Orgeneral Büyükanıt, Genelkurmay Başkanlığı Karargahı'nda düzenlediği basın bilgilendirme toplantısında, bugün Türkiye'nin karşı karşıya kaldığı en büyük sorunlardan birinin terör sorunu olduğunu söyledi.
"Terör dediğimiz zaman bu kelimeden hepimiz aynı anlamı çıkarabiliyor muyuz? Yoksa farklı algılamalar var mı?" diyen Orgeneral Büyükanıt, bu konu üzerinde durmak istediğini söyledi. Orgeneral Büyükanıt, şunları kaydetti:
"Önce, PKK terörü nedir, bunu cevaplandırılmamız lazım. Bu bağlamda soracağımız diğer bir soru da 'etnik yapı nedir' sorusu. Etnik yapı bilindiği gibi insanın iradesi içinde olmayan, doğal ve sosyolojik bir olgudur. Siyasi bir yönü yoktur. Bir ülkede yaşayan değişik etnik yapılarda insanlar olabilir. İkinci olarak şunu sorabiliriz, etnik bir yapı, etnik bir milliyetçiliğe nasıl dönüşür? Bunun cevabı basit. Etnik bir yapının üzerine siyasi amaçlı bir söylem yüklerseniz bu etnik bir milliyetçilik oluşturur. Esasen, bu etnik milliyetçilik, teröre giden yolun da başlangıcıdır. Üçüncü soru, etnik milliyetçilik, nasıl bölücü bir terör örgütüne dönüşür? Bu sorunun cevabı çok açıktır. Siyasal amaçlı etnik milliyetçiliğin üzerine belirli bir amacı, şiddete dayalı, silaha dayalı gücü olarak gerçekleştirmek isterseniz etnik milliyetçiliğe dayalı bölücü bir hareket ortaya çıkar. Başka bir ifadeyle ırkçı bir terör örgütü ortaya çıkar. Bugün, Türkiye'nin karşı karşıya olduğu sorun bu dur. Etnik milliyetçiliğe dayalı, şiddete dayalı bir terör olayıdır, ırkçı bir harekettir."
"Irkçı, çağ dışı, şiddete dayalı terör"
Irkçı, çağ dışı, şiddete yönelik bir terörle karşı karşıya bulunduğunu kaydeden Orgeneral Büyükanıt, "Ülkemizde halen gerçek anlamda bir ırkçı terör örgütü varken PKK... Türk toplumunun ulusal değerlerine sahip çıkacak şekilde gösterilen en ufak bir tepkisine bile 'Türkiye'de milliyetçilik yükseliyor' şeklinde yorumlar yapılmasının ulusal güvenliğimize çok zarar vermiştir" diye konuştu. Orgeneral Büyükanıt, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Türkiye'de 'milliyetçilik yükseliyor' endişeleri Atatürk'ü tanımamanın, anlamamanın bir itirafıdır.
Bizim milliyetçiliğimiz Atatürk milliyetçiliğidir. Bu da hiçbir zaman etnik temele dayalı bir milliyetçilik anlayışı olmamıştır. Bizim milliyetçiliğimiz kendi insanımızı, vatanımızı, bayrağımızı, devletimizi sevmek demektir. Yani bizim milliyetçiliğimiz, vatanseverliktir. Bunda endişe duyulacak hiçbir şey yoktur. Tam aksine bu milliyetçilik, gurur duyulacak, ifade edildikçe mutlu olunacak bir milliyetçiliktir.
Atatürk, Türkiye Cumhuriyeti'ni kuran halka 'Türk' denir demiştir. Hiçbir etnik ayrım yapmamıştır. Zaten Anayasamız da bu anlayıştadır. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası, hiçbir zaman soydaşlık esasına dayalı bir Anayasa değildir, yurttaşlık esasına dayalı bir Anayasa'dır. Bu coğrafyada yaşayan bütün insanların hepsini birden kapsar, etnik ayrımcılık yoktur.
