Malatya... İstanbul... Roma... Tahran... Sofya
Evet ortada tanımlanamayan büyük ve tehlikeli bir ayıp var. Dokunanın eli yanacak gibi. Tahliye sonrası herkesin bir ucundan çekiştirip vicdanını aklamaya çalıştığı ortak bir ayıp bu. Büyük bir utanç aynı zamanda. Adı Ağca olan bu ayıba, adı Ağca olan bu utanca ulaşmanın, gerçeğin üstündeki örtüyü kaldırmanın bir yolu yordamı olmalı.
"Aşağıdaki soruların yanıtıdır bu ayıp" desek de olur. "Şimdiye dek sorulmayan sorulardır bu utanç" desek de.
Siz seçin. Tercih sizin.
Biri çıksa Abdi İpekçi cinayeti konusunda gerçekleri açıklasa, Mehmet Ali Ağca'nın İstanbul Maltepe cezaevinden Roma Vatikan'a, Erzurum'dan Tahran'a, Sofya'dan Palmo Mayorka'ya uzanan karanlık ilişikler zincirinde adı geçenleri tek tek saysaydı örneğin. Bu ülkenin başbakanları, içişleri bakanları,adalet bakanları, dışişleri bakanları sıkıyönetim komutanları, güvenlik ve haberalma örgütlerinin başkanlarıyla siyasi pati liderleri acaba ne derdi?
Bugüne dek bu konuda yanıtlanması gereken yüzlerce soru olduğunu onlar bilmiyor muydu?Görmeyenler, duymayanlar, konuşmayan "vatanı herkesten çok sevenler" olarak , suskunluklarıyla onlar da cinayete "zımnen ortak" olmuyor muydu?
Örneğin İpekçi öldürülmeden MİT hangi gerekçeyle İpekçi'nin telefonlarını dinliyordu? İpekçi'nin özel yaşamının tüm ayrıntıları konusunda niçin rapor hazırlamıştı? (Faruk Bildirici, Gizli Kulaklar Ülkesi, Ümit Yayıncılık, sayfa 5, 85)
Abdi İpekçi'ye silahını doğrultan Mehmet Ali Ağca Ülkü Ocakları'nın bir organizasyonuyla seçilmedi mi?
Ağca Abdullah Çatlı'nın evinde saklanmadı mı? Muhsin Yazıcıoğlu'nun girişimiyle İran'a kaçırılmadı mı? Cinayet Oral Çelik ve Mehmet Şener ikilisiyle planlanmadı mı? Şener cinayette kullanılan silahı bulmadı mı, cinayetten sonra silahı saklamadı mı?
İpekçi'nin öldürülmesinden, Papa suikastine kadar her olayda Ağca'nın yanında olanların tümünün MHP ve Ülkücü hareketle organik bağı olduğu kanıtlanmadı mı? Adı geçenlerin tümü yabancı gizli servisler adına çalıştıklarını kendi ağızları ile söylemediler mi? Çatlı "bizi o kadar çok gizli servis kullanmak istedi ki tahmin edemezsin" demedi mi? (Saint Pierre'in Kurtları kitabını yazan Jean Marie Stoerkel'e)
Ağca televizyonda "CIA ile ilişkin var mı?" sorusuna "yok" diyebildi mi? (Güneri Civaoğlu, Durum Programı, Kanal D, 2 Şubat 1997)
Ağca İpekçi cinayetinden sonra gittiği Tahran'da da, Sofya'da da CIA tarafından korunmadı mı?
Dünyanın gözünün içine baka baka "Çatlı şefimizdi" demedi mi?
Abdullah Çatlı, Oral Çelik, Mehmet Şener yakalandıkları Batı ülkelerinin gizli servislerince serbest bırakıldıklarını övünerek söylemediler mi?
Abdi İpekçi'nin öldürülmesinden kısa bir süre önce Ağca'nın banka hesabına para yatıran Yalçın Özbey değil miydi? Ağca ve Özbey'in bir bankada ortak hesapları yok muydu? (Yapı Kredi Bankası'nın Gebze Şubesi'ndeki 9328/6 nolu hesap)
Özbey İtalyan Savcı Martella'ya Ağca'nın kaçırılması için Oral Çelik'e üç bin mark verdiğini söylemedi mi? Özbey Almanya'da sahte pasaportlar, mühürler, silahlar ve uyuşturucu ile yakalanmadı mı? Alman Haberalma örgütüyle ilişkisini hiç duraksamadan açıklamadı mı?
