"16 Mart Platformu" 16 Mart 1978 yılında İstanbul Üniversitesi Eczacılık Fakültesi önünde öldürülen yedi öğrenciyi andı. Yaklaşık 50 kişilik bir grup Beyazıt Meydanı’nda fakülte önüne yedi kırmızı karanfil bıraktı.
Platform adına basın açıklamasını okuyan Yasemin Öztürk, “Kaybettiğimiz arkadaşlarımızı unutmadık, unutturmayacağız. Bu katliamın hesabının sorulması için çalıştık ve çalışmaya da devam ediyoruz. O gün hayatını kaybeden arkadaşlarımızı unutmamak ve toplumun bu katliamla yüzleşmesini sağlamak aslında sadece bizlerin görevi değil. Bu toplumun daha özgür, daha adil olmasını isteyen herkesin görevi olmalı" diye konuştu.
16 Mart Katliamı
30 yıl önce İstanbul Üniversitesi Eczacılık Fakültesi önünde, öğle saatlerinde, üniversiteden çıkan bir grup solcu öğrenci üzerine bomba atıldı. Saldırı sonucu, Hatice Özen, Baki Ekiz, A.Turan Ören, Abdullah Şimşek, Hamit Akıl olay yerinde, Cemil Sönmez kaldırıldığı hastanede ölmüş, 50 kişi de yaralanmıştı.
Polis Memurları Dayanışma Derneği (Pol-Der) İstanbul Şubesi, bombalı saldırı istihbaratının olaydan 10 gün önce üniversitedeki polis amirliğine bildirildiğini açıkladı. Bu uyarıyı dikkate alması gerekenlerden biri de üniversitedeki polis noktasında görevli Reşat Altay'dı. Rütbe almayı sürdüren ve son olarak Trabzon Emniyet Müdürü olan Altay, Hrant Dink cinayetinde de "ihbarı" değerlendirmediği gerekçesiyle görevden alındı.
1978'de açılan davada, dönemin Ülkü Ocakları Derneği (ÜOD) İstanbul Şube Başkanı Orhan Çakıroğlu, sonradan MHP milletvekili olan ÜOD yöneticilerinden Mehmet Gül, dönemin MHP Gençlik Kolları Başkanı Kazım Ayaydın, ÜOD'li Sıddık Polat ve Ahmet Hamdi Paksoy yargılandı. 1984'te tüm sanıklar beraat etti.
1995'te yeni tanıklarla yeni bir iddianame hazırlandı. Konuşmaması için öldürüldüğü iddia edilen Zülküf İsot'un ablası tanık Remziye Akyol, emri MHP lideri Alparslan Türkeş'in verdiğini açıkladı.
8 Temmuz 1996'da, Ankara 5. ağır Ceza Mahkemesi'nden istenilen MHP Ana Davası'nın gerekçeli kararında başta Türkeş olmak üzere MHP yöneticilerinin isimlerinin yer aldığı sayfaların eksik olarak gönderildiği ortaya çıktı. Susurluk Skandalı'nda da yer alan Abdullah Çatlı'nın 16 Mart katliamında atılan bombaları temin ettiği de ortaya çıktı.
Katliamın ardından Altay'ın Çatlı'yla telefonda görüşmüş olduğu Susurluk davasında ortaya çıkan başka bir gerçekti. Avukatlar belgeyi mahkemeye sundu. Milli İstihbarat Teşkilatı'ndan (MİT) tutanakların tamamını istedi. MİT bu isteği reddetti.
Avukatlar sonuç alınmaması üzerine "MİT'in mahkemeye müdahale ettiği, savunma haklarının kısıtlandığı" gerekçesiyle davadan çekildi. Avukat Alptekin "gizli belgeleri açıkladığı" iddiasıyla 5. Ağır Ceza Mahkemesi'nde yargılandı ve beraat kararı verildi. Avukatlar MİT'in belgeleri göndermeyi reddetmesi üzerine AİHM'e başvurdu.