ABD Başkanı Donald Trump ülkesinin Trans-Pasifik İşbirliği'nden çıkmasını onaylayan belgeyi imzaladı.
Trump, seçim kampanyası sırasında Pasifik bölgesi ile yapılan serbest ticaret anlaşmasına karşı olduğunu duyurmuştu.
Henüz imza ve onay aşamasında olan Trans-Pasifik İşbirliği ABD’nin de katılımıyla hayata geçseydi dünya ticaretinin yüzde 40’ını elinde tutan bir yapı haline gelecekti.
ABD’nin çekilme kararından sonra Trans-Pasifik İşbirliği'nin nasıl bir yol izleyeceği bilinmiyor. ABD’nin kararından sonra ABD Doları uluslararası piyasalarda Japon Yeni’ne karşısında değer kaybetti.
Trans Pasifik İşbirliği
ABD'nin bir önceki başkanı Barack Obama Trans-Pasifik İşbirliği'ni 2015’te imzalamıştı.
Anlaşma ABD ile birlikte Avusturalya, Brunei, Şili, Japonya, Kanada, Malezya, Meksika, Yeni Zelanda, Peru, Singapur ve Vietnam arasında serbest ticaret bölgesi oluşturulmasını öngörüyordu.
Dünya ekonomisinin yüzde 40'ını oluşturan ülkelerin imzaladığı bu anlaşma ile Pasifik bölgesinde Çin'in artan ekonomik etkilerine karşı konulması hedefleniyordu. Anlaşma henüz yürürlüğe girmemişti.
Trump ayrıca gazetecilere NAFTA olarak bilinen Meksika, Kanada ve Amerika arasındaki serbest ticaret anlaşmasının durumu ile ilgili de en kısa zamanda söz konusu ülke liderleri ile görüşeceğini söyledi. (YY)
Avrupa Parlamentosundan "muhalefet belediyelerine kayyım atamalarına son" çağrısı
Avrupa Parlamentosu (AP), perşembe günkü oturumunda Türkiye’de belediyelere kayyım atanmasını gündemine aldı. Parlamento seçilmiş belediye başkanlarının görevden alınması ve yerlerine kayyım atanmasını kınayarak uygulamayı sona erdirmeye çağıran bir karar aldı.
Avrupa Parlamentosu Avrupa Birleşik Sol/İskandinav Yeşil Sol grubunun Türkiye'de baskı altındaki muhalifleri tanıtan el ilanı/GUE/NGL
Avrupa Parlamentosu, çarşamba günü tartışıp perşembe günü karara bağladığı gündem maddesinde görevden alınan belediye başkanları ve Ekrem İmamoğlu’na açılan davalarla siyasi yasak getirilmesi olasılığını muhalefete yönelik baskıların bir göstergesi olarak değerlendiren bir çağrı çıkardı.
Avrupa Parlamentosu milletvekilleri, Hakkari Belediye Başkanı Mehmet Sıddık Akış'ın yerine kayyım atanması ve Van Büyükşehir Belediye Başkanı Abdullah Zeydan’a hapis cezası verilmesini sert bir dille kınadılar ve Türkiye’nin "hukukun üstünlüğüne uyması gerektiğini" vurguladılar.
Türkiye’de "terörle mücadele" yasalarının sistematik olarak özellikle muhalif siyasetçilere ve insan hakları savunucularına karşı kullanıldığı belirtilen kararda bu uygulamanın demokratik ilkeleri ihlal ettiği ifade edildi.
Avrupa Parlamentosu kararında, 2024 yerel seçimlerinden bu yana İçişleri Bakanlığının sekiz DEM Partili ve iki CHP’li belediye başkanını görevden alarak yerlerine kayyım atadığını kaydetti. 2016’da olağanüstü hal dönemi kararnamelerinin OHAL kaldırılırken yasaya aktarılmasının bu işlemleri mümkün kıldığı belirtilen kararda bu sonucun "yerel demokrasiyi baltaladığı" vurgulandı.
Avrupa Parlamentosu, görevden alınan belediye başkanlarının derhal serbest bırakılmasını ve görevlerine iade edilmesini istedi. Türkiye’yi Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarını eksiksiz uygulamaya davet etti.
Yaptırım talebi
Avrupa Parlamentosu ayrıca, Türkiye’ye sağlanan AB mali yardımlarının hukukun üstünlüğüne ve temel haklara saygı şartına bağlı olduğunu hatırlattı ve Avrupa Komisyonuna Türkiye’deki hak ihlallerinden sorumlu yetkililere yönelik yaptırım uygulanmasını önerdi.
Parlamento, Türkiye’nin demokratik normlara uymasını ve yargı bağımsızlığını yeniden tesis etmesini istedi ve "çözüm süreci"nin yeniden başlatılmasının önemine dikkat çekti.
Yaptırım gelir mi?
Avrupa Parlamentosu kararları, Birliğin yürütme organı Avrupa Birliği Komisyonuna bir direktif oluşturmuyor. Bu kararlar bağlayıcı olmadığından otomatik olarak Türkiye'ye yaptırım uygulanmasını zorunlu kılmıyor. Ancak bu tür kararlar siyasal yol göstericilik nitelikleriyle Avrupa Birliği'nin (AB) diğer kurumları üzerinde siyasal ve etik basınçlar oluşturarak Birliğin Türkiye'yle ilişkilerini etkileyebilir.