Yalçın Özbey'in MİT görevlisi Nail Aydın tarafından Almanya'da alınan ifadesi niçin açıklanmadı? Abdi İpekçi cinayetinin çözülmesinde önemli bir kanıt olacak bu tutanaklar mahkemeye niçin gönderilmedi? MİT görevlisi mahkemede "Özbey'in ifadesini aldım ama onun İpekçi cinayetiyle ilgili ifade verip vermediğini hatırlamıyorum" demesi ne anlama geliyordu?
Dahası cinayet sırasında MİT görevlisi Şahin Tolunoğlu kırmızı bir WW arabada bekliyor muydu?
Abdi İpekçi'yi öldüren Ağca'nın Maltepe Askeri Cezaevinden kaçırılması ve yurtdışına çıkarılması olayında adları geçenlerin hemen hemen tümü Çatlı-Çakıcı sürecinde de rol almadı mı?
Yıllar sonra ortaya çıkan sürpriz görgü tanığı Abdullah Yavuz bir televizyon programında "kendisine baskı yapıldığını" söylemedi mi? (Durum, Kanal D, 2 Şubat 1997)
Ağca'nın askeri cezaevinden kaçırılışında Recep Öztürk, Oral Çelik, Hasan Hüseyin Şener, Mehmet Tanaydın, Yalçın Özbey, Osman Alasu, Mehmet Gürbüz, Yılma Durak, Abuzer Uğurlu, Yusuf Hududi, Doğan Yıldırım, Mehmet Metiner, Selçuk Atar, İhsan Bayram, Ahmet Malkan gibi isimler yok muydu? (1.Ordu ve Sıkıyönetim Komutanlığı Askeri Savcılığı'nın 16 Ocak1984 tarih ve 1983/106 esas sayılı iddianamesi)
Ağca'nın yurtdışına çıkmasına yardım edenler arasında Abdullah Çatlı, Muhsin Yazıcıoğlu, Ömer Mersan, Bekir Çelenk gibi isimleri yanında Hamit Kökenç de yok muydu? 1994'te Londra'da yeraltı dünyasının ünü isimlerinden Nurettin Güven ile birlikte yakalanan Hamit Kökenç kimin hesabına çalışıyordu? Nurettin Güven'e niçin , Çatlı, Çakıcı, Öz gibi yeşil pasaport ve silah taşıma ruhsatı verilmişti?
Ağca Üzeyir Bayraklı'nın arkadaşı değil miydi? Ağca Papa suikastında kullandığı tabancayı Bayraklı'dan almadı mı?
1984'te Franfurt'ta esrarla yakalanan Rıfat Yıldırım "uyuşturucu kaçakçılığını ülkücü örgütler adına yaptığını" söylemedi mi?
Abdullah Çatlı'dan, Mehmet Şener'e, Oral Çelik'e, Yalçın Özbey'e, Samet Aslan'a, Ali Uzunırmak'a, Bekir Çelenk'e, Abuzer Uğurlu'ya Alaattin Çakıcı'ya uzanan kadronun her zaman bir eli tetikte bir eli uyuşturucuda olmadı mı?
Ağca'nın yanına süreç içinde "cinayete azmettirici olarak" Mehmet Şener'in adı eklenmedi mi? Oral Çelik, Yavuz Çaylan, Yalçın Özbey cinayet suçlamasından kurtulabildi mi? Ağca'nın Maltepe Askeri Cezaevinden kaçırılmasına1 (23 Kasım 1979) adı karışanlar arasında Çatlı, Çelik ve Mehmet Şener yok muydu?
1.Ordu ve Sıkıyönetim Komutanı Orgeneral Necdet Üruğ firarı "kaçmadılar kaçırıldılar" sözleriyle değerlendirmedi mi? Orgeneral Üruğ Ağca'nın yakalanmasından sonra İçişleri Bakanı Hasan Fehmi Güneş'in "sorgu süresinin uzatılması" önerisine karşı çıkmadı mı?
