Boğaziçi Üniversitesi Uygulamalı Bilimler Yüksekokulu'ndan Dr. Aslı Zeren'in Barış İçin Akademisyenler'in "Bu suça ortak olmayacağız" bildirisini imzalaması sebebiyle Çağlayan'daki İstanbul Adliyesi'nde 35. Ağır Ceza Mahkemesi'nde yargılandığı davadaki beyanını yayınlıyoruz.
Sayın Mahkeme Heyeti,
11 Ocak 2016 tarihinde kamuoyuyla paylaşılan “Bu Suça Ortak Olmayacağız” başlıklı metne attığım imzamdan ötürü terör örgütü propagandası yapmakla suçlandığım için mahkemenizin karşısındayım. İlk kez sanık kürsüsünde bulunmamın ve tüm samimiyetimle, insani ve vicdani kaygılarla attığım imzam yüzünden suçlanıyor olmamın şaşkınlığı ve üzüntüsü içindeyim.
Savcılık iddianamesinde tarafıma yöneltilen suçlamalar somut delillerle desteklenmemekte ve bildiriyi imzalayan diğer meslektaşlarımın daha önceki duruşmalarda detaylı bir şekilde değindiği üzere pek çok hatalı bilgi ve tutarsızlıklar içermektedir.
Bu temelsiz ve asılsız iddiaların hukuki incelemesi ve anayasaya aykırılığının değerlendirilmesini müdafim Av. Meriç Eyüboğlu’na bırakıyorum. Ancak iddianamede öne sürülen suçlamaları huzurunuzda yanıtlamak ve bildiriyi imzalama nedenlerimi ifade etmek isterim.
Barış Bildirisi olarak bilinen metni bir insan, bir kadın ve bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak, yaşanan şiddetin durdurulması amacıyla çağrıda bulunduğu için, ahlaki ve vicdani sorumlulukla imzaladım. İnternet üzerinden bana ulaşan bu metinde hiçbir yasadışı örgüte ait propaganda ya da şiddet çağrısı bulunmamaktadır. Küresel barış ve demokrasi için, kültürel çeşitlilik ve kültürel mirasın korunması üzerine çalışan bir araştırmacı ve yaşamı boyunca şiddetin her türlüsünü reddeden bir insan olarak herhangi bir terör örgütünü desteklemem ya da propagandasını yapmam mümkün değil.
İmzaladığımız metin, savcılık iddianamesinde öne sürülenin aksine, açık bir şekilde şiddetin ve sivil kayıpların durdurulması ve temel insan haklarının korunması için devlete ve siyasi iktidara çağrıda bulunan bir barış bildirisidir. Tam da bu nedenle, kalıcı bir barış için müzakere yolunun yeniden açılmasını talep eden bildirinin, hiçbir ilişkimin olmadığı herhangi bir örgütü değil vatandaşlık bağıyla bağlı olduğum devleti muhatap alması doğaldır.
Savcılık tarafından hiçbir somut dayanak sunulmadan kendisinden talimat aldığımız belirtilen Bese Hozat’i tanımıyorum, ismini ilk kez iddianame vesilesiyle duyuyorum. Yaşamım boyunca hiçbir şiddet eylemini desteklemediğim gibi, hiç kimsenin emir veya talimatiyla karar almadım. Kendi özgür irademle, salt insani ve vicdani kaygılarla, yaşanan sivil kayıpların ve hak ihlallerinin durdurulması için yapılan barış çağrısına destek olması umuduyla imzaladim.
İddianame, “Türkiye’nin doğu ve güneydoğusundaki yerleşim alanları için betimlenen tablonun tamamen gerçek dışı/güvenilir bir temelden yoksun bulunduğu”nu ve bildirinin temelsiz iddialar içerdiğini ileri sürmüştür. Ancak bu dönem boyunca yazılı ve görsel medyada çıkan haberler ve Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Yüksek Komiserliği, Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komiseri, Türkiye İnsan Hakları Vakfı gibi ulusal ve uluslararası insan hakları örgütleri ve kuruluşların yayınladığı raporlar bölgede yaşanan hak ihlallerini ortaya koymaktadır.
Yaşanan sivil kayıpların ve şiddetin durdurulması, kalıcı barışın sağlanması, toplumun huzur ve barış içinde yaşamasının yanısıra toplumsal hafıza, şehirlerin kimliği ve kültürel miras değerlerimizin korunmasını dilediğim için imzaladığım Barış Bildirisi’nin içeriği hiçbir koşulda Terörle Mücadele Kanunu’nun 7/2 maddesi kapsamında yargılanmamızı gerektirecek bir suç barındırmamaktadır. Bildiri, demokratik hukuk devleti ilkesi gereğince anayasal bir hak olan ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi gibi Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerle güvence altına alınmış düşünce ve ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilmelidir.
İfade etmeye çalıştığım tüm bu gerekçelerden ötürü, hakkımdaki suçlamaları kabul etmiyorum ve beraatime karar verilmesini talep ediyorum. Saygılarımla.