Hrant Dink Vakfı’nın Medyada Nefret Söylemi Projesi kapsamında hazırladığı, 2017 yılı Mayıs-Haziran-Temmuz-Ağustos aylarını kapsayan Medyada Nefret Söylemi Raporu yayınlandı.
Rapora göre dört aylık döneminde ulusal, etnik ve dini grupları hedef alan bin 910 köşe yazısı ve haber, bu yazılardaysa toplam 2 bin 466 nefret söylemi tespit edildi.
Nefret söyleminin gündemi
Medyada Nefret Söylemi Projesi ekibi Pınar Ensari, Ezgi Kan, Merve Nebioğlu ve Funda Tekin tarafından İdil Engindeniz-Şahan danışmanlığında hazırlanan 164 sayfalık rapor özetle şöyle:
* Dört aylık dönemde Türkiye ile Almanya arasında yaşanan diplomatik krizler (15 Mayıs), Körfez ülkelerinin Katar ile yaşadığı diplomatik kriz (5 Haziran), Hollanda Temyiz Mahkemesi’nin Srebrenitsa katliamından Hollanda devletinin ‘kısmen sorumlu’ olduğuna dair kararı (27 Haziran), Cenevre’de düzenlenen Kıbrıs Konferansı (28 Haziran), özellikle Temmuz ayında yoğunlaşan İsrail-Filistin çatışmaları, Türkiye ve Yunanistan arasında 3 Temmuz’da başlayan ‘gemi krizi’, Srebrenitsa katliamının yıldönümü (11 Temmuz), Ağustos ayında Myanmar’da Arakanlı Müslümanlara yönelik saldırılar, 30 Ağustos Zafer Bayramı’nın yıldönümü gibi gündem maddeleri nefret söyleminin artışında etkili oldu.
* 493 içerikle en çok Yahudiler hakkında nefret söylemine rastlandı. İkinci sırada 472 içerikle Suriyeliler gelirken, Yunanlar 256 içerikle üçüncü sırada yer aldı. Onların ardından 247 içerikle Ermeniler ve 212 içerikle Rumlar nefret söylemine maruz kalan gruplar arasında yer aldı.
* Tekrarlanan içerikler çıkarıldığında incelenen içeriklerin bin 82’sini köşe yazıları, 759’unu haberler oluşturdu.
* Ulusal gazetelerde en çok nefret söylemi Yeni Akit (85), Milli Gazete (84) ve Yeni Mesaj (54); yerel basındaysa Yeni Konya (40), İstiklal (33) ve Bursa Sancak (25) gazetelerinde üretildi.
Görseli büyütmek için üstüne tıklayın
* Yahudiler, özellikle Temmuz ayından sonra artan İsrail-Filistin çatışmalarını ve Mescid-i Aksa’da yaşanan gerginlikleri konu alan haberlerde bir toplum olarak şiddetle özdeşleştirildi ve düşmanlaştırıldı. “İsrail devleti”, “İsrail” veya “İsrail Savunma Kuvvetleri” gibi kişi/kurumları ifade eden sözcüklerin kullanılması yerine Yahudi kimliğinin genelleme yapılarak kullanılmasıyla hedef gösterildi. Üretilen ‘komplo teorileri’nde ‘gizli’ güç olarak sunuldu ve ‘Türkiye’ye yönelik bir tehdit’ olarak gösterildi.
* Suriyeli mülteciler, sistematik olarak cinayet, hırsızlık, taciz gibi kriminal olaylarla anıldı; güvenlik sorunları ve “terör”le özdeşleştirildi; olumsuz ekonomik gidişatın ve işsizliğin sorumluları olarak gösterildi; Türkiye’nin demografik yapısına yönelik bir tehdit olarak ve genel olarak bir rahatsızlık ve “gerginlik” kaynağı olarak etiketlendi; özellikle Suriyeli kadın mülteciler, aileye ve topluma yönelik bir tehdit olarak sunuldu.
* Raporun kadınları ve LGBTİ'leri hedef alan söylemlerin incelendiği bölümünde, habercilikte yerleşik hale gelmiş olan, bilinçli veya bilinçsiz olarak kullanılan, erkek egemen ve heteronormatif dili görünür kılmaya ve sorgulamaya katkı sunmak adına seçilen sınırlı örnekler üzerinden niteliksel analizlere yer verildi. (EA)
Raporun tamamını okumak için tıklayın.