Ağca kendisini sorgulayanlara "cezaevinde çok kısa bir süre kalacağını" söylemedi mi?
Nevşehir Emniyet Müdürlüğü'nden alınan sahte pasaportun tarihiyle Mehmet Ali Ağca'ya verilen pasaportun tarihleri aynı değil miydi? Pasaportlar ÜGD'li Abdullah Çatlı tarafından sağlanmamış mıydı?
Ömer Ay'ın hangi ülkücü arkadaşları için Nevşehir Emniyet Müdürlüğü'den 14 pasaport aldı?
Nevşehir damgası taşıyan pasaportlar biraz tuhaf olmuyor muydu? Örneğin Mehmet Şener İsviçre'de Durmuş Unutmaz adına düzenlenen sahte pasaportla yakalanmadı mı? Durmuş Unutmaz Abdullah Çatlı'nın kardeşi Zeki Çatlı'nın Nevşehir'den arkadaşı değil miydi? (Uğur Mumcu, Cumhuriyet 14 Nisan 1984)
O günlerde Emniyet Müdürlüğü'nden yükselen alevler arşiv belgelerinin küllerini rüzgara savurmadı mı? Susurlu çetesinden Özel timci İbrahim Şahin o sıralarda Nevşehir Emniyet Müdürlüğü kadrosunda değil miydi?
Abdi İpekçi cinayetine gerek "ülkücü" gerekse "mafya" patentiyle adı karışan MHP'liler, Papa 2. Jean Paul'e uzanan bir tabancanın namlusuyla2 (13 Mayıs 1981) uluslararası alana adım atmadı mı? Mehmet Ali Ağca, Ömer Bağcı, Oral Çelik, Yalçın Özbey, Abdullah Çatlı, Feridun Akkuzu, Samet Aslan tanınan MHP'li ülkücüler değil miydi?
Mehmet Ali Ağca ve Yalçın Özbey yer altı dünyasının ünlülerinden 1974-1979 yılları arasında MİT tarafından "Yıldırım" takma adıyla kullanılan Abuzer Uğurlu'yla ilişkileri yok muydu?
Şimdi herkesin uzun tatilinin son gününde ayaklarını uzatıp ayıp ve utancın bu soruların yanıtında olup olmadığını düşünmesi gerekmiyor mu?(Birgün,14 Ocak 2006)
CIA'dan KGB'ye, MOSSAD'dan SAVAK'a
İsterseniz kaldığımız yerden sürdürelim. Dilerseniz 8 yıl önce mahkeme duvarlarına kazınan bir çığlığına kulak verelim. Siz seçin. Tercih sizin.
Ama her şeyden önce "Babasının bedenindeki kurşun deliklerinden akan kanı 20 yıldır durduramamış bir evladım" diyen sevgili Nükhet'in "Babama duyduğum borcu, devlet de gelecek kuşaklar için duysun" haykırışının şifresini çözelim.
Devletin bu borcu gelecek kuşaklara fatura etmesinin nedenini sorgulayalım.
Ağca ve arkadaşlarının pisliğini ortaya çıkarmak için Abuzer Uğurlu özneli birkaç soruyla başlamak gerek:
Ağca ile Doğan Yıldırım cezaevinde ,Doğan Yıldırım'la Abuzer Uğurlu sokakta tanıştı.
Ağca Abuzer Uğurlu'nun İstanbul Aksaray bölgesi sorumlusu olarak kaçak işindeydi.
İfadesinin bulunduğu ses bantların buharlaştırıldığı Yalçın Özbey de Abuzer Uğurlu'nun yakın adamıydı.
İpekçi cinayetinin Yalçın Özbey, Oral Çelik ile birlikte Abuzer Uğurlu'nun bürosunda planlandı.
İtalyanlar her şeyi biliyor
Mehmet Eymür Abuzer Uğurlu'nun 1974-1979 yılları arasında Yıldırım kod adı ile MİT adına çalıştığını açıkladı.
Ağca arandığı sürede Abdullah Çatlı ve Muhsin Yazıcıoğlu tarafından himaye gördü.
