Kobanî davasının 49. duruşma periyodu Sincan Cezaevi Kampüsündeki Ankara 22. Ağır Ceza Mahkemesinde görülüyor.
TIKLAYIN - Adalet, siyaset ve hukuk: Kobani Davası
Davada, Halkların Demokratik Partisi’nin (HDP) önceki dönem Eş Genel Başkanları Figen Yüksekdağ ile Selahattin Demirtaş, Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) eski Eş Genel Başkanı Sebahat Tuncel, HDP Onursal Başkanı Ertuğrul Kürkçü ve HDP MYK üyelerinin de aralarında bulunduğu 108 kişi yargılanıyor.
3 bin 530 sayfa ve 324 klasörden oluşan iddianamede 108 siyasetçi için “Devletin birliği ve ülke bütünlüğünü bozma” ile 37 kez “insan öldürme” başta olmak üzere pek çok suçtan ceza isteniyor.
“Adaleti tesis edeceğiniz bir karar çıkmayacak”
MA’nın haberine göre, bugünkü oturumda eski HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın avukatı Mahsuni Karaman söz aldı.
AKP iktidarının 2014-2015 sürecinin ardından yargıyı kendi güdümüne aldığını söyleyen Karaman, “Türkiye yargı sisteminin daha önce hiç olmamış şekilde uluslararası mahkeme tarafından sabıkalı olduğu tescillendi. Bu haliyle şu an savunma yaptığımız mahkeme, itirazlara bakan tüm savcılar, hakimler, Diyarbakır 8’inci Ağır Ceza Mahkemesi ve Ankara 19’uncu Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki savcılar, hakimler hukuken sabıkalı bir hukuk sisteminin parçaları haline geldi. Bu bizim ithamımız değil, AİHM kararıdır. Savunmalarımızı yaparken bunun bilincinde olarak size hitap ettiğimizi aklımızda tutacağız. Böyle bir sistem içerisinde istediğiniz kadar iyi niyetli hukukçular olun, adaleti tesis edeceğiniz bir karar çıkmayacak maalesef” dedi.
“Türkiye’nin IŞİD’le yakınlaştığı algısı”
6-8 Ekim olaylarının IŞİD’in Kobani’yi üç koldan kuşatması sonucu başladığını hatırlatan Karaman, şunları söyledi:
“Birleşmiş Milletlerin bu konuda iki kararı var. O tarihte Türkiye’nin sıklıkla ÖSO’ya destek vermesi, PYD’nin Suriye hükümetine yakın durması ve bir takım politik nedenlerle birlikte Türkiye’nin IŞİD’le yakınlaştığı algısı doğdu.
Bu algıya karşılık o sırada bir çözüm süreci var. İçerideki Kürtler ise hükümetten PYD’ye destek sunmasını ve Kobani’yi savunmak açısından destek istiyorlar. Bütün gerilim noktası bu. Kobani bir Kürt kentidir. Bu ülkede de 20 milyon Kürt yaşıyor.
“Mesele sadece 6-8 Ekim değil”
Eylül ayı itibariyle Türkiye’deki herhangi bir siyasetçi kamuoyuna bu konuda bir çağrı yapmamışken, toplumda protestolar başlamış durumda. Meseleyi sadece 6-8 Ekim olarak ele almamak lazım.
Çözüm sürecinin ana aktörlerinden birisi HDP. Haliyle bu sürecin ruhuna uygun tutumun beklenmesi, HDP eş başkanları üzerinden deklare ediliyor ama bunların hiçbiri başarıya ulaşmıyor. 29 Ekim günü açılan koridor neden 5 Ekim’de açılmadı, bundan kim sorumludur? Bilemeyiz ama 6 Ekim gününe kadar Türkiye o koridoru açmadı. Kobani’de binlerce insan soykırım tehlikesi altında kaldı. Bunu Türkiye de biliyordu.
“HDP MYK tarafından iki adet tweet atıldı”
Bu başarısız olunca HDP MYK tarafından iki adet tweet atılıyor. Ortaya çıkan manzaraya karşı ‘ne iyi oldu’ diyen yok. Bu kadar insanın ölümüne üzülmenin dışında bu insanların ölümüne sebep olmakla yargılanmaları karşısında duydukları üzüntüyü dile getirdiler.
“Erdoğan’ın cümleleri infiale sebebiyet verdi”
6 Ekim günü saat 20.20’de atılan ilk tweet’ten sonra sokaklarda hiçbir hareketlilik yok. Ertesi gün öğlene kadar, akşama kadar hiçbir şey yok. Erdoğan’ın İslahiye’de yaptığı bir konuşma var; ‘Kobani düştü, düşecek’ dedi. Orada bıyık altından gülüyor muydu, yoksa üzüntüsünü mü dile getiriyordu emin değilim.
Sokak bu açıklamayı başka bir şekilde anladı. Türkiye’nin o güne kadar sergilediği halin ardından Erdoğan’ın cümlelerinin bir infiale sebebiyet verdiğini anlamak için siyaset uzmanı olmaya gerek yok.
Açıklamadan 25-30 dakika sonra ilk ölüm olayı gerçekleşiyor: Polis tarafından öldürülen Hakan Buksur olayı… Daha sonra bu olaylar gelişiyor.
“Sürece zarar verilmek istenmediğini görüyoruz”
Bugün bu kadar kıyamet kopardığımız, her seçim döneminde ‘katil’, ‘terörist’ olarak suçladığımız siyasetçiler varken, o gün itibariyle sürece zarar verilmek istenmediğini görüyoruz.
Olaylar Abdullah Öcalan’ın çağrısıyla son buldu. İkinci olarak 29 Ekim’de koridorun açılarak peşmergenin geçişine izin verilmesidir. Bu kriz kötü ve geç de olsa yönetiliyor ve süreç kurtarılıyor.”
Duruşma devam ediyor. (AS)