Fonda çalan Bach'ın Goldberg varyasyonlarıyla birlikte (onların da sayısı 32) taç yapraklar giderek artıyor ve son partiyle birlikte Avrupa Yeşil Partisi'nin amblemini oluşturan ayçiçeği tamamlanıyor. Tarih 21 Şubat 2004 ve artık bir Avrupa Yeşil Partisi var.
Avrupa'nın birliği idealinin en inançlı savunucusu olan Avrupa yeşilleri, Avrupa'nın kıta çapındaki ilk siyasi partisini oluştururken, biz de Türkiye Yeşilleri delegasyonu olarak Roma'daydık.
Türkiye'de henüz parti değil, bir girişim olan Yeşiller (eski Yeşiller Partisi 1994'te kapatılmıştı), yıllardır Avrupa Yeşil Partiler Federasyonu konsey ve kongre toplantılarına davet edilir ve katılırlar. Bu sefer de beş kişilik bir ekiple bu tarihi olaya tanık olduk ve ilgilendiğimiz çalışmalara katıldık.
Sizlere medyada yer bulamayacak bu ilginç kongreden bazı izlenimler aktarmaya çalışacağım. Çünkü göz ardı edilse de, Avrupa'nın en önemli siyasi hareketlerinden birinin, Avrupa Birliği'ni (AB) gerçek bir federasyona dönüştürme adına -kendi alanı dahilinde de olsa- attığı önemli bir adımdan, Türkiye'yi son zamanlarda çok sık ziyaret eden ve Türkiye hakkında söylediği her söz manşet olan Almanya'nın yeşil Dışişleri Bakanı Joschka Fischer'in açılış konuşmasını yaptığı bir kongreden bahsediyoruz.
Çünkü Türkiye'de çoğu zaman görmezden gelinen yeşil politik hareketlerin ağırlığını daha da arttırabilecek bir girişimin miladındayız.
Pan-Avrupa ideali
Kurulan Avrupa Yeşil Partisi'nin (AYP) en önemli özelliği kendini AB ile sınırlamaması. Gerçi kuruluş tarihini AB'nin 25 üyeye genişleyeceği 1 Mayıs 2004 öncesine denk getirmelerinin de bir anlamı var elbette.
Yeşil partileri henüz gözlemci statüsünde olan Polonya ve Slovenya ile yeşil partisi olmayan Letonya hariç AB ülkelerinin tümünün yeşil partileri AYP'nin kurucu üyesi.
Ancak kurucu olarak yer alan ülkeler arasında AB üyesi olmayan Rusya, Ukrayna, Gürcistan, İsviçre, Norveç, Bulgaristan ve Romanya'nın yeşil partileri de bulunuyor.
Belçika'da Flaman ve Volon bölgelerinin ayrı partilerinin olması, Hollanda'da iki yeşil parti olması (biri Yeşil, diğeri Yeşil-Sol) ve İskoçya Yeşil Partisi'nin de Britanya Yeşilleri'nden ayrı olarak kurucu üye olması nedeniyle parti sayısı 32'yi buluyor.
Sonuçta AB'nin tüm Avrupa coğrafyasını kapsayacak şekilde genişlemesi fikrini ısrarla savunan Avrupa yeşilleri kendi oluşumlarında bu fikri uygulamaya geçirmiş oluyorlar.
Koordinasyondan partiye
Avrupalı yeşillerin kendilerini değiştirme konusunda oldukça hızlı ve gözü kara davrandıklarının en güzel örneği 20 yıllık bir süre içinde bir partiler koordinasyonunu bir Avrupa partisine dönüştürebilmiş olmaları.
Avrupa'nın yeşil partileri arasında 1984'te bir koordinasyon oluşturuluyor, bu koordinasyon 1993'te bir federasyona dönüştürülüyor ve 2004'te de Avrupa Partisi kuruluyor. (Kongrenin ilk gününde 4. Avrupa Yeşil Partiler Kongresi yazarken, ikinci günkü törenden sonra 1. Avrupa Yeşil Partisi Kongresi yazmaya başladı her yerde.)