Başbakanlık Teftiş Kurulu Başkanı Kutlu Savaş'ın Susurluk raporunda "MİT ajanı olarak adı geçen Hamit Kökenç" yıllar önce Ağca'yı Maltepe Askeri Cezaevinden kaçıranların arasındaydı.
Kökenç 1990'lı yıllarda Susurluk çetesinin Londra temsilcisi gibi çalışan Nurettin Güven'in adamıydı.
Güven, Mehmet Ağar imzalı belgelerle yakalandı.
İşte tam bu noktada Abdi İpekçi cinayetinin bir duruşmasında Avukat Doğan Yıldırım "gizli oturum" yapılmasını talep etti.
Uğur Mumcu bir yazısında " Mehmet Ali Ağca.. Oral Çelik.. Çatlı ve Mehmet Şener.. Bu dört teröristin ardında 12 Eylül öncesinin terör bilmecesi saklıdır" diye tarihe not düştü.(Cumhuriyet, 24 Mart 1990)
Bulmak isteseydi Pötürgeli gümrük hamalı Hüseyin Uğurlu'nun oğlu Abuzer'den başlardı.
Abuzer kardeşleri Ahmet ve Mustafa Uğurlu'yla birlikte yer altı dünyasının ünlü kaçakçılarından... 1966 ve 1973 yılları arasına Türkiye'ye 27 milyon mermi ve 70 bin silah soktu. 1974 yılında 1450 kilo uyuşturcu nedeniyle İnterpol tarafından aranıyordu. 1974 affıyla özgürlüğüne kavuştu. Kaçakçı İbrahim Telemen'in ihbarıyla 1979'da tutuklandı ve serbest bırakıldı.
1980'den sonra Gümrük ve Tekel Bakanı Tuncay Mataracı'ya rüşvet vermekten tutuklandı. 198deki babalar operasyonda tutuklananlar arasında da vardı. 1987 'de son kez tutuklandı . 1988'de tahliye oldu ve yurtdışına çıktı.Abuzer Uğurlu 1988 Eylül'ünde Hollanda'da ele geçirilen 99 kilo eroinle adını yeniden duyurdu. 1991'de adı nükleer madde kaçakçılığına karıştı. (Çetele,Doğan Yurdakul-Cengiz Erdinç, sayfa 290)
Abuzer Uğurlu uzun süre Sofya'da yaşadı ve ünlü Kintex firmasıyla işbirliği yaptı. 1965 yılında Bulgaristan'da kurulan bu şirket dışalım ve dışsatım işleriyle uğraşıyordu. Şirketin Türkiye temsilcisi "Balkan Transport, Nakliyat ve Turistik Tesisleri İşletmeciliği Anonim Şirketi" oldu. Kurucuları arasında siyasi yelpazenin sağında yer alan Nihat Kürşat, Arif Ertunga, Osman Kavrakoğlu, Mehmet Üstünkaya gibi önemli isimler vardı. İdari koordinatörlüklerinde eski polis şeflerinden Muzaffer Çağlar ile Servet Bayramoğlu, Hami Tezkan, Cemal Kulu vardı.
Balkan Transport'un antikomünistlikleriyle ünlü kurucuları üç Bulgar müteşebbis ile birleşip bir şirket kurmak istedi. Ancak güvenlik birimleri buna karşı çıktı. Ama Maliye Bakanı Yılmaz Ergenekon kuruluş iznini verdi. Kintex'in silah ve mermi dolu TIR'ları yakalanmaya başladığında, uyuşturucu ve silah kaçakçığıyla terör ilişkisi uyarılarına kulak tıkayan Türkiye kanlı bir iç savaşa sürükleniyordu.
Kintex'in adı yıllar sonra bir kez daha duyulacaktı. Batman'da Hizbullah opresyonunda ele geçen silahların Kintex tarafından satıldığı ortaya çıktı. (Mehmet Güç, Yeni Binyıl, 30 Mart 2000)
Peki Abuzer Uğur'lu MİT tarafından kullanılan yer altı dünyasının bir adamıydı da Bekir Çelenk kimdi?
