Haberin İngilizcesi için tıklayın
İnsan Hakları Evrensel Beyanname'sinin (İHEB) kabul edilişinin 71. yılında, beyannamede dünya devletleri tarafından bireylere tanınan hak ve özgürlüklerinin neredeyse tamamının ihlal edildiği barış akademisyenlerinin hikayesini Türkiye İnsan Hakları Vakfı'nın (TİHV) Akademi'nin “Üniversitenin Olağanüstü Hali: Akademik Ortamın Tahribatı Üzerine Bir İnceleme” ve “Akademisyen İhraçları: Hak İhlalleri, Kayıplar, Travma ve Güçlenme Süreçleri” raporlarından derledik.
Türkiye'nin farklı illerinden birçok akademisyen, 11 Ocak 2016'da Kürt illerinde yaşanan sokağa çıkma yasaklarına ilişkin bir bildiriye imza attı.
"Bu Suça Ortak Olmayacağız" başlığını taşıyan bildiri, sivil ölümlerin durdurulmasını ve barışın sağlanmasını talep ediyordu. Yaşam hakkı gibi en temel hakları sorumlulara hatırlatan akademisyenler, bildirinin hemen ardından yetkililerin, yaygın medyanın ve su örgütlerinin hedefi haline geldi.
15 Temmuz 2016’daki darbe girişiminin ardından 20 Temmuz 2016’da ilan edilen ve iki yıl süren Olağanüstü Hal (OHAL) kapsamında yayınlanan Kanun Hükmünde Kararnamelerle (KHK) barış bildirisi imzacısı 406 barış akademisyeni kamu görevlerinden ihraç edildi.
KHK’ler ile ihraç edilmek ihraç edilen tüm kamu görevlileri bakımından bazı ortak hukuki sonuçlar ve hak ihlalleri meydana getirdi. İhraçlar sürecinde yaşanan her bir hak ihlalinin yeni bir ihlale yol açtığını, bir başka deyişle ihlallerin döngüselliğini ortaya koyan raporda yaşananlar şöyle anlatıldı:
İhraçlar ve ihlaller
Objektif bir ölçüt ve bireysel kanıtların varlığından söz etmenin mümkün olmadığı ihraçlar, İHEB'de de yer alan “adil yargılanma hakkı” ve “masumiyet karinesini” ihlal etti.
İhraç edilenlere ihraçlarının ardından itirazlarını sunabilecekleri adli ve idari merciler bulmak konusunda sıkıntılar yaşamaları üzerine yeni bir KHK ile mahkemelere itiraz başvurusu yapılmasının önü de İHEB’de yer alan “etkili bir hukuk yoluna başvurma hakkını” da ihlal ederek tamamen kapatıldı.
TIKLAYIN - AYM Gerekçeli Kararı: Akademisyenin İşi Düşünce Açıklamak
İhraç edilen akademisyenlerin pasaportlarına bir kez daha İHEB’deki bir hak, “seyahat özgürlüğü” hakkı çiğnenerek el konuldu. Akademisyenlerin insan onuruna yaraşır bir yaşam sürmeleri engellenirken “yaşam standardı hakkı” da böylece ihlal edildi.
Pek çok akademisyen hakkında ihraç edildikleri dönemde herhangi bir soruşturma ve kovuşturma bulunmuyordu. Ancak barış akademisyenleri devlet erkanı tarafından sıkça hedef gösterildi, yaygın medya kuruluşlarından bazılarında fotoğraflarıyla birlikte hakaretlerle manşete taşındı. Maruz kaldıkları tehdit ve saldırılar İHEB’deki yaşama hakkı, kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkını ihlal etti.
Kayıplar ve travma
Hedef gösterilen, karalama, sosyal medyada linçi, tehdit ve saldırıya uğrayan, idari ve cezai soruşturmalara ve ihraçlara maruz kalan akademisyenlerin barış çağrısı ardıl bir travmatik sürece dönüştü.