Bu süreç ulus devlet sınırlarını silme ve toplumlar arasında daha doğrudan ilişkiler kurma konusunda yeşillerin ne kadar açık olduklarını gösteriyor.
Bu konu küreselleşme tartışmalarında ilginç bir konum sağlıyor yeşillere. Neoliberalizmi ve sermayenin küreselleşmesini ne kadar eleştirseler, uzak mesafelere ticareti azaltmayı önerseler, hatta pek çok kişiyi yadırgatacak bir tür yerelleşme önerseler de, kendi politikaları çok daha geçirgen sınırları öngörüyor ve küreselleşmenin altyapısı sayılabilecek hareketliliği ve ulusal ya da etnik yapıların çözülmesini veri alıyor. Küreselleşmenin yeşillendirilmesi vurgusunu bu yüzden çok yapıyorlar.
Dışişleri bakanı olmak
Alman Yeşilleri'nin en önemli simalarından biri olan eski 1968 liderlerinden Joschka Fischer'i açılış konuşmasında dinleme şansı bulduk. Önce bir yeşili dinlemeye başlar gibi olduk, ama kısa bir sürede dünyanın en güçlü ülkelerinden birinin dışişleri bakanını dinliyor olduğumuzu ayrımsadık.
Konuşmasındaki tüm çevre, barış, adalet, sosyal güvenlik, yoksul ülkelerin hakları vurgusuna rağmen konuşan kişi Almanya'nın dışişleri bakanıydı.
Avrupa'nın 21. yüzyılda daha güçlü olması gerektiğini söylüyordu. Sürekli denge kurmaktan söz ediyordu, sürdürülebilir kalkınma derken bile zaten kalkınmayla sürdürülebilirlik arasında, istihdam yaratmakla ekolojik dengeyi korumak arasında denge kurmaya çalışmakla cebelleşiyordu.
Neyse ki, Fischer, Irak savaşını engellemek ve Kyoto anlaşmasının uygulanmasını sağlamak için var güçleriyle çalıştıklarını da ekledi.
Amerikan Yeşilleri'nden Bush'a mesaj
Üç günlük kongrenin en çok alkış alan cümlelerinden biri ABD Yeşil Partisi'nin temsilcisi Marnie Glickman'ın sözleriydi. Avrupa Yeşiller'ine destek mesajını aktardığı konuşmasının bir yerinde "bu gezegene gelmiş geçmiş en yıkıcı rejim, Bush rejimidir" deyince salon dakikalarca alkıştan yıkıldı. Ne de olsa yeşillerin tabanı salondaydı.
Bolivyalı "Yoldaş"
Sol jargona eleştirel yaklaşan yeşiller konuşmalarına genellikle "arkadaşlar" hitabıyla başlarlar.
Bolivya'dan, Adil Su Fiyatlandırma Hareketi'nden konuk olarak gelen Oscar Oliviera ise çok daha geleneksel bir şekilde "yoldaşlar" diyerek selamladı salonu. "Avrupa yeşillerinin parlamento için yaptıkları mücadele iyi ama, asıl mücadele sokaklardadır" deyince salon bir kez daha alkıştan yıkıldı.
Sosyal forumlarda, küreselleşme karşıtı hareketlerde kendimizi bu yüzden bu kadar iyi hissediyoruz herhalde...
Yeşil Dany
Türkiye'de daha çok "Biz Devrimi Çok Sevmiştik" kitabıyla ve "Kızıl Dany" lakabıyla tanınan 68'in öğrenci liderlerinden Daniel Cohn-Bendit bugün Avrupa yeşillerinin en hızlı isimlerinden biri.
