Altay ve Beşiktaş arasında oynanan maçla, Altay'ın "emektar" kaptanı Tahir Karapınar, iki yıl önce bıraktığı futboldan resmi olarak kopuyordu.
Siyah-beyazlı takımda 12 sene boyunca top koşturmuş, hatta takımın zora düştüğü zamanlarda geçici olarak teknik adamlık görevini de yapmış Tahir, dışarılarda "bayrak adam/futbolcu" tabir edilen bir kuşağın memleketimizdeki son örneklerindendi.
Hazır memleketimizin "süper" (!) ligi de başlamaktayken, Tahir üzerinden bu konuya biraz daha yakından bakalım mı?
Takımı için yoğun emek veren futbolcu
Futbola Tirespor 'da başlayan Tahir, Muğlaspor, Manisaspor ve Göztepe 'de forma giydikten sonra 24 yaşında Altay'a transfer oldu.
O andan itibaren, 12 yıl boyunca Altay takımının formasını giyen Tahir'in, Altay denilince aklıma gelen ilk isim olması boşuna değildir sanırım.
Zaman içinde takımın ayrılmaz parçalarından birisi olan ve kaptanlığa kadar yükselen futbolcu, daha ilk yıllarından itibaren ortaya koyduğu yoğun emek ve takımı için her şeyini vermeye hazır oyunuyla, birçok futbolsever tarafından Altay'la özdeşleştirildi.
Nitekim kendisi de jübilesi öncesinde şöyle konuşuyordu:
"İlk yıllarda hep Altay'da sembol olmak istediğimi söylemiştim. Bunu ne kadar başardığımı kamuoyunun takdirine bırakıyorum. Gittiğim her yerde Altaylı Kaptan Tahir olarak sevgi ve ilgi görmek benim için gurur verici".
Velhasıl kaptan Tahir, gerek efendiliği gerekse "görev adamı" formu ile "bayrak futbolcu" sıfatını çoktan haketmiştir.
İki sene önce Radikal Futbol'da yazdığım bir yazıda kendisinden söz ettikten sonra, Yücel Uz adlı bir okurdan gelen mail, Altaylılar'ın Tahir'e bakışının net bir özetidir aslında:
Tahir üzerine okur mektubu
"Bu tür takımların oyuncuları, eğer potansiyel bir 3 büyükler yolcusu değilse, 'şöyle kişilikliymiş, böyle centilmenmiş'diye kimse tarafından konuşulmaz bile. Bu yüzden sana, Radikal Futbol'un, 2 Eylül sayısında eski Kaptanımız Tahir'le ilgili olarak yazdığın güzel şeylerden dolayı, geç kalmış bir teşekkür borcum vardı.
O gerçekten kişilik sahibi bir insan. Onun bu yapısı futboluna yansımıştı. Bu da onu, 50'lilerde, 60'larda kalan bir futbolcu tipinin (Takımıyla özdeşleşen, yarı profesyonel) günümüzdeki yansıması yapmıştı. Bu tip insanların toplumda daha çok vitrine çıkarılması ve kişilik modeli olarak lanse edilmesi gerektiğini düşünüyorum...".
Uz'un mailinin kapsayıcılığına dikkat:
Malûm üçlü İstanbul oligarşisinde oynamayan bir futbolcunun, bayrak adamlığının öne çıkmayacağı savunusu haklı ve yerinde değil mi?
Her ne kadar, üzerinde daha önceden kalem oynatılmış olsa da, ısrarla ve inatla tekrar tekrar yazılması gereken, ama şimdilik bir başka yazının konusu olan bir mevzuu.
Bu futbolcu tipinin 50'lerde-60'larda kaldığı fikriyatı da kuvvetli bir yaklaşım. Ama o kadar gaddar olmayalım; belki o kadar eski değil bu tipin kaybolması.
Ancak 80'lerden sonra çok daha az görmeye başladığımız, hatta 90'larda görememeye başladığımız da gerçek.
Bülent Korkmaz'a ne oldu?
Zira bayrak futbolcu fikriyatının temeli, para bağımsız bir düşünmeyi gerektiriyor! Lafı uzatmayalım, Tahir'e, bir türün son temsilcilerinden birine saygılarımızı sunmak boynumuzun borcu.
Son temsilcilerinden birisi deyince, yazının finalinde bir başka isme değinmeden geçmemek de şart: Söz ettiğimiz, 12 yaşında başladığı futbolda, 19 yıl boyunca başka hiçbir takımın formasını giymemiş birisi.
Artık takımda istenmeyen adam olduğunu bildiğimiz, takımdan gönderildiği açıklanan. Ancak son durumu hakkında hiçbir yerden bilgi alamadığımız bir isim: Bülent Korkmaz!
Hani UEFA Kupası finalinde, çıkık koluyla maçı tamamlayan, kupayı da askıya alınmış koluyla kaldıran Galatasaray kaptanı.(AD)