalan’ın sürece dair tespitlerini BDP Mersin Milletvekili Ertuğrul Kürkçü değerlendirdi.
BDP "biz sızdırmadık," dese de BDP'nin sızdırdığı iddiası sürüyor. Siz ne düşünüyorsunuz?
Devletin elinde başka bir metin olabilir ama gazetede çıkan tutanak vekillerin görüşme ertesi bize okuduğu tutanakla örtüşüyor. Sızdırma sızdırmama tartışması tuhaf. Bu kovayla su taşırken yere dökmek gibi. Ancak BDP, neden sızdırmış olsun. BDP'nin saklı tutmaya karar verdiği elindeki bir tutanağın bu şeklide birebir ortaya dökülmüş olması BDP'yi zarara sokan bir şey. Aslında elindeki belgeye sahip çıkamamış duruma düşürüldü.
Bu durumun Oslo'dan farkı, orada devlet ve PKK arasındaki görüşmenin kaydı vardı. Burada ise BDP ve Öcalan arasında mahrem olması gereken bir kayıttan söz ediyoruz. Bunun açıklanması da en çok iki tarafı üzebilir. Bir şekilde bu belge yetkisi olmayan birilerin eline geçti ve oradan da gazeteye kadar gitti. Ancak bunun muazzam gazetecilik başarısı olduğunu düşünmüyorum. Çünkü gazeteci tutanağa ulaşmadı, tutanak gazeteciye gitti.
"Koza dönüşebilir"
Farklı kanatlardan bu tutanakların ortaya çıkmasının çözüm sürecini baltalayacağı düşünülüyor? Bu tutanaklarda "baltalamaya" neden olabilecek ne var ki, böyle düşünülüyor?
Kaygı yersiz, çözüm sürecinin bütün tarafları burada yapılan görüşmelerden ertesi günü haberdar oldu zaten. Buradaki problem, Öcalan'ın zihin antremanı yaparak enformel biçimde muhataplarıyla olan görüşmesinin çözüm karşıtı bazı kesimlerin elinde koza dönüşebilme ihtimali. Çünkü bu kesim, müebbete mahkum "devlet düşmanı" olarak gördüğü birinin (Öcalan) toplumun geleceği hakkında eşit hak sahibi olarak konuşuyor olmasını kabullenemiyor.
Devletin bildiğini halkın da bilmesi bakımından da o kadar korkunç bir şey değil. Yani çözüm sürecini kamuoyu tepkisi açısından olumsuz yönde etkilemeyecek. Burada, Öcalan ile devlet arasında değil, BDP ile Öcalan arasında bir görüşme var. O yüzden Öcalan canının istediği gibi konuşuyor; bunda ne fenalık var.
Öcalan'ın "süreç akamete uğrarsa felaket olur" açıklamasını son şans ya da tehdit gibi algılayanlar var. Bu görüşü nasıl okumak gerekiyor?
Bu tehdit değil, önemli olumsuz olasılıklardan biridir. Öcalan da bir uyarı yapıyor. Taraflar sonunda rejim değişikliğine giden süreçte risk alıyorlar, eğer başarılı olamazlarsa Öcalan'ın öngörüsü doğrudur. Bu kadar barışa yatırım yapıldıktan sonra barış gelmezse buradan savaş yanlıların eli güçlenmiş olarak süreçten çıkılır. Öcalan "Bir başarısızlık olursa beni de yok bilin" diyor. Bana göre, bu "ben size küseceğim" demek değil, "başarısızlık beni de yok edebilir" demek.
Başkanlık sistemi
Başkanlık sistemiyle ilgili Öcalan'ın "Erdoğan'ın başkanlığını destekleriz" sözleri bu konuda bir anlaşma mı sağlandı gibi yorumlara neden oldu. Ne düşünüyorsunuz?
Öcalan, Erdoğan'ın başkanlık ısrarını ve hevesini göz önüne alarak bunun içinden bir çözüm üretmek mümkün mü diye zihin egzersizi yapıyor. Buradan ortada verilmiş bir söz ve anlaşma olduğunu anlamıyorum. "Destekleriz" diyor ama şartlarını sıralıyor. Amerika'daki sistemi anlatıyor, "hegemonya olmayacak, bütün haklar teslim edilecek" diyor.
Türkiye'nin tamamı için diktatörlük olacak bir şeyin Kürdistan için özgürlük olmasına imkan yok. Demokratik olmayan öz yönetime imkan sunmayan bir başkanlık rejimine kimsenin evet demeyeceğini düşünüyorum. Bu tartışma daha çok su kaldırır.
Kişisel fikrim, Erdoğan Başkanlık rejimini denetim mekanizmalarını aşmak için gerekçelendiriyor. Ben aslında başkanlık rejimi tartışmasına AKP'nin tamamı bile ikna olmamışken, Öcalan'ın böyle konuşmasını Başbakanı çözüm noktasında cesaretlendirmek amaçlı olarak görüyorum.
"Öcalan hayalperest değil"
Öcalan "Kandil karamsar, bunu aşsalar iyi olur" diyor. Dün de heyet Erbil'deyken bombalama oldu. Sizce Öcalan daha mı iyimser?
Öcalan'ın iyimserliği tarihsel olarak bütün bölgede Kürtler için yıldızın parladığı bir döneme denk geliyor. Hayalperest değil. Görüşen vekillerden aldığım izlenim, Öcalan bu süreci dinamik ve akan bir süreç olarak görüyor. Her olumlu kazanımın sonraki kazanımları besleyeceğini ve kolaylaştıracağını düşünüyor.
Bana sorarsanız PKK'nin kendi oldukları yerden bakınca son derce ihtiyatlı ve güvensiz hareket etmeleri normal. Dün heyet Erbil'deydi; Kandil'de bombalama olurken orada görüşme için bulunuyor olabilirlerdi. Yani devlet kısaca "sizi de bombalayabilirim" demek istiyor. O yüzden güven arttırıcı önlemler alınmalı. Operasyonların karşılıklı olarak askıya alınması gerekli.
"Azınlık politikası ortadadır"
Öcalan Türkiye’de paralel devlet çalışması olduğunu, CHP ve MHP’nin paralel devletin izdüşümü olduğunu, ABD’de Yahudi, Ermeni ve Rum lobilerinin de stratejik olarak müdahale ettiğini söylüyor. Bu sözleri de tepki çekti.
Öcalan'ın başında olduğu hareket 30 yıldır azınlık meselesiyle ilgili olarak siyaset yürütüyor. Ermeni soykırımının tanınmasını için ilk olarak Kürt özgürlük hareketinden insanlar adım attı ve özür diledi. Ayrıca bu parti soykırımın ikincil kurbanlarından Süryani halkından bir temsilciyi meclise taşıdı.
Tüm bu siyaseti ortada dururken, Öcalan'ın iki satır arasında sarf ettiği lobicilik faaliyetliyle ilgili analiz bile sayılmayacak bir değinmesinin azınlıklara karşı bir dışlama, tavır alış olarak okunması ayıptır. Öküzün altında buzağı aranıyor. Ancak bu da tutanaklara sahip çıkamamanın BDP ve Öcalan'a ödettiği faturalardan biridir. (NV)