Türkiye'de bizim anladığımız milliyetçilik anlayışıyla Avrupa olaya farklı bakar. Bugün İngiltere'de milliyetçilik dediğiniz zaman, nasyonal ırkçılık algılanır, yabancı düşmanlığı olarak algılanabilir. Bugün bir çok ülkede siyahi futbolcular sahaya bile çıkamıyor yuhalanıyorlar. Türkiye'de hiçbir zaman böyle bir olmamıştır. Bundan sonra da olmaz. Irkçılığa dayalı bir yaklaşım, Türk milletinin yapısına da terstir."
Terörle ilgili genel değerlendirme
Orgeneral Büyükanıt, "Bu genel yaklaşımdan sonra terörün bugün geldiği noktadaki genel değerlendirmeleri özetle ifade etmek istediğini" söyledi.
Orgeneral Büyükanıt, "Unutulmamalıdır ki, terör çok boyut bir sorundur. Terör, sadece silahlı mücadele sorun değildir. Terörün, sadece askeri ve güvenlik boyutu yoktur. Ekonomik, sosyal, siyasal ve toplumsal boyutları vardır. Bu boyutların tümünde gerekenler yapılmazsa terörle mücadele başarılı olma şansı düşük olacaktır" diye konuştu. Orgeneral Büyükanıt, şunları kaydetti:
"Bu nedenle terörün tüm boyutlarıyla aynı zamanda mücadele edilmesi kaçınılmaz bir sorumluluktur. TSK, bugün tüm gücüyle terörle mücadeleye devam ediyor. Bu konuda kararlılığı kesindir. Üzülerek ifade ediyorum, bu mücadelenin tabiatında olan acılarını da çekiyoruz. Bin teröristi etkisiz kılsak ve karşılığında bir şehit versek biz üzülürüz ve ızdırap çekeriz. Son günlerde Son günlerde 10 şehit verdik, karşısında 29 teröristi etkisiz hale getirdik. Bu bizim için bir teselli değildir. Ancak mücadelemiz devam edecektir ve maalesef bu acıyı çekmek terörle mücadelenin tabiatında bu vardır."
Orgeneral Büyükanıt, Genelkurmay Başkanlığı Karargahı'nda düzenlediği basın bilgilendirme toplantısının son bölümünde, cumhurbaşkanı seçimine ilişkin görüşlerini dile getirdi.
Konuşması bittiğinde ilk olarak hangi sorunun sorulacağını bildiğini kaydeden Orgeneral Büyükanıt, o konudaki görüşlerini açıklamak istediğini söyledi. Orgeneral Büyükanıt, şöyle devam etti:
"Şimdiye kadar bu konuda hiçbir şekilde, hiçbir zeminde, hiç kimseyle konuşmadım. Bir hususu belirtmek istiyorum: Türk Silahlı Kuvvetleri'ni yalnız basın mensupları değil Türk milleti de yakından tanıyor. Bizim temel düşünce yapımızı, inandığımız temel değerleri, cumhuriyet ilkelerine, laiklik ilkesine bağlılığımızı bilmeyen kimse yoktur herhalde. Olamaz... Bu konulardaki hassasiyetimizi Türk milleti biliyor. Onun için bunları tek tek saymaya gerek yok. Bu değerler manzumesine sahibiz.
Bir diğer önemli husus, seçilecek cumhurbaşkanı aynı zamanda TSK'nın başkomutanıdır. Bu yönüyle TSK'yı yakından ilgilendirmektedir. Biz hem cumhurbaşkanımızın hem de aynı zamanda başkomutanımızın Silahlı Kuvvetler ve Türk milletinin sahip olduğu cumhuriyetin temel değerlerine, anayasamızda ifadesini bulan laik, demokratik ve sosyal hukuk devleti idealine, devletin üniter yapısına bağlı ama sözde değil özde, bunu davranışlarına yansıtacak şekilde bir cumhurbaşkanının oraya seçileceğine olan inancımı belirtmek istiyorum.
