Kamuyounda İç güvenlik paketi olarak bilinen Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından onaylandı ve bugün resmi gazetede yayımlandı.
29 Mart'ta M Meclis Genel Kurulu’ndan geçen 69 maddelik kanunun hangi düzenlemeler ve değişiklikler getireceğini, avukat Nalan Erkem Uluslararası Af Örgütü'ne 15 soruda anlatmıştı:
Polis gözüne kestirdiğini arayacak |
Üst aramasında polise hangi haklar tanınıyor? Tasarıyla polise anayasa sınırlarını aşan bir arama yetkisi veriliyor. Mevcut haliyle Polis Vazife ve Salahiyetleri Kanunu'nun (PVSK) 4. maddesinde düzenlenmiş olan önleme aramasında, kişiler ve araçlar durdurulabilir, kimlik kontrolü yapılabilir, kişinin üstü elle aranabilir ve aracının dışarıdan bakmakla görülebilen kısımlarına bakılabilir. Bu haliyle dahi uygulamada, kişilerin keyfi olarak durdurulmaları, uzun süre bekletilmeleri ve taciz boyutuna varan aramalardan dolayı sıklıkla şikayetler alınıyordu. Özellikle bireylerin toplumsal gösterilere katılımının engellenmesi aracı olarak önleme araması ve durdurma sıkça kullanılan bir yöntemdi. Yeni düzenleme ile arama ve yakalama konusunda kişilere Anayasa ve CMK ile sağlanan güvenceler kaldırılıyor. Anayasa'nın 20. maddesine göre "Usulüne göre verilmiş hâkim kararı olmadıkça; yine bu sebeplere bağlı olarak gecikmesinde sakınca bulunan hallerde de kanunla yetkili kılınmış merciin yazılı emri bulunmadıkça kimsenin üstü, özel kâğıtları ve eşyası aranamaz ve bunlara el konulamaz." Değişiklikte ise arama sürecinden savcı tamamen çıkarılarak, kolluk amirinin yazılı emrine dahi gerek kalmadan, polisin gözüne kestirdiği kişi ve araçları durdurma, kişinin üstünü, özel eşyalarını, aracının kapalı kısımları dahil her yerini arama olanağı getiriliyor. Ancak arama yapıldıktan sonra, yapılan işlem 24 saat içinde hakim onayına sunulabilecektir. Oysa ki Anayasa'da hakim, savcı ya da acil hallerde yetkili merciin yazılı emri dışında kimsenin üstünün ve özel eşyalarının aranamayacağı açık ve net belirtilmesine rağmen, getirilen değişiklik kişilerin polis tarafından keyfi bir şekilde aranması, dolayısıyla özel hayatın gizliliği, seyahat özgürlüğü dahil temel anayasal haklarının ihlaline yol açacak. |
Kolluğa yargı yetkisi
Polisin ifade alma yetkisinde de değişiklikler söz konusu. Bu ne anlama geliyor?
Polise müşteki, mağdur ve tanıkların ev ve işyerlerinde ifadelerini alma yetkisi getiriliyor. Bu birçok bakımdan tehlikeli bir düzenleme, çünkü ifade alma bir yargı yetkisidir ve asıl olan mahkeme, hakim veya cumhuriyet savcısı tarafından ifadenin alınmasıdır, kolluğun ifade alması istisnaidir.
Bu düzenlemeyle yargısal yetki kolluğa devredilmiş olmaktadır. Soruşturma ve yargılama süreçlerinde Ceza Muhakemeleri Kanunu (CMK) ile ifade almaya ilişkin, kişilere getirilen güvenceler (işkence, kötü muamele, aldatma, yorma, çıkar vaat etme yasağı, avukat yardımından yararlanma hakkı gibi) ortadan kaldırılıp kişi korumasız bırakılıyor.
Bu düzenlemenin başka ne gibi sakıncaları var?
Bir başka vahim yönü de polise kişilerin işyerine ve evine, yani özel alanına girme yetkisi vermesi. Polisin şiddet pratiği de düşünüldüğünde düzenlemenin en vahim yanlarından biri bu.
Özellikle işyerinde ya da evde her türden şiddetin mağdurları olan kadınların, ensest ya da taciz mağduru çocukların, cinsel kimliği ve cinsel yönelimi nedeniyle zaten sürekli baskı görmekte olan LGBT bireylerin, özel yaşam alanlarında her türlü baskı ve yönlendirmeye açık, avukat yardımı alamadan, hatta suçun faili ile aynı ortamda bulunmanın baskısıyla ifade vermek zorunda kalmalarına yol açacağı gibi maddi gerçeğin ortaya çıkmasını da engelleyecek ve cezasızlığa da yol açacak.