Şu anda Alman Yeşilleri'nden Avrupa Parlamentosu (AP) milletvekili olan (daha önce Fransa Yeşilleri'nden AP milletvekiliydi) ve Avrupa Yeşiller Partisi fikrinin de mimarlarından olduğu bilinen Dany Cohn-Bendit, 68'lerden kalan polemikçi ve coşkulu üslubuyla yaptığı konuşmasına İtalyanca başladı, Fransızca devam etti, Almanca'yla toparladı ve İngilizce bitirdi.
Başta Berlusconi olmak üzere rakiplerine acımadan saldırarak Avrupa Yeşil Partisi'nin seçim kampanyası sözcülüğünün hakkını verdi. "Avrupa'nın ana dili tercümedir" sözünü daha sonra bir başka yeşilden duydum.
"Yavaş, nazik, derinden"
Kongrenin açılışında ünlü İtalyan besteci Enrico Morricone'nin Avrupa Yeşilleri için bestelediği müziğin eşliğindeki hoş görüntülerden oluşan bir kısa film izledik.
Hem bu filmde, hem de kongre boyunca yeşillerin önemli isimlerinden biri olan ve 1995'te intihar eden Alexander Langer'e ait şu 'motto' tekrarlanıyordu: "Slowly, Gently, Profoundly (Yavaş, Nazik, Derinden)".
Helsinki örneği
"Yeşil başarı örnekleri" panelindeki en çok alkış alan örnek Finlandiya'nın başkenti Helsinki'nin ulaşım ve çevreden sorumlu belediye başkan yardımcısı Pekka Sauri tarafından anlatıldı.
Yeşiller'in Helsinki'nin en büyük partisi haline geldiğini, geçen seçimlerde yüzde 23.5 oy aldıklarını, hatta 30-40 yaş arasında ki insanların yüzde 50'sinin kendilerini desteklediğini anlattı.
Trafiğin en yoğun olduğu saatte bile toplu ulaşımın Helsinki trafiğinde yüzde 60 paya sahip olduğunu, Helsinki'nin en yeşil şehir haline geldiğini söyledi.
Rüya takımı
Bu arada Avrupa Yeşilleri de halkla ilişkiler yöntemlerine alışmış görünüyorlar. Bir yandan her ülkenin partileri ayrı kampanyalar düzenlerken, bir yandan da Avrupa Yeşil Partisi Haziran ayında 25 ülkede yapılacak Avrupa Parlamentosu seçimleri için ayrıca kampanya yapıyor.
AB içinde parlamentonun ağırlığının artmasını isteyen yeşiller, bu seçimlere büyük önem veriyorlar. Her ülkeden ilk sırada seçime giren adaylara "rüya takımı" adını vermişler. "Rüya takımı" üyesi bir arkadaşa sorduğumuzda "yok yok, rüya takımında Zidane olur, Romario olur, ben yokum" dese de, bence reklam taktiklerine alışmaya çalışıyorlar.
Teknoloji ve düzen
Gözlemlerimi halkla ilişkilerden teknoloji ve organizasyon mükemmelliğine geçerek noktalayayım. Taş devrine dönmek istemekle suçlanan yeşillerin aslında 21. yüzyıl teknolojisini kullanmakta üstlerine olmadığı görülüyor.
Roma'da onlarca bilgisayardan oluşan bir iletişim merkezi, fotokopi ve faks makineleri sürekli delegelerin hizmetindeydi. Hem salonda, hem de fuayede dev ekrandan anında yansıtılan toplantılar, AYP afişi dışında hiçbir afiş yada pankart açılmayan tertemiz bir toplantı düzeni, konuşmalarında sık sık 20 yıl önceki toplantılara katılan hippilerden bahsedilen bir ortamda fazla steril görünüyordu sanki.
O hippiler şimdi milletvekili yada parti sözcüsüydü. Podyumdaydılar. Galiba biraz da yaşlanmışlardı.
Dünyanın en genç siyasi hareketi de yaşlanıyor mu ne? (ÜŞ/NM)