Önceki dönem AKP milletvekili Mehmet Metiner, 1 Ağustos'ta, Cumhur İttifakı'nın ve Erdoğan'ın bayrak gemisi Yeni Şafak'taki köşesinden "barış süreci" kapsamında AKP cephesinde beliren bir karşıtlaşmayı haber verdi.
Metiner, "devlet"in Öcalan’la İmralı’da yürüttüğü, PKK’nin kendini feshi ve silahlı mücadeleye son vermesiyle sonuçlanan görüşmelerin ötesine geçen, TBMM’de temsil edilen -İYİ Parti dışındaki-partilerin katılacaklarını beyan ettikleri komisyon üzerinden yasama cephesinde de genişlemeye devam eden adı konmamış “çatışma çözümü”nün AKP cephesinde tam olarak benimsenmediğini, hatta baltalanmakta olduğunu ileri sürdü.
"Suriye'nin kuzeyine sefer düzenlemeyi önerenler"
Kendi tanımıyla “Sonradan suretimize bürünmüş o eski Türkiye kafalı güvenlik uzmanı titrini kullanan kimi zevatın sürecin başarısı için gerekli olan güven iklimini berhava eden zehirli dilleri”ni ağır bir dille eleştiren Metiner, bu “zevat”ın Türkiye’ye önerdikleri çözüm[ün], özetle "Suriye’nin kuzeyine sefer düzenlemek.” olduğunu yazdı.
Metiner, Kandil’deki PKK liderliğinin İran ve İsrail’in “silah bırakmayın” telkinlerine aldırmayıp Öcalan’ın çağrısı etrafında toplanmış olmasına karşılık, AKP’deki savaş yanlılarının “Hazır dış güçler yanımızda iken, ABD bizim tezlerimizi destekliyor iken, ABD Suriye PKK’sından desteğini çektiğini açıklamışken, Suriye’nin kuzeyindeki SDG yapılanmasının üstüne gidelim, askeri gücümüzle yerle bir edip sorunu kökten çözelim. Bu operasyonun tam vaktidir!” görüşünü, “Türkiye’nin ulusal güvenliği ve bekası için savunup dur[malarını], “ siyasal akılsızlığın [da] ötesinde başkaca bir durum artık" diyerek teşhir etti.
"AK Parti suretine bürünmüş zevat"
Yeni Şafak yazarı, bu “zevat”ın adresinin doğrudan doğruya AKP olduğunu özellikle vurguladı: “Ne yazık ki bu tuzağa Türkiye’yi düşürmek isteyenlerin içinde AK Parti suretine bürünmüş o güvenlik uzmanı etiketli eski Türkiye’nin asker kafalıları da var.”
Metiner'in değerlendirmesine göre bu “asker kafalı" AKP'lilerin zihninden şunlar geçiyor:
“Hazır dış güçler yanımızda iken, ABD bizim tezlerimizi destekliyor iken, ABD Suriye PKK’sından desteğini çektiğini açıklamışken, Suriye’nin kuzeyindeki SDG yapılanmasının üstüne gidelim, askeri gücümüzle yerle bir edip sorunu kökten çözelim. Bu operasyonun tam vaktidir!”
[...]
O kafa sahipleri “PKK teslim olmak zorundaydı. Başka seçeneği kalmamıştı. Türkiye askeri gücüyle PKK’yı yenmişti. Teslim olmazlarsa gövdeleri üzerinde başları kalmaz!” türünden karşı tarafı kışkırtıcı, barışa çomak sokmayı, süreci darbelemeyi amaçlayan bir zehirli dili esas alıyorlar.
"Zehirli dil"
Metiner, bu "zehirli dil"in özellikle AKP suretine bürünmüş birilerinin üzerinden iletildiğini, "Güvensizlik yayan bu zehirli dille, “silah bırakıp gelseniz bile akıbetiniz hüsran olur, sizden hesap sorarız, bedelini de ödetiriz!” mesajı üzerinden Kandil’e Türkiye ile savaşmaya devam edin telkininde bulunan güç odaklarının elini[n] güçlendir[ildiğini]" ileri sürdükten sonra "bu zevatın hâlâ baş tacı ediliyor olmasına anlam verme[nin] güç[lüğüne]" değiniyor.
Metiner'e göre "Bu, siyasal akılsızlığın ötesinde başkaca bir durum artık."
"Komisyon İmralı'da Öcalan'la görüşsün"
Yeni Şafak yazarı Metiner, yazısını Suriye'ye müdahale tezini savunanları bir kez daha hedef alarak bitiriyor:
“Kürtlerin bu gönüllülük temelindeki entegrasyon talebine ‘bölücü’ gözüyle bakanlarla ne süreç başarıya ulaştırılabilir ne de Türkiye’nin birliğine dirilik kazandırılabilir. Hâlâ ‘SDG silah bırakmalı yoksa…’ diye başlayan tehdit cümleleri kuranların aklıyla varılacak yer hüsran olur.”
Mehmet Metiner, TBMM’de kurulan komisyonun “hayati önem[ine]” dikkat çekerek, “Bu komisyonun İmralı’ya gidip Öcalan’la görüşmesi[nin] de sürecin başarıyla hitamı için tarihi önemde” olduğu vurgusuyla yazısına son veriyor.