İmza metni kamuoyuyla paylaşıldıktan sonra akademisyenler kolektif olarak, “insan eliyle gerçekleştirilen, politik amaçlar uğruna devletlerin, organize topluluk ya da grupların kendi sınırları dışındaki devletlere, ya da kendi sınırları içinde yaşayan insanlara (büyük oranda sivillere) yönelik uyguladığı bir şiddet türü” olan politik şiddete maruz kaldı.
İş kaybı
Politik şiddet sonucu iş kaybı, ekonomik kayıpları; ihraç öncesinden başlayan akademik engellemeler, ihraç süreciyle birlikte ortaya çıkan akademik kayıpları; sosyal kayıpları ve hak ihlalleri-travma-kayıplar sarmalının sonucunda ortaya çıkan ve akademisyenler tarafından ifade edilen sağlık etkileri/sağlık sorunları tetikledi.
Çalışma hakları ihlal edilen, en üst siyasi aktörlerden başlayarak geniş kesime yayılan kişilerce doğrudan hedef alınan Barış Akademisyenleri, geçimlerini sağlamak ve hayatlarını idame ettirebilmek için, birden fazla iş yapmaya zorlandı.
TIKLAYIN - Barış Akademisyenleri: Kayıtsız Şartsız İade İstiyoruz
En yüksek politik aktörlerden akademik çevrelere kadar “terörist”, “vatan haini” “müstemleke aydını” olarak adlandırılmış ve bir anlamıyla “sakıncalı” ilan edilmiş olan akademisyenlerin iş bulma süreçleri ve çalışma koşulları son derece belirsiz, güvensiz ve zorlayıcı bir alana itildi. Bu koşullar altında geçimlerini sağlamaları için başvurdukları yollar, temelde, gelir kaynaklarını çoğaltma yönünde oldu.
TİHV’in araştırmasına göre, akademisyenler ihraçlar sonrası “bilgi yoğun hizmet işleri” “diğer hizmet işleri” ve “bilgi yoğun kişisel hizmetler” şeklinde üç ayrı kategoride toplanabilecek şekilde alanlarda çalışmaya başladılar.
Akademik kayıplar
Akademisyenlerin karşılaştığı bir diğer sonuç akademik çalışmaları önündeki engellemeler oldu.
* Yurtiçi ve yurtdışı akademik görevlendirmeleri iptal edildi, araştırma izinleri, teşvik ödenekleri ve yayın destekleri verilmedi.
* Barış akademisyenleri, bir “itibarsızlaştırma, değersizleştirme ve cezalandırma yolu olarak” liyakata bakılmaksızın kurul ve komisyonlardan çıkarıldı.
* Herhangi bir resmi karar olmaksızın dersleri iptal edildi ya da fiili olarak açılmadı.
* Bildiri sonrası bazı üniversiteler imzacı akademisyenler hakkında ivedilikle soruşturma açıp uzaklaştırma kararı verirken, bazıları soruşturma açmadan ya da herhangi bir idari işlem yapmadan akademisyenleri ihraç listesine ekledi.
* Tebliğ yapılmadan haklarında açığa alınma işlemi yapıldı.
* İmzacı akademisyenlere kadro verilmedi.
* Vakıf üniversiteleri de dahil olmak üzere bazı üniversiteler, Barış Bildirisini imzalayan akademisyenlerin görevlerine sözleşme yenilememe yoluyla son verdi.
* Bilimsel araştırma projeleri iptal edildi.
* Doçentlik başvuruları askıya alındı.
* Lisansüstü tez danışmanlıkları iptal edildi.
TIKLAYIN - Barış Akademisyenleri Anlatıyor: Akademi Kürsüsünden Sanık Kürsüsüne
Sosyal kayıplar
* Akademisyenlerin birçoğu ihraçlar sonrasında ilçe, mahalle değiştirme, aileyle yaşama gibi sosyal hayatlarını doğrudan etkileyen taşınmalar yaşadılar.
* Akademisyenler ailelerinden ve yakın çevrelerinden yakın destek görseler de iş arkadaşlarından büyük oranda destek görmediler.
