Ailesi ile birlikte Balkanlardan buraya göç ettiğinde küçük bir kızdı, ilk geldikleri zamanlarda karşılaştıkları göçmen olma zorluklarını kısa zamanda aştı, 16 yaşındayken girdiği bir derginin yarışmasında, kaçıncı olduğu hala muamma ama, ünlü oldu.
Banu Alkan'dı artık adı ve dönemin modası video filmlerinin vazgeçilmez kadını olmuştu. O dönemlerde onunla aynı kulvarlarda sayılabilecek birkaç kadın daha vardı; Ahu Tuğba, Serpil Çakmaklı, Oya Aydoğan... Ve şimdi, şartlar değişmiş olsa da, aralarından adı anılan sadece Banu Alkan var.
Alkan o dönem çektiği bir filmin adından bir bölümü kendi ismine ekler bir şekilde ve Afrodit olarak anılmak istediğini dönemin basın mensuplarına iletir. O günden sonra da gazetelerde Afrodit diye anılır gerçekten, hatta aynı isimle bir fotoroman bile çekilir.
Banu Alkan sinemaya girdiği ilk günlerde tanıştığı evli ve zengin bir işadamı ile birlikte olmaya başladı. Henüz 17 yaşındaydı ve piyasanın kuralını yerine getiriyordu. Ama yaşananlar piyasaya pek uygun olmadı. 17 yaşındayken başladığı ilişkiyi 20 yıla yakın sürdürdü, taa ki sevgilisi kanserden ölene kadar. Zaten bizim de Banu Alkan'la yeniden tanışmamız bundan sonra oldu.
Banu Alkan 20 yıl boyunca herkesin isteyebileceği kadar iyi koşullarda yaşamıştı. Sevgilisi Gürbüz Hanif, bir masal kahramanı gibi yaşatmıştı Alkan'ı. Hawaii'de yapılan tatiller, Cannes Film Festivaline gitmeler uzun zaman meşgul etti gazetelerin magazin sayfalarını. 80'lerin sonlarından itibaren artık film çekmeyi de bırakır, sevgilisi ile hala birliktedir, dünyayı dolaşır. Para kazanmak zorunda değildir, dolayısıyla da hayatın keyfini çıkartıyordu. Taa ki sevgilisine kanser teşhisi konana kadar... Gürbüz Hanif tedaviye başladıktan çok kısa bir süre sonra hayatını kaybetti. Banu Alkan bu kadar yılını birlikte geçirdiği "eşini" kaybetmenin üzüntüsünü yaşarken, eşinin ailesi tarafından Boğaz'daki yalıdan "kapı dışarı edilir".
Zaten ne olduysa ondan sonra oldu. Banu Alkan hayatımıza tekrar girdi. Birden televizyonlarda, gazetelerde, her yerde Afrodit'i görmeye başladık. Kaset çıkartmaya hazırlandığından söz ediyordu, Türkiye'nin en güzel kadını olduğundan emindi, üstelik bunu da ortalıkta söylemekten çekinmiyordu.
Yeni medyamızın artık güzel mankenleri, sosyetik kadınları vardı. 1980'lerin başından kalma abartılı makyajlı, sarı saçlı, "oyunculuğu bile iyi olmayan" bu kadın, artık magazin programlarına ancak eğlence malzemesi olabilirdi, oldu da.
Banu Alkan cümle kurarken bir sonraki durumu düşünmeyenlerdendi. Aklına estiği gibi konuşuyordu, konuşmaları da her hafta magazin programlarının en azından 10-15 dakikasını kurtarıyordu.
İlk önce konuşmalarıyla tekrar girdi hayatımıza, sonra birden kaset yapacağı söylentileri ortalıkta dolaşmaya başladı. Sesi güzel değildi, üstelik güzel olmadığını kendisi de farkındaydı. Ama olsundu, herkes kaset çıkartıyordu, onun nesi eksikti?
Kaseti çıkarttı, promosyon çalışmaları başladı bu kez. Ve televizyonlar yeni bir Banu Alkan çağına "merhaba" dediler. Tüm şov programlarında, her talk-show'da, kısacası televizyonu açtığımız her anda o vardı. Televizyon kanalları Alkan'ın katılacağı programların tanıtımlarını özellikle uzun, uzun veriyorlardı. Alkan tam bir eğlence malzemesi haline gelmişti.