Yalnızca AKP değil MGK de...
Metiner’in işaret ettiği “ikilik”, Erdoğan'ın Başkanlık ettiği Milli Güvenlik Kurulu’nun (MGK) Beştepe'deki son toplantısının ardından yayımlanan bildiride de kendisini gösteriyordu.

MGK'DE BAŞKA HAVA
MGK PKK'nin "silah bırakması"nı görmedi; "Milli birlik ve bekamıza yönelik tehdit" dedi
bianet, haberinde MGK Bildirisinin 1. Maddesi’ndeki şu ifadeye dikkat çekmişti:
“PKK/KCK-PYD/YPG, […] terör örgütleri başta olmak üzere millî birlik ve beraberliğimiz ile bekamıza yönelik her türlü tehdit ve tehlikeye karşı yurt içinde ve yurt dışında azim, kararlılık ve başarıyla yürütülen faaliyetler ile son dönemde meydana gelen uluslararası gelişmeler hakkında kurula bilgi sunulmuştur.”
Erdoğan ne söylüyor, MGK ne çalıyor?
bianet'in haberine göre, MGK toplantısına Başkanlık eden Erdoğan, toplantı öncesinde PKK bütün dünyanın gözleri önünde çatışmadan çekildiğini ilan etmekle kalmayıp kendisini fesh ettiğini de ilan ettikten ve sembolik bir törenle "silahlarını yaktıktan" sonra yaptığı konuşmada şunları söylemişti:
"Terör belası sona ermeye başladı", "Türkiye tarihinin yeni bir sayfası açıldı", ve "büyük ve güçlü bir Türkiye’nin kapıları aralanmıştır".
Erdoğan ayrıca PKK'nin silahsızlanması sürecini “Türkiye’nin kazanımı” olarak tanımlamış; ulusal toplulukları vurgulayarak "86 milyon vatandaşımız kazandı... Türkler, Kürtler, Araplar kazanacak" şeklinde konuşmuştı.
Bu gelişmeyi beş aşamalı barış sürecinin üçüncü aşaması olarak nitelemiş ve sürecin geri döndürülemez olduğunu belirtmişti.
Oysa MGK'nin son bildirisi, çatışmanın karşı ucundaki kuvvet yani PKK çatışmadan çekildikten sonra da toplumun ve devletin önünde önceki dönemde tüm iç güvenlik stratejisinin dayandırıldığı "iç düşman" tanımını koruduğunu; aynı stratejiyi takibi halen sürdürdüğünü ve mücadeleyi aynı şekilde yürüttüğünü kayda geçirdiği bir "PKK ile savaş" raporu sunuyordu.
"Suriye'de her türlü bölücü, yıkıcı ve ayrılıkçı faaliyet"
bianet, MGK Bildirisi'nin Suriye'deki gelişmelere ayrılan 4. Maddesi'nde de "Suriye'deki gelişmeler kapsamında yapılan değerlendirmelerde bizzat Şam yönetimine bağlı güçler tarafından önceki aylarda ülkenin batı, 'Sahil' kesiminde binlerce Alevi'nin katledildiği, pogromlardan ve son iki ay boyunca ülkenin güneyindeki Süveyda vilayetinde binlerce Dürzi'nin kıyıldığı katliamlardan tek kelimeyle söz edilmediğine" dikkat çekmişti.
Haberde "Üstelik, bildiri, ülkenin bizzat Şam rejiminin ayrılıkçı bileşenlerinin Alevi, Dürzi ve Kürt düşmanı icraatıyla sürüklendiği 'şiddet sarmalı ve kaos ortamı'nın mağdurlarını, cihatçıların ağzıyla 'Suriye'nin egemenliğini hedef alan saldırılar ve işgaller' ve 'her türlü bölücü, yıkıcı ve ayrılıkçı faaliyet' ile suçluyordu." denildikten sonra MGK Bildirisi bağlamında şu tespite yer veriliyordu:
[Suriye'nin] güneyindeki gelişmeleri tamamen yanlış bir şekilde, Şam rejiminin dahi başvurmaktan imtina ettiği iddialı İslami aşırılıkçı mantık ve terminoljiyle ele alan MGK bildirisinin bütün temel meselelerde sağlıklı bir kuvvet analizinden uzak sonuçlara varmış olması, rejimde, bildirinin kendisinden bile önemli bir "Milli Güvenlik açığı" oluşmakta olduğunu haber veriyordu.
Bir ucu partide öbür ucu devlette
Metiner'in AKP'de gözlemledikleriyle iki gün önce MGK bildirisinin toplumun gözüne sokmak üzere kaleme aldığı bildirinin dilinin ucundakiler, bir arada ele alındıklarında barış tercihinin yalnızca siyaset düzleminde değil savunma ve güvenlik düzleminde de henüz kesin bir eylem direktifi haline gelmediğine, daha çok bir eğilim halinde sürdüğüne dair belirtiler olarak görülebilir.
PKK silah bıraktığına ve kendisini fesh ettiğine göre, barış haberciliğinin asıl sorusu, neden özgürlük ve barış isteyenlerin seslerinin güvenlik ve savaş isteyenlerden daha yüksek çıkmadığı olmalı.
(AEK)