Bekir Çelenk.Türkiye'de aranırken Londra'da oturma izni alabilen, ortağı Ali Galip Kayıran'ı Gümrük başmüdürlüğe atanmasını sağlayabilen ünlü bir uyuşturucu ve silah kaçakçısı değil miydi?
Bekir Çelenk Papa'ya düzenlenen suikast olayında Mehmet Ali Ağca'ya para ve pasaport sağlayan kişi değil miydi?
1982'de Bulgaristan'a sığınmadı mı? 1985'te İstanbul'a gelip teslim olmadı mı? Mamak Askeri Cezaevinde geçirdiği bir kalp krizi sonunda kuşkulu biçimde ölmedi mi?
Ağca'nın yurtdışına çıkmasına yardım edenler arasında Abdullah Çatlı, Muhsin Yazıcıoğlu, Ömer Mersan, Hamit Kökenç gibi isimleri yanında Bekir Çelenk de yok muydu?
Türkiye "kim bunlar?" sorusunun yanıtını bulamıyordu ama onlar çoktan kanlı eylemleriyle ünlü örgütlerin peşine takılmış gidiyordu.
Arşivin tozlu raflarındaki "10 Temmuz 1985 tarihli" üç sayfalık belge "neyin nasıl saptırıldığının bir kanıtı olarak" gün ışığına çıkmayı bekliyordu.(Mehmet Eymür'ün MİT Müsteşarı Burhnettin Bigalı'ya yazdığı mektup)
"..Kanaatime göre Abuzer Uğurlu Sovyetler ve Bulgarlar tarafından baş ajan şeklinde kullanılmış, Abuzer ve Bekir Çelenk vasıtasıyla MHP ve Ülkücülere hulul edilmiş, Türkiye'de İpekçi cinayeti, Bahçelievler cinayeti, Adana Emniyet Müdürü Cevat Yurdakul cinayeti gibi halkın güven duygusunu kaçıran, nefret yaratan ve güvenlik güçlerinin sağ mihraklar üzerine teksif eden operasyonlar planlanmıştır. Papa suikastı muvaffak olsaydı hem Hristiyan alemi Türkiye'ye cephe alacak hem de yurt dışında buluna Ülkücüler Batı güvenlik güçlerinin bir numaralı hedefi haline getirilecekti.
"..Tetkik edildiği zaman yukarıda saydığım ve provokatif opersayonlar olarak nitelendirdiğim faaliyetlerin tümünün faillerinin, Mehmet Ali Ağca, Oral Çelik, Abdullah Çatlı, Aydın Telli'nin Abuzer Uğurlu, Bekir Çelenk ve Bulgaristan'la iltisaklı olduğu görülecektir. Bunları ancak normal bir vatandaş sağcı veya ülkücü olarak nitelendirebilir"3 (Uğur Mumcu bu olayı "mektubun varlığından söz etmeden" yazdı. Cumhuriyet, 24 Mart 1990.)
CIA'dan KGB'ye, MOSSAD'dan SAVAK'a tüm örgütler bizim eli kanlı burnu kokainli vatanı herkesten çok seven yurttaşlarımızın peşindeydi. Örneğin Türkiye ve Ortadoğu ülkelerine yönelik silah ve uyuşturucu ticaretinde önemli bir isim olan eski Nazi Horst Grillmayer Ağca'nın Papa' ya doğrulttuğu silahı sağladı.
Ağca yargılandığı sürece Grillmayer ilişkisini ve Almanya'da kaldığı günleri özenle gizledi. Grillmayer' in Alman gizli servisi adına çalıştığı yıllar sonra ortaya çıkacaktı.(Uğur Mumcu, Papa-Mafya-Ağca,Tekin Yayınevi, 1984, sayfa 202,304,318)
İyisi mi şimdi, siz yarına kadar bu adamların kimler tarafından niçin korunup kollandığını düşünerek bir tatilin son günün de kıyın.(Birgün, 15 Ocak 2006)
Ağca, Çelik, Çatlı, Şener Ve Ötekiler...
Devletin elinde binlerce belge, devletin arşivlerinde binlerce bilgi vardı. Ama onlar her nasılsa güven içindeydi. Abdi Bey bunu sezinlemişti. Sezinlemişti çünkü o 1977 yıllarından başlayarak "mafya siyaset ikilisine dikkat çeken ilk gazete yöneticisiydi"
O "mafyanın siyasetteki etkinliğine karşı çıkan ilk genel yayın yönetmeni" olarak anılacaktı.