Yasadışı uygulamaya yasal kılıf |
Polisin silah kullanma yetkisi nasıl değişiyor? Polisin silah kullanma yetkisi Anayasa'nın 17. Maddesi'nde sınırlı bir şekilde sayılmıştır ancak bu yetki sınırlıyken dahi son yıllarda Gezi'den Cizre'ye pek çok yerde tanık olduğumuz öldürme olayları düşünüldüğünde yeni düzenleme ile kimsenin yaşama hakkının güvencede olmayacağını rahatlıkla söylemek mümkün. Sapan, demir bilye, molotof kokteyli, havai fişek gibi yanıcı maddeler dahi silah kapsamına konularak bunlara karşı polise silah kullanma yetkisi getiriliyor. Bu yetki nasıl yorumlanabilir? Bu düzenleme polisin silah kullanma konusundaki yasalara aykırı uygulamalarını yasal hale getirme çabası olarak değerlendirilebilir. Diğer bir amaç da polisin toplumsal olaylarda öldürdüğü çocuk ve gençlere dair devam eden davalarda cezasızlığı sağlamak. Oysa uluslararası standartlara göre polislerin ancak kendisinin ya da bir başkasının canına yönelik çok yakın ve ciddi bir tehlikenin varlığı durumunda ve tehlikeyi bertaraf edecek ölçüde silah kullanma yetkisi vardır. Ancak bizde son yedi yılda çoğu çocuk ve genç 183 kişinin polis tarafından öldürülmüş olmasına karşın, var olan yetkilerin kısıtlanması yerine daha da genişletilmesi, kimsenin sokağa çıkarak itiraz etmemesini sağlamaya yönelik bir düzenleme olup yargısız infazlar döneminin geri gelmesi anlamını taşımaktadır. Bu süreçte en büyük tehlike altında olanlar da çocuklar, çünkü onlar çocuk ve her zaman ceplerinde bilye ya da sapan bulunabilir ve bu onların öldürülmeleri için meşru bir neden haline getiriliyor ne yazık ki. |
48 saatlik dinleme serbest
Dinlemelerde ne gibi değişiklikler olacak?
Yapılan değişikliklerle polis ve jandarmaya hakim kararı olmaksızın, Emniyet Genel Müdürü veya istihbarat daire başkanının emriyle 48 saate kadar dinleme olanağı veriliyor. Ancak bu sürenin sonunda yani zaten dinleme yapılmış, kişinin özel alanına müdahale edilmiş, haberleşmenin gizliliği hakkı ihlal edilmiş olduktan sonra bu dinleme kararı hakim onayına sunulacak.
Hakim onayı, gerçek bir yargı güvencesi taşımaktan öte yapılan dinlemelerin yasal hale getirilmesini sağlayan bir onay makamı olacak. Üstelik dinlemeleri onaylama yetkisi de yerel mahkemelerden alınarak yalnızca Ankara’da görevlendirilecek bir ağır ceza mahkemesi hakimine verilecek.
Böylece iktidar sahiplerinin istedikleri kişileri dinlemesi kolaylaştırıldığı gibi kişilerin kendilerinin dinlenip dinlenmediği, dinlendiyse bunun yasal dayanaklarını sorgulama ve hak arama olanakları da tümüyle imkansız hale getiriliyor.
