"Devletler azınlıkları devletin güvenliğine yönelmiş bir tehdit unsuru olarak görüyor. O nedenle mümkün olduğunca azınlık olmadığını ve farklılık olmadığını ileri sürme eğilimindeler" diyen Av. Çetin devletlerin yaklaşımını şöyle özetliyor:
"Devletler bu endişelerinden dolayı 'Azınlıkların varlığını biz belirleyelim' yaklaşımı içinde. Oysa azınlıklar devletin taktirinden bağımsız olarak vardır."
Devletlerin azınlıklara yaklaşımı
Av. Fethiye Çetin, azınlıklar konusunda vurgulamak istediği önemli noktalardan birincisinin devletlerin azınlıkları tanımasına ilişkin isteksizliği olduğunu belirterek konuyu şöyle anlatıyor:
* Birincisi hukuken de üzerinde uzlaşılmış bir "azınlık" tanımı yoktur deniliyor. Aslında bu bir bakıma doğru. Devletlerin üzerinde uzlaştığı bir azınlık tanımı yoktur.
* Bu tanımın zorluğundan kaynaklanmıyor. Bu devletlerin bir azınlık tanımıyla kendilerini bağlamak istememelerinden kaynaklanıyor.
* O nedenle devletler ülkelerindeki azınlıkları; azınlıkların varlığını, yokluğunu, kimlerden oluştuğunu kendileri belirlemek istiyorlar.
* Ulus devletlerin istediği hiç azınlık olmaması. Ancak azınlıklar devletlerin isteğinden bağımsız olarak, sosyolojik olarak, tarihsel olarak var.
Uluslararası sözleşmelerdeki kıstaslar
Av. Fethiye Çetin, "Şu anda üzerinde ittifak edilmiş bir tanımlama olmasa da, gerek uluslar arası sözleşmelerde, gerekse bu alanda çalışan Birleşmiş Milletler (BM) ve Avrupa Konseyi'nde görevli kişilerin yarattığı birtakım tanımlamalar var" diye açıklıyor.
"Bir de uluslararası sözleşmelerde örtük tanımlar var ve bütün bu tanımlarda çok önemli ölçütler kabul ediliyor artık" diyen A. Çetin, bu ölçütleri şöyle sıralıyor:
* Bu ölçütlerden biri, nüfusun geri kalanından farklı bir dil, din, ırk ve benzeri özelliklere sahip olmak.
* İkincisi bu özelliklerini, kimliklerini yaşatmak için bir dayanışma duygusu içinde olmak.
* Üçüncüsü, ki bence en önemlisi, egemen konumda bulunmamak.
* Bu ölçütler üzerinde artık uluslararası hukukta örtük bir biçimde anlaşma var. Artık bu durumda, bizde konuşulduğu gibi grupların sayıca az veya çok olması önemli değil.
* Önemli olan "egemen durumda olmamaktır", dinsel, dilsel ve etnik bakımdan. Bu ölçüte baktığımızda Türkiye'de pek çok grubun bu üç önemli ölçüte uyduğunu görüyoruz.
Monolitik bir yapı
"Azınlıklar ve Kültürel Haklar Komisyonu"nun hazırladığı "Azınlık Hakları Raporu"na bu anlamda tepkinin çok olduğunu söyleyen Av. Çetin, "Çünkü devlet tüm politikasını tek dil, tek din ve tek kültür üzerine kurmuş. Tamamen monolitik bir yapı. Azınlıkların kabullenilmesi tüm ezberin bozulması, inşa edilen statükonun sorgulanması anlamına geliyor.
Yine de olumlu bir aşama
Başkanlığını Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu'nun yaptığı 78 kişilik BİHDK'dan 33 üyenin katıldığı oylamada, 7 ret ve 2 çekimser oya karşılık 24 oyla 1 Ekim'de kabul edilen ve kurulun İnsan Hakları raporunun bir parçası olan "Azınlık Hakları Raporu" çerçevesinde çıkan tartışmalar konusunda Av. Fethiye Çetin'in görüşleri şöyle:
"Herşeye karşın olumlu buluyorum bu aşamayı. Biz İstanbul Barosu İnsan Hakları Merkezi Azınlık Hakları Çalışma Grubu olarak 2001'de uluslar arası bir sempozyum düzenlemiştik. Bu nedenle bizim o zamanki Baro Başkanımız Yücel Sayman Devlet Güvenlik Mahkemesi'nde (DGM) yargılandı. Bu açıdan bu aşamayı olumlu buluyorum. Yalnız daha soğukkanlı tartışalım. Biraz da önyargılardan sıyrılalım."
Av. Çetin, iktidarın BİHDK'nın raporuna göstereceği reaksiyona ilişkin "Aslında gelen tepkilere göre davranacak. Bu aşamada iktidarın özellikle AB kriterlerine ters bir şeyler yapmak isteyeceğini düşünmüyorum. O nedenle tepkiler önemli. En azından bu ciddi çalışmadan dolayı Kurulu tebrik etmek ve raporu tartışmak lazım" diyor. (YS/BB)