* Araştırmada görüşülen akademisyenlerin tamamı devlet tarafından fişlendiğini düşünüyordu. Basında hedef gösterilme, sosyal medya paylaşımları nedeniyle tutuklamalar, ihbar mekanizmalarıyla iş kayıpları ya da tutuklamalar ve bunların kamuoyuyla sindirme ve yıldırma amaçlı olarak kullanımı gibi yaygınlaşmış baskı araçlarının doğurduğu dışlanma, ayrımcılık, reddedilme, kapatılma/hapse atılma gibi pratikler akademisyenlerde topluma karşı da şüphe ve güvensizlik yarattı.
Türkiye’de hukuki bakımdan kendilerini güvende hissetmediklerini, yüzde 97,1’i ise genel olarak kendilerini güvende hissetmediklerini ifade etti. Yüzde 93,0’ü Türkiye'de ayrımcılığa uğradığını, yüzde 92,6’sı işine dönse bile yıldırma veya baskılara maruz kalacağını, yüzde 91,3’ü kendisine karşı önyargıların olduğunu, yüzde 83,6’sı toplum nezdinde tehdit olarak görüldüğünü düşündüğünü, yüzde 42,8’i ise toplum nezdinde bir daha eski değerini kazanamayacağını düşündüğünü belirtti.
* Sağlık kayıpları da yaşadıkları hak ihlallerinin barış akademisyenleri üzerinde bıraktığı etkilerden biri oldu.
TİHV’in raporunda akademisyenlerin yaklaşık yarısı ihraç sürecinin etkilediğini ya da sebep olduğunu düşündüğü, şu an iyileşmiş bile olsa, herhangi bir fiziksel; üçte ikisi de ruhsal sağlık sorunu yaşadığını ifade etti. En sık bildirilen ruhsal sağlık sorunları; uyku sorunları (yüzde 62,8), yoğunlaşma ve dikkat güçlükleri (yüzde 61,9), duygusal olarak uzaklaşma ya da çökkünlük (yüzde 58,3), kolayca öfkelenme (yüzde 49,0); psikosomatik kökenli olan fiziksel sağlık sorunları ise çarpıntı (yüzde 23,1), nefes darlığı (yüzde 17,4), göğüs ağrısı (yüzde 11,6), tansiyon yükselmesi (yüzde 9,5) şeklinde oldu.
Travmayla baş etme süreçleri
Travmatik etkilerle baş etme süreçlerinde ihraç edilen akademisyenlerin birbirleriyle ve toplumun farklı kesimleriyle geliştirdikleri ilişkiler ve bunun baş etme süreçlerine katkısına da değerlendirmede yer verilmiş:
* Araştırma kapsamında görüşülen ihraç edilmiş akademisyenlerin yüzde 93,4’ü hem kendi üniversitesinden hem de diğer üniversitelerden ihraç edilmiş akademisyenlerle, yüzde 62’si ise üniversite dışındaki kurumlardan ihraç edilenlerle görüşüyor.
* Akademisyenlerin yüzde 64’ü, politik mücadele yürütmeyi bu ilişkinin bir unsuru olarak ifade etti. Bu ilişki, hukuki süreçleri paylaşmaya (yüzde 88) da yardımcı oluyor. Akademisyenlerin yüzde 93’ü bu ilişkiyi dayanışma olarak, yüzde 96’sı ise arkadaşlık olarak tanımlıyor.
* Bu süreçte maddi ihtiyaçların karşılanmasında bu ilişkilerin çok önemli olduğu da tespit edilen değerlendirmelerden biri... Nitekim akademisyenlerin yüzde 88’i ihraç edildikten sonra ekonomik destek aldığını belirtiyor. Desteğe ihtiyaç duymayan akademisyenlerin oranı sadece yüzde 8 olup, akademisyenlerin yüzde 4’ü destek teklifini kabul etmemiş ya da desteğe ihtiyacı olduğunu söylememiş.
(TP)