Eylem hakkına toptan yasak |
Paketin, toplantı ve gösteri yürüyüşleri konusunda neler getirmesi ve götürmesi bekleniyor? Barışçıl toplantı ve gösteri hakkına dair AİHM'in Türkiye aleyhine vermiş olduğu 40'tan fazla ihlal kararı bulunuyor. Bu kararlarda kişi ve grupların barışçıl gösteri hakkını engelleyen, barışçıl göstericiler hakkında polise direnme ve benzer suçlardan dolayı yaygın olarak dava açılmasına yol açan, barışçıl olmayan gösterilerdeki barışçıl göstericilere yönelik şiddet kullanılması ve dava açılmasına, gösterilerde aşırı güç kullanan polislerin cezasız kalmasına yol açan yasa ve uygulamaların AİHS'i ihlal ettiği belirtiliyor ve Türkiye'den bu ihlalleri ortadan kaldıracak yasal değişiklikleri gerçekleştirmesi isteniyor. Türkiye'nin bu isteğe karşılığı ne oldu? Türkiye ne yaptı derseniz; AİHM'in önerdiklerinin tam tersi bir yasa taslağı oluşturarak toplantı ve gösteri hakkını kullanılamaz hale getirecek ağır cezalar ve keyfi engellemeleri yasal hale getirmek istiyor. Buna göre getirilen değişiklikle, bilye ve sapan ateşli silah kategorisine sokularak cezaları ağırlaştırılıyor ve cezaların alt sınırları 6 aydan 2,5 yıla çıkarılarak erteleme sınırın üzerine çıkarılıyor. Terörle Mücadele Kanunu 7. Maddesi'nde düzenlenen "toplantı ve gösterilerde yüzün kısmen ya da tamamen kapatılması" durumunda 1 yıl olan ceza alt sınırı 3 yıla çıkarılıyor. Bunun yanı sıra 2911 sayılı yasanın 39. Maddesi'ne getirilen ek maddeyle, toplumsal olaylarda kamu mallarına verilen zararın ilgililere rücu edilmesi düzenlenerek, zamanaşımı süresi iki katına çıkarılıyor. "Protestolarda yüzün kapatılması" değişikliğini nasıl yorumlarsınız? Barışçıl toplantılarda bile "yüzü kapatmak" ya da "terör örgütü simgesi taşıyan" kıyafetle katılmak gibi muğlak, hukuka aykırı gerekçeler oluşturularak toplanma ve gösteri hakkı fiilen kullanılamaz hale getiriliyor. Böylece biber gazından korunmak için yüzünü kapatan ya da gaz maskesi takan veya herhangi bir şekilde giysisinde amblem olduğu öne sürülen barışçıl gösterici de "terörist olarak" yargılanabilecek. |
Sokağa çıkana tutuklama
Peki ya tutuklamadaki değişiklik?
Toplanma ve gösteri hakkının kullanılmasını engellemeye yönelik bir başka düzenleme de 2911 sayılı yasanın 33. Maddesi'nin de CMK 100. Maddesi'nde tutuklama gerekçesi olarak sayılan katalog suçlara eklenmesi. Bu düzenleme yasalaştığı takdirde toplanma ve gösteri hakkının kullanılmasını engellemek amacıyla her türlü toplumsal gösterilerde yaygın tutuklamaların olacağı ve bunun hakkın kullanımı konusunda kişiler üzerinde kuvvetli bir caydırıcı etki yaratacağı açıktır. Getirilmek istenen bütün bu kısıtlamalar sokağa çıkarak itiraz etmeyi neredeyse imkansız hale getiriyor.
Gözaltılar polisin insafına kalıyor |
Polise bazı hallerde gözaltı yetkisinin verilmesi planlanıyor. Bunun etkisi nasıl olur? Bu tasarıyla "önleyici gözaltı" kavramı getirilerek savcının görevi tamamen kolluğa devrediliyor, böylece denetim olanağı ortadan kaldırılıyor. Toplumsal gösterilerin de sayıldığı bir takım suçlarda polisin kişileri keyfi biçimde gözaltına almasının önü açılıyor. Yani yarın kadına yönelik şiddeti protesto etmesi muhtemel kadınları ya da iş kazalarında ölmek istemiyoruz deme ihtimali olan işçileri veya doğa katliamına dur deme riski taşıyan köylüleri henüz herhangi bir şey yapmamış dememiş olsalar dahi polis gözaltına alabilecek. Ayrıca bu gözaltıların CMK 91. Maddesi'nde getirilen kayıt altına alma, yakınlarına bildirme, avukattan yararlanma vb. güvencelerden de yoksun tamamen polisin denetimsiz insafına bırakılmış bir gözaltı süreci söz konusu. Tüm bunları halen savcı kontrolünde ve avukat yardımı alabilme hakkı olan gözaltılarda yaşanan işkence ve kötü muamele pratikleriyle birlikte değerlendirmek gerekir. Polise tanınan keyfi gözaltıların işkence ve kötü muameleyi arttırma, gözaltında kayıplara yol açma riski açıktır. |
Otoriter bir baskı rejimi
Tasarıdaki değişikliklerden bir tanesi de il idaresi kanunundaki değişiklik. Bu ne anlama geliyor?