12 Mart'ın ünlü İstanbul sıkıyönetim komutanı Orgeneral Faik Türün'ün "vatan millet uğruna" ünlü polis şefi Şükrü Balcı'nın yeraltı ilişkilerine açıkça göz yummasından kaynaklanan tortu bir virüs gibi yayılıyordu.
Orta sol çizgide bir yol izleyen gazetesi Milliyet'te MHP'nin yurtdışındaki örgütlenmesini, ülkücülerin yeraltıyla/polisle ilişkilerini irdeleyen yayınlar yaptı. Öğrencileri, gençleri, işçileri "provokasyonlara karşı uyanık olmaya çağıran" yazılar yazdı.
İstanbul Üniversitesi'ndekii 16 Mart katliamının, Savcı Doğan Öz'ün öldürülmesinin, Doç. Bedrettin Cömert cinayetinin, Balgat Katliamının, 7 TİP'linin öldürülmelerinin temel nedenini yakalamıştı. Kahramanmaraş kırımından sonra Durum'daki "Tanrım bu son çılgınlık olsun" yazısının üstünde onun imzası vardı. Tanık olduğu son çılgınlık üzeride doğrultulan bir tabancanın ölüm kusan namlusu olacaktı.
Öldürülmesine daha yıllar vardı ama, yeraltının yeryüzü iktidarına daha o günlerde göz koyduğunu biliyordu. Bildiği daha somut şeyler de vardı:
- Radio France İnternational Kahramaraş olaylarında "CIA'nın rolüne" değiniyordu. BBC "bir iç savaş tehlikesine" dikkat çekiyordu. Haluk Kırcı,Ahmet Ercüment Gedikli, Ünal Osmanağaoğlu, Bünyamin Adanalı,Mustafa Korkmaz,Hüseyin Yıldız,Mustafa Özmen, Mustafa Dülger,Mustafa Demir, Remzi Çayır, İsmail Ufuk, Mehmet Gürses, Hayri Kuşçu, ve Tuncay Terekli Kahramanmaraş kırımından hemen sonra kentten ayrılmıştı. İsrail Konsolosu Elrom'un öldürülmesine adı karışan esrarengiz yüzbaşı Mehmet Ali Çeviker, 16 Mart katliamında Korkut Eken ile birlikteydi. Kahramanmaraş'a patlayıcı götüren de oydu. Tevfik Nurullah Ağansoy yıllar sonra aralarında Alaattin Çakıcı'nın da bulunduğu İstanbul'daki "Özel Eylem Grubunun" plastik patlayıcılarla o yıllarda tanıştığının itiraf ediyordu. Lokman Kondakçı sorgusunda " bu grubun Alpaslan Türkeş'in iradesi dışında çalıştığı" söylüyordu. Kimi 12 Eylül'den önce , kimi sonra yurtdışına çıkan Ağca, Çatlı, Çakıcı,Özbey ve Şener'e "gurbette kucak açan" Türk büyükleri Enver Altaylı ve Murat Bayrak'tı. Altaylı ve Bayrak'ın CIA bağlantıları biliniyordu. Biliniyordu çünkü her ikisi de ünlü ajan Ruzi Nazar'ın dostuydu. Ruzi Nazar'ın yakın iş arkadaş , "1990'larda Türkiye'de ılımlı İslamı keşfedecek" olan CIA istasyon şefi Paul Henze'ydi. Abdi Bey öldürülmeden 18 gün önce, 13 Ocak 1979'da, Paul Henze ile görüştü. Parti yönetiminde bulunmasına karşın 12 Eylül darbesinde askeri yönetimce tutuklanmayan tek MHP'li Murat Bayrak olacaktı. TBMM Susurluk Komisyonu'nunda "Çatlı'nın arkadaşı" Korkut Eken, "Ağca'nın arkadaşı" Çatlı'nın "1980 öncesinde de, sonrasında da kullanıldığını" söyledi. Tarih bize Çatlı'nın İpekçi'nin öldürülmesinde de 16 Mart katliamında da İstanbul'daydı. olduğunu gösteriyor. Bahçelievler ve Balgat katliamlarında Ankara'da, Papa suiksatında ise Oral Çelik'le birlikte Avusturya'daydı.