Tabii ki yasal mevzuatı, anayasayı, hukuku, cumhurbaşkanı nasıl seçiliyor, bunların hepsini biliyoruz. Hem vatandaş hem TSK'nın bir personeli olarak cumhuriyetin temel değerlerine sözde değil özde sahip olan bir kişinin cumhurbaşkanı seçilecek olmasını umut ediyoruz. Bunu biz bilemeyiz. Karar Meclis'in kararıdır. Cumhurbaşkanlığı konusunda zaten bundan başka da bir şey söyleme durumunda değilim. Hukuken de hakka sahip değilim."
Orgeneral Büyükanıt, Genelkurmay Karargahı'nda düzenlediği basın bilgilendirme toplantısında, terör örgütünün Mayıs ayından itibaren faaliyetlerini yoğunlaştıracağına dair istihbarat bilgileri edindiklerini bildirdi. Orgeneral Büyükanıt, bu nedenle havaların normale dönmesiyle birlikte kara, hava kuvvetleri komutanlıkları ile jandarma genel komutanlığının bölgedeki faaliyetlerine ağırlık verdiğini söyledi.
Birçok bölgede şu anda büyük çaplı operasyonlarını yapılmakta olduğunu ifade eden Orgeneral Büyükanıt, şöyle konuştu:
"Çok hassas bölgelerin hepsinde operasyonlar yapılıyor. Belki şu anda dahi o büyük operasyon yapılan bölgelerin birinde çatışma devam ediyor olabilir. Amacımız baharla birlikte daha fazla bölgelere kök salmasını önleyip, onların tertip ve düzenlerini bozmak, etkisiz hale getirmektir. Bu nedenle çok sayıda temas sağlanmaya başlanmıştır. Terörle mücadelede en zor şey teması sağlamaktır. Çünkü terörist ufak gruplar halinde kendini saklama imkanına sahip. Yapacağı eylemin yerini, zamanını, şeklini kendi inisiyitafiyle seçer. Nokta istihbaratı almadığımız zaman daha büyük kuvvetlerle araziye çıkıp kendimizi saklama imkanımız da yoktur. Onları arayıp bulmaya çalışırız. İşte bu şeylerde arzu edilmeyen sonuçlar da bazen oluyor."
Terörün boyutu
Terörün nereden nereye geldiğini görmek için biraz geriye bakmak gerektiğini söyleyen Orgeneral Büyükanıt, 1991 yılındaki Körfez harekatından sonra Kuzey Irak'taki 36. paralelin kuzeyinde bırakılan bölgede, bitme noktasına gelen terör örgütü PKK'nın orada güç kazanmaya başladığını, 1992'den itibaren terörün boyutunun zirveye çıktığını söyledi.
Orgeneral Büyükanıt, 1-2 rakam vermek istediğini söyleyerek, sözlerini şöyle sürdürdü:
"1992 yılında zayiatımız 496 şehit, 955 yaralı toplam bin 451, 93 yılına baktığımız zaman 538 şehit, 996 yaralı toplam bin 534, 1994 yılına baktığımız zaman 867 şehit, 206 yaralı toplam 2 bin 927 bu yaralılardan bir kısmı tedavi edilmek suretiyle tekrar hayata döndü. 1995 yılında 615 şehit, bin 342 yaralı, bin 957 zayiat var. Bu rakamlar gerçekten çok ürperticiydi. Son iki yıla baktığımız zaman 2005 yılında 92 şehit, 2006 yılında 87 şehit, 2007 yılı yaklaşık 4 aylık süre içinde 13 şehit verdik. Bu 13 şehidin 10 tanesi Nisan ayının ilk haftası içinde oldu. Tabii ki rakamın düşük olması, içimizdeki acıyı azaltmaz. Hain bölücü terör örgütüne karşı yaptığımız mücadelede bunlarla maalesef karşı karşıya kalma durumu vardır. Yoksa hiçbir şey yapmamamız lazım."