Getirilmek istenen değişikliklerin en önemlilerinden bir tanesi de 5442 sayılı İl İdaresi Kanununun 11. Maddesine yapılan değişiklik.
Buna göre bir yargı yetkisi olan ve dolayısıyla savcılara ait olan suç soruşturma yetkisi vali ve kaymakamlara devrediliyor, suçlayan da soruşturan da hükümetin atadığı vali ve kaymakamların ve onların görevlendirdiği kolluk görevlilerinin olduğu bir ülkeyi düşünebiliyor musunuz? Kişi özgürlüğü ve güvenliği, adil yargılanma gibi hakların tümüyle askıya alındığı otoriter bir baskı rejimine geçiş.
Aynı yasada yapılan bir diğer değişikle vali ve kaymakamlara toplumsal olaylarda tüm kamu kurumlarının (örneğin belediyelerin) araç ve eşyalarına el koyma yetkisi de getiriliyor, yani atanmışlar seçilmişlerin her şeyine hükmedecek el koyacak yetki ile donatılıyor.
Hukuk güvenliği çöpe
Bu değişikliğin uygulamadaki etkisi nasıl olur?
Bu tasarıyı önceden yasalaşmış ve yasalaşmakta olan diğer tasarılarla birlikte değerlendirdiğimizde bizi nasıl bir kabusun beklediğini daha net anlayabiliriz. Bir yandan HSYK kanununda yapılan değişiklik ile HSYK'nın yapısı değiştirilerek iktidarın kontrolü arttırılırken diğer yandan tüm tutuklama, tutuklamalara itirazların değerlendirilmesi, internete erişimin yasaklanması gibi önemli kararları verecek sulh ceza hakimliği değişikliği yapıldı.
Böylece geniş yetkilerle donatılmış sulh ceza hakimliklerine iktidarın uygun gördüğü isimlerin atanması garanti altına alınarak, tüm ülkede muhaliflerin tutuklama tehdidiyle ve tutuklanarak kolaylıkla susturulabileceği, yönetenlerce uygun görülmeyen fikirlere, bilgilere internetten erişimin anında engellenebildiği yeni bir düzen yaratıldı. Diğer yandan da Yargıtay'ın yapısı değiştirilerek kritik davalara bakan daireler yeniden dizayn edildi. Tüm bu değişiklikler birlikte okunduğunda artık bireylerin temel hak ve özgürlüklerinden ve hukuk güvenliğinden söz etmek pek olanaklı görünmüyor ne yazık ki.
Anayasa'ya da aykırı |
Değişiklikler Anayasa ile uyuşuyor mu? Aslında getirilen tüm değişiklikler Anayasa'ya ve Anayasa 90. Madde gereği üstün iç hukuk normu niteliğindeki uluslararası sözleşmelere de aykırı. Getirilen değişiklikler ifade, toplantı ve gösteri haklarını neredeyse kullanılamaz ölçüde sınırlandırıyor. Anayasa 34 maddesinde herkesin önceden izin almaksızın toplantı ve gösteri yapma özgürlüğü güvence altına alınmış iken uygulamada bildirim yükümlülüğü bir izin alma prosedürüne dönüştürüldü. Barışçıl gösterilere ve barışçıl olmayan gösterilerdeki barışçıl göstericilere müdahale edilmemesi, kişi ve grupların barışçıl gösteri hakkının engellenmemesi gerekirken polisin her türlü barışçıl gösteriyi engelleme ve yasaklama pratiği herkesçe malum. İşte getirilmek istenen yeni düzenleme, polisin bu yasa dışı tutumunu yasal hale getirme ve her türlü gösteriyi engelleme niyeti olarak değerlendirilebilir. |
Eğer yasalaşırsa…
Paketin yasalaşmasıyla vatandaşları neler bekliyor?
Eğer değişiklikler aynen yasalaşırsa, hükümetlerin onay vermediği hiçbir düşüncenin kolayca açıklanamayacağı, yönetenlerin kararlarına karşı sokağa çıkarak demokratik ve barışçıl biçimde itiraz edenlerin gözaltına alınma, işkence ve kötü muamele görme, öldürülme, kaybedilme, sağ kalırsa ağır cezalarla cezalandırılma riskiyle karşı karşıya kalacağı yeni bir düzene geçmiş olacağız. Bu düzenin adının demokrasi olmayacağı çok açık. (NV)