Katıldığı programlarda kraliçe edasını sürdürdü inatla. Tahtla çıktığı şovlar bile oldu. Kendisini çok sevdiğini anlatmakla başlıyordu programa, 90-60-90 vücudunu överek devam ediyordu. Aslında gerçek vücut ölçüleriyle alakası yoktu bu rakamların ama, zaten olsa da bütün bunlardan bize neydi?
Banu Alkan hemen her şeyden söz ediyordu, tam bir "sarışın aptal" portresi çiziyordu. Peki gerçekten aptal mıydı? Bence, gerçekten sarışın olmadığı gibi, gerçekten aptal da değil Alkan...
Televizyonların başlıca malzemesi haline geldiği ilk andan itibaren hepimizin gözünden kaçan önemli bir nokta var aslında. Banu Alkan son 10 yıldır aslında ortalıkta yoktu. Çünk birlikte olduğu bir adam vardı, adam ne dönemin mafyasındandı, ne de adı karanlık işlere karışmıştı. Sadece zengindi, işadamıydı. Yıllarca Alkan'la birlikte oldu. Alkan'ın da bu dönemde doğal olarak çalışmaya ihtiyacı yoktu.
Ancak günün birinde, masal kötü bitti. Gürbüz bey, öldü. Banu Alkan neredeyse çocuk yaşından beri beraber olduğu adamı kaybetmekle kalmadı, "resmi nikah" denilen şeyin ne anlama geldiğini de bir anda öğreniverdi. Beraberlikleri sırasında boşanmış olmasına karşın, Gürbüz bey Banu Alkan'la evlenmemişti. Yani yasal bir bağ yoktu aralarında, ama bir hayatı paylaşmışlardı. Sonuçta, "kanunlara" dayanarak Gürbüz beyin ailesi Banu Alkan'ın elindeki her şeyi almışlardı. İddialara göre, kürkleri bile gitmişti Alkan'ın.
Bütün bunları bilerek düşündüğümüzde, Banu Alkan'ın birden "sahnelere geri dönmesi", "40 yaş bunalımı" ya da "çıldırmış bu kadın" diye yorumlanmamalı. 10 küsur yıl sonra "alemlere" geri dönmek kolay bir şey değil. Ama Banu Alkan buna mecburdu. Çünkü onun hayatta tek bildiği iş "oynamak"tı. Ve artık onun oynayabildiği tarz filmlerin modası geçmişti. Yapabileceği tek şey, filmlerindeki "rol"ünü gerçek hayata taşımaktı.
Afrodit olarak geri döndü, önce kaset çıkardı, sonra reklam filmleri geldi, kendi adını verdiği bir parfümü bile vardı, ve sonunda da bir dizi çekti. Kaseti kötüydü, çünkü sesi kötüydü, çektiği klip de günlerce alay konusu oldu. Dizisi tutmadı, çünkü iyi bir senaryosu ya da oyuncu kadrosu yoktu. Ama gerektiği kadar kendisinden söz ettirmeye başardı. En azından hayatını idame ettirecek kadar bir parası var artık. Hem zaten bu piyasada öyle iddia edildiği gibi dolarlar havada falan da uçuşmuyor.
Peki biz neden eğleniyoruz Banu Alkan'la? Belki de komik geliyor yaptıkları, saflığını "aptallığa" dönüştürüyor belki pek çoğumuz için. Ama kendisinin de Okan Bayülgen'in programında söylediği gibi; "gerçek sesimle konuşsam, gerçekten düşündüklerimi söylesem, zeki bir kadın olduğumu kanıtlasam beni bu programa çıkartır mıydın Okan? Ama ben en zekiyim dediğim için, beni bu programa çıkartıyorsun."
Banu Alkan pek çoğumuzun yaşayabileceği bir hikayeyi yaşadı aslında. Aşık oldu, aşık olduğu adamdan nikah beklemedi, 18 yılını birlikte geçirdiği adam bir gün öldü, ve o da kendini kapının önünde buldu... Yapacak tek şeyi vardı, çalışmak, o oyuncuydu, işini tekrar yapmaya başladı. Kendisiyle dalga geçenlere bıyık altından gülerek...
Yani aslında herkesin yapacağı şeyi yaptı, yek bir farkla, Afrodit olarak, Afrodit'e yakışır bir şekilde...
Meraklısına Not: Banu Alkan şimdilerde (2011) çok görünmüyor televizyonlarda. Yeni bir kasete hazırlandığı dedikoduları dolaşıyor. Yasalarda evlenmeden yaşanan birlikteliklerde miras hakkıyla ilgili herhangi bir düzenleme henüz yapılmadı. (ÇM/HK)