Bir gazetenin genel yayın müdüdrü olarak mafyanın siyasetteki etkinliğine karşı çıkmak için çareler arayan Abdi İpekçi devletin "Uyuşturucu kaçakçısı Erol Özerol, Ülkücü Oral Çelik, Futbolcu Büyük Memet, Ülkücü Doğan Yıldırım, Sabit Tırnovalı, Mustafa Balcı, Mardinli Süryani Hanne ve Can Seber, Zeki İpekçioğulları, İsviçre'de Shacargo Şirketi sahibi Muhammet Şekerci, Oflu İsmail bu geniş faaliyet alanının halkalarını oluşturmaktadır" diyen raporu karşısında belki de çaresiz kalacaktı.
Öykünün sonu çabuk geldi. Kenan Evren ve adamlarının eli kanlı burnu kokainli bu katillerinden nasıl yararlandığının gizlisi saklısı kalmadı.
Turgut Özal ve adamlarının bu adamlarla otel odalarında buluşup ülkeye çağ atlatma yalanının altından çıkan kirlilik, kar topu gibi büyüyüp günümüze kadar ulaştı.
Daha dün gibi yeni. Yirmi yıl kadar önce yani.1985 yılında Zürih Dolder Oteli'nin bir odasında toplanmışlar çare arıyorlar.
Başbakan Turgut Özal masanın başındaydı.Bir yanında yeryüzünden Ahmet Özal, Bülent Şemiler, Güneş Taner vardı. Öte yanında yeraltından Yakup Kefeli, Suphi Aşıcıoğlu, Emin Görpe, Yaşar Aktürk,Simon Ankeşyan ve Muhammed Şekerciyan oturuyordu. Birlik ve beraberlik içinde ülkeye çağ atlatıyorlardı.
Görünen o ki Uğur Mumcu gibi Abdi İpekçi de, 1996 yılında Susurluk'ta ortaya çıkan pisliklerin özneleri olan "Mehmet Ali Ağca... Oral Çelik... Çatlı ve Mehmet Şener çizgisinin", bağlı oldukları örgütleri, amirlerini,memurlarını, kundakçılarını,tetikçilerini daha o günlerde çok erken sezdi. Belki de gördü.
Bu karanlık dünyanın kurallarına göre elinde Milliyet gibi saygın bir gazete olan Abdi Bey'in bu gerçeği gördükten sonra susturulması/yaşatılmaması gerekirdi.
Ve Abdi Bey hain bir pusuda Ağca tarafından öldürüldü. Ağca Tetiği çekme nedenini "Bana açıklanmış olan gerekçe Abdi İpekçi'nin Milliyet Gazetesi'nin satılmasına karşı çıkmış olması ve Türk mafyasıyla Abuzer Uğurlu ailesine karşı bir basın kampanyasını başlatmış olmasıydı" diye açıkladı.( 14 Nisan 1983 tarihinde Roma'da Hakim binbaşı Önder Ayhan ve Askeri savcı Yardımcısı Tevfik Tunç Onat'a verdiği ifade)
Sonra ülkede uzun yıllar sürecek ve hiç bitmeyecek bir insan avı başladı.
Bugün pazartesi. Şimdi oturun önünüzde bir bardak çay olsun. Abdi İpekçi'nin öldürülmesinin, Ağca'nın yakalanmasının, Ağca'nın firarının, Ağca'nın yurtdışına çıkarılmasının, Ağca'nın Papa suikastının ,Ağca'nın örgütsel ilişkilerinin, Ağca'nın iadesinin, Ağca'nın yargılanmasının, Ağca'nın salıverilmesinin perde arkasını bir kez daha şöyle bir düşünün.
Tüm çabaların Türkiye'de yangın çıkarma amacına dönük ipuçlarına ulaşacaksınız. Alevlerin yeniden uç vermesinden asla korkmayın. Kavga yeniden başlıyor. Hazır olun. (Birgün,16 Ocak 2006) (ET/TK)