Terörle mücadelede başarının parametreleri
Terörle mücadelenin ve başarının bazı parametreleri bulunduğunu belirten Orgeneral Büyükanıt, şunları kaydetti:
"Ben bu parametreleri 6 grupta topluyorum. Birincisi, başarılı olmak için siyasi ve askeri kararlılık. Kararlılık çok önemlidir. İkincisi, milis güçlerini veya işbirlikçilerin etkisiz hale getirilmesi. Bu da çok önemli bir noktadır. Teröristi dağda tutan bu işbirlikçilerdir. İhtiyacını karşılar, yardım götürür, haberleşme yapar, patlayıcı döşenecekse patlayıcı döşenecek yerleri hazırlar önceden terörist gelsin rahat bulsun diye. Milis güçlerinin, barındıkları yerler, şehirler, kasabalar, halkın içindeler. Yani silahlı kuvvetlerin etki planı dışındadır. Bunların mutlaka etkisiz hale gelmesi lazım. Üçüncüsü, psikolojik harekat. Dördüncüsü, dış desteğin kesilmesi. Dış destek derken yalnız maddi destek olarak ifade etmiyoruz. Hem siyasi hem maddi boyutunu etkisiz hale getirmek lazım. Bugün, PKK 3 alanda faaliyet göstermektedir. Birinci alan Kuzey Irak. Burası PKK için yaşama, eğitim ve lojistik destek alanıdır. İkinci alan, Türkiye, bu alan PKK için mücadele alanıdır. Üçüncü alan, Avrupa, burası da PKK'nın siyasi alanıdır.
Dış desteğin kesilmesi derken bunların hepsini kapsayacak şekilde ifade etmenin doğru olduğu kanaatini taşıyorum. Beşincisi, terörist örgütün ümidinin kırılmasıdır. Başarılı olmanın en önemli parametrelerinden bir tanesi terör örgütünün başarılı olması ümidinin ortadan kaldırılmasıdır. Maalesef son yıllarda ülke içinde ve dışında ortaya çıkan bazı oluşumlar ümitlenmesine yol açmıştır. Bir yerde terör örgütü, 'tamam bu iş herhalde oluyor' noktasına getirilmiştir. Bu ümidin mutlaka kırılması lazım. Bu ümit kuvvetlendikçe örgütün pervasızlığı artar. Bu örgütü destekleyen organizasyonların, partilerin hatta partinin pervasız tutum ve davranışlarını hepimiz görüyor ve yaşıyoruz. Bu terörle mücadele için olabilecek en kötü atmosferdir."
Yasal yetkiler
Terör konusundaki altıncı hususunda güvenlik güçlerinin yasal yetkileri olduğunu ifade eden Genelkurmay Başkanı Orgeneral Büyükanıt, şunları söyledi:
"Altıncı husus da güvenlik güçlerinin, yasal yetkileri... Tabii yasaların zamana bağlı olarak yenilenmesi değiştirilmesi çok doğaldır. Yasalar yaşayan olgulardır. Bir yasa yapıldıysa o yasayla yaşamak mümkün olmayabilir. Fakat, bazı olgular var terörle mücadelemizi olumsuz olarak etkilemektedir. Bir örnek vereyim, bir yerde operasyon yapılıyor. Çok sert bir arazi. Bir terörist örgütten kaçıyor ve teslim oluyor. Orada operasyon yürüten komutan arkadaşımıza diyor ki 'ben yuvalandıkları yeri biliyorum' diyor. Alıyorlar bu teröristi gidiyorlar. Üstlendikleri bölgeleri görüyorlar.