*Lazkiye’de tutuklu askerlerin serbest bırakılması talebiyle düzenlenen protesto. (Fotoğraf: Mohammed Alaaddin/Facebook)
Heyet-i Tahrir’uş Şam (HTŞ) ve müttefiklerinin 8 Aralık 2024’te Suriye’de yönetimi ele geçirmesinin ardından, ülke genelinde saldırılar ve hak ihlalleri artarak devam ediyor.
Londra merkezli Suriye İnsan Hakları Gözlemevi (SOHR), bugün yayımladığı raporda, yargısız infazlar ve intikam cinayetlerinin ‘endişe verici’ bir şekilde arttığını belirtti.
Saldırılarda eski askeri ve güvenlik mensuplarının yanı sıra sivillerin de hedef alındığını, bazı olaylarda mezhepsel saiklerin ön plana çıktığını belirten SOHR, Suriye’nin sahil bölgesinde saldırıların arttığına dikkat çekti.
Ülke nüfusunun %10-13’ünü (yaklaşık 2 ila 3 milyon kişiyi) oluşturan Aleviler, Suriye’nin batısında, ‘sahil bölgesi’ olarak bilinen Lazkiye ve Tartus vilayetlerinde yoğunlaşmış durumda.
Gözlemevi, sahil bölgesinin yanı sıra Humus ve Hama’da saldırıların günlük hayatın bir parçası haline geldiğini, bu cinayetlerin cezasız kalmasının ise ülkedeki istikrarsızlığı daha da derinleştirdiğini belirtti. SOHR ayrıca, yaşananların Suriye’nin sürekli bir şiddet sarmalına sürüklenmesi riskini doğurduğunu vurguladı.
Saldırıları kınayan ve faillerin adalet önüne çıkarılmasını talep eden SOHR, “Bu adım, Suriye’de istikrarın sağlanması ve mezhepsel gerilimi körükleyen şiddetin sona erdirilmesi açısından hayati öneme sahip” açıklamasında bulundu.
SOHR verilerine göre, 2025’in başından bu yana, Suriye’nin çeşitli vilayetlerinde yaşanan saldırıların toplam sayısı 140’a ulaştı. Bu saldırılarda 271 kişi hayatını kaybetti.
Saldırıların bölgelere göre dağılımı şöyle:
Şam: 1’i mezhepsel saldırılarda olmak üzere 7 kişi
Rif Şam: 1’i mezhepsel saldırılarda olmak üzere 26 kişi
Halep: 8 kişi.
Humus: 73’u mezhepsel saldırılarda olmak üzere 110 kişi
Hama: 42’si mezhepsel saldırılarda olmak üzere 70 kişi
Lazkiye: 13’ü mezhepsel saldırılarda olmak üzere 20 kişi
Tartus: 11’i mezhepse saldırılarda olmak üzere 15 kişi
SOHR’un 13 Şubat tarihli raporuna göre, Humus Merkez Hapishanesi ve çeşitli gözaltı merkezlerinde tutulan 50’den fazla kişi serbest bırakıldı.
Bu kişilerin, birkaç hafta önce Humus ve kırsalında düzenlenen güvenlik operasyonları sırasında gözaltına alındığı belirtilirken, bazı tutukluların gözaltı süresince günlerce işkenceye maruz bırakıldığı rapor edildi. Ayrıca, kronik hastalıkları olan yaşlı mahkûmlara gerekli tıbbi bakımın sağlanmadığı da bildirildi.
Geçtiğimiz ocak ayının sonlarında, yerel yetkililer, Suriye halkına karşı savaş suçlarına karışmadığı tespit edilen 275 kişiyi Humus Merkez Hapishanesi’nden serbest bırakmıştı. Ancak aynı dönemde Humus ve kırsalında yaklaşık 1800 kişi gözaltına alındı.
Hama, Adra ve Harim’de halen yaklaşık 8 bin askeri personel tutuklu bulunduğunu belirten SOHR, gözaltı süreçlerinin adil ve şeffaf bir şekilde yürütülmesi, hukuksuz tutuklamaların son bulması ve insan hakları ihlallerinin önlenmesi konusunda yetkililere çağrıda bulunuyor.
Fotoğraf: Anadolu Ajansı
Ne olmuştu?
Suriye’de 8 Aralık 2024’te Esad ailesinin 53 yıllık yönetimi ve Baas Partisi’nin 61 yıllık hâkimiyetinin sona ermesinin ardından, Alevi ve Şiilerin yoğun olarak yaşadığı bölgelerde sivillere yönelik saldırılar ve cinayetler artış gösterdi.
Ülke nüfusunun %10-13’ünü (yaklaşık 2 ila 3 milyon kişiyi) oluşturan Aleviler, ülkenin batısında “sahil bölgesi” olarak bilinen Lazkiye ve Tartus vilayetlerinde yoğun olarak yaşıyor. Ayrıca, Humus ve Hama vilayetleri ile başkent Şam’ın bazı bölgeleri de önemli Alevi nüfusuna ev sahipliği yapıyor.
Son dönemde artan saldırılar ve HTŞ öncülüğünde başlatılan “güvenlik operasyonları,” bölge halkının güvenliği üzerinde ciddi bir tehdit oluştururken, Alevi toplumu, bu saldırıların durdurulması ve bölgedeki güvenliğin sağlanması için yetkililere acil çağrıda bulunuyor.