Oraya doğru operasyon yapılacak. O sırada teröristlerin atışı başlıyor. İlk açılan ateşte yeri gösteren terörist hayatını kaybediyor. Şu andaki yasalara baktığımızda böyle bir olay vuku bulursa o operasyonu yapan komutan mahkemeye gider. Çünkü yer gösterme diye bir şey yok. Neden yok? Yakaladığınız teröristi savcıya teslim edeceksiniz. Ama dağın başındasınız. Dağdan aşağıya indireceksiniz hemen savcıya göstereceksiniz. Yer göstermesini istiyorsanız savcıdan izin isteyeceksiniz. Bunu şunun için söylüyorum; Böyle bir şekilde terörle mücadele etmek, kabul edersiniz ki çok zor. Biz mevcut yasaları da ihlal etmeden yasal çerçevede kalarak bu mücadelemizi sürdürmek istiyoruz."
Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt, "Bugün PKK'yı Kuzey Irak'tan, Kuzey Irak'ı Irak'ın bütününden ayrı düşünerek çözümler üretemezsiniz, hepsi birbiriyle organik ilişki içinde" dedi.
Atatürkçü düşünce sistemini savunan TSK'ya karşı yoğun bir yıpratma ve karalama kampanyası yürütüldüğünü ifade eden Orgeneral Büyükanıt, "Bu tehditler, devletin temel yapısını ve değerlerini değiştirmekten, devletin kurum ve kuruluşlarını birbirine düşürmeye kadar değişen, geniş bir yelpaze içinde faaliyetlerini sürdürmekte, planlı ve sistematik şekilde devlete ve TSK'ya zarar vermek için bıkmadan ve usanmadan çalışmaktadırlar" diye konuştu.
Orgeneral Büyükanıt, düzenlediği basın bilgilendirme toplantısında, "TSK'yı yıpratma çabalarını" değerlendirdi.
Ülke tarihinin hiçbir döneminde, bu derce bir risk ve tehdit ile karşı karşıya kalınmadığını ifade eden Orgeneral Büyükanıt, "İşin daha kritik yönü bu risk ve tehditlerin birbirleriyle organik bağlantıları vardır. olayları birbirinden soyutlayıp çözme şansına sahip değiliz" dedi.
Orgeneral Büyükanıt, şunları kaydetti: "Bugün PKK'yı Kuzey Irak'tan, Kuzey Irak'ı Irak'ın bütününden ayrı düşünerek çözümler üretemezsiniz, hepsi birbiriyle organik ilişki içinde. Dolayısıyla olaya bütünsellik içinde bakmak ve çözümleri de o bütünsellik içinde oluşturmak zorundayız.
Tabii birçok tehdit var dedik. Bunları tek tek saymaya gerek yok. Bu tehditler, devletin temel yapısını ve değerlerini değiştirmekten, devletin kurum ve kuruluşlarını birbirine düşürmeye kadar değişen geniş bir yelpaze içinde faaliyetlerini sürdürmekte, planlı ve sistematik şekilde devleti ve Türk Silahlı Kuvvetleri'ne zarar vermek için bıkmadan ve usanmadan çalışmaktadırlar.
Bu çalışmaların doğal bir uzantısı olarak da devletimizin temel taşını teşkil eden Atatürkçülük ve onu temsil eden tüm ortak değerleri yıpratma faaliyetlerine artan bir yoğunlukta devam etmektedirler.
Bu kapsamda yurt içinde ve yurt dışında bilimsellikten uzak, ön yargılı ve çeşitli TSK karşıtları tarafından raporlar hazırlanmakta. Ve yine yurt dışında ve onlardan cesaret alarak yurt içinde Atatürkçülüğün, artık dönemini doldurduğu ve işlevini bitirdiği, Türkiye Cumhuriyeti'nin önünde engel teşkil ettiği açıkça telaffuz edilmekte.
Anayasa'da değişiklik yapılarak, Atatürkçülüğe atıf yapan bütün referansların kaldırılması gerektiği fikri benimsetilmeye tenezzül edilmekte. Hatta bunun AB müktesebatı gereği olduğu iddiası arkasına saklanılmaya çalışılmaktadır bunların hepsi gerçektir."
"TSK'ya da sızmış bu Atatürk ve cumhuriyet düşmanları..."
Devletin Anayasa gereği belirlenmiş olan temel niteliklerini, kısacası devlet düzenini reddeden bu fikirleri öne süren gereksiz ve hatta tehlikeli maceralara giren tartışma ortamı yaratan bazılarının ise geleceğin garantisi olarak görülen gençleri yetiştiren akademik unvan taşıyan kişilerin olmasının meselenin "vahametini daha da artırdığını" ifade eden Büyükanıt, şöyle devam etti:
"Bu çabaların tahmin edilebilen bir aşaması olarak da hedeflerine ulaşma yolunda en önemli engel olarak gördükleri Atatürkçü düşünce sistemini savunan TSK'ya yoğun bir yıpratma ve karalama kampanyası yürütülmektedir.
İçeriden ve dışarıdan yapılan bu saldırıları karalamalara karşı TSK'nın kendini savunmaya zorunda kalması, ne yazık ki askerin politikaya ve demokrasiye müdahalesi olarak gösterilmeye çalışılmaktadır.
Son dönemde yaşadıklarımız, bu tespitlerin ne denli doğru olduğunu göstermektedir.
Geldiğimiz noktada, devletin hemen her kademesine olduğu gibi TSK'ya da sızmış bu Atatürk ve Cumhuriyet düşmanları vasıtasıyla veya başka yöntemlerle elde edilmiş doğruluğu, geçerliliği ve hatta bazı durumlarda mevcudiyeti bile şüpheli belgelerle veya dedikodularla silahlı kuvvetlerin üzerine gidilmeye çalışılarak asil milletimizin daima takdirine mazhar olmuş bu yüce kurumun yıpratılması amaçlanmaktadır.
Bu meyanda bazı haberlerin ilgili medya organlarınca, görüntülerle de oynayarak farlı anlamlara sebebiyet verecek şekilde gösterilmesi, ne şekilde elde edildiği belli olmayan bazı bilgi ve belgelerin, memleketteki siyasi gelişmeleri şekillendirecek, dikkatleri asıl problem sahasından TSK üzerine çekerek hedef saptıracak şekilde yavaş yavaş servis edilmesi gibi çabalar, bunları hazırlayanların beklentilerinin tam tersine, TSK'nın tüm mensuplarının birbirlerine sımsıkı kilitlenmesine ve asil Türk Milleti'nin nezdindeki saygınlığının daha da artmasına yol açmaktadır. Biz bunları yaşadık.
Bu bağlamda, bu çaba içinde olanlara açık ve net ifade etmek isterim ki, TSK'yi herhangi bir şekilde yıpratmaya çalışmak hiç kimseye fayda sağlamayacağı gibi bu yapılan saldırılar bizi daha da güçlü kılmaktadır.
TSK karşıtlığı gibi prim ve yatırım yapmaya, yurt içinde ve dışında bazı çevrelere şirin gözükmeye çalışmak hiç kimseye bir yarar veya beklenen menfaati sağlamayacaktır. TSK, Türkiye Cumhuriyeti dediğimiz o muhteşem yapının temel direklerinden bir tanesidir. Bu direk yıkılırsa devletin dengesinin de bozulacağı çok açıktır."
"Sürekli mukayese ediliyor"
TSK'nın sürekli olarak başka ülkelerin silahlı kuvvetleri ile mukayese edildiğini, diğer silahlı kuvvetlerinin, ülkelerinde daha az rol üstlendiklerinin ileri sürüldüğünü belirten Büyükanıt, "Acaba batı dünyasında TSK'ya yapılan saldırılar gibi bunun onda biri yapılan ülke var mı? Bunu dikkatlerinize sunuyorum" dedi.
Orgeneral Büyükanıt, şöyle devam etti:
"Bu yola başvuranları, bu ülkenin sadece silahlı kuvvetleri ile değil, bütün kurum ve kuruluşlarının kendi toplumları içindeki yerleri ve kendilerine tanınmış hak ve imkanları ile mukayese edilmesi gerektiğini anımsatmak isterim. Kriterlerin eğer varsa sadece TSK'ya uygulanmasının çalışılmasının ne derece hakkaniyetli olduğunu da takdirlerinize sunuyorum.
Bu saldırılar karşında bazı somut örnekleri ifade etmek istiyorum. Bu çeşit saldırıların yoğunlaştığı yıl 2003'tür. 2003-2004 döneminde bazı internet sitelerinde çeşitli karalama olayları başlatıldı. Diğer bir olay Şemdinli olaylarıdır. Burada Şemdinli olaylarını uzun uzun anlatmama ihtiyaç yok...
Şemdinli olaylarındaki bana yapılan saldırılar, benim kişiliğimle alakası yok, TSK'ya yapılan saldırılardır. Ben orada bir örneğim. Dünya hukuk tarihine geçecek bir hukuk cinayeti işlendi. TSK'yı ne kadar yıpratabiliriz? Ve maalesef bu tip kampanyalar başlatıldığı zaman bunlar hep faili meçhul olarak kaldı. İşin dikkat çekici tarafı bu. Nihayet 2004-2006 dönemine geldik. Aynı kampanyalar artarak devam etti. Hem kişiler bazında hem de kurumsal bazda. "
Orgeneral Büyükanıt, Genelkurmay Karargahı'nda düzenlediği basın toplantısında, terörle mücadelede mevcut yasaları ihlal etmeden yasal çerçevede kalmak suretiyle bu mücadeleye devam ettiklerini kaydetti.
Orgeneral Büyükanıt, "Zaten yasal çerçevede kalmak zorundayız. Yani kanunları kendi keyfimize göre benimseyip benimsememek diye bir yaklaşım olamaz ama aynı zamanda orada o mücadeleyi verenlerin de hukuken korumamız lazım" diye konuştu.
Daha önce yaptığı bir konuşmada, "TBMM ile teröristlerin hala irtibatı var" sözlerinin yanlış anlaşıldığını ifade eden Orgeneral Büyükanıt, "Oysa konuşma metninin dip notunda kimi kastettiğim vardı" dedi.
Orgeneral Büyükanıt, şunları kaydetti: "Devletin maalesef bazı terör örgütü mensuplarına, bazısı Avrupa siyasi sorumlusu, şu anda bunların bir kısmı emekli milletvekili maaşı alıyor, bir kısmı temsil tazminatı alıyor, bir kısmı ikisini de alıyor. Biz o sözü söylediğimizde bazı kişiler 'Ne yapalım. Bunlar kazanılmış hak' dediler. Teröristin emeklilik hakkı olabileceğini kabul edemiyorum. Hem de teröriste Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin milletiyle bölünmez bütünlüğünü korumak için bu teröristlerle mücadele ederken sakat kalanlara veya şehit ailelerine ödenen miktarın bir kaç kat maddi hak sağlanmasını da hiç kabul edemiyorum."
"Terör sorununun üç dönemeç noktası"
Konuşmasının "Kuzey Irak ve Güvenlik" bölümüne "Bu bölüm bir kısmıyla belki de bir öz eleştiri olarak da kabul edilebilir" diyerek başlayan Orgeneral Büyükanıt, terör sorununun üç dönemeç noktası olduğunu belirtti.
Birinci dönüm noktasının birinci Körfez Savaşı olduğunu ifade eden Orgeneral Büyükanıt, "Bu savaşta Türkiye Cumhuriyeti koalisyon güçlerine destek vermiştir. Ancak sonucunda Türkiye zarar görmüştür" dedi.
Savaş sonunda Saddam'ın Kuzey bölgeye saldırısı sonucunda 100 binlerce insanın Türkiye'nin hudutlarına yığıldığını belirten Orgeneral Büyükanıt, "Bunlara en büyük desteği Türkiye verdiği halde Türkiye suçlanmıştır ve o yığılan insanlar 'burada bir Kürt sorunu var' diye dünya kamuoyuna mal olmuştur" dedi.
İkinci aşamanın; 36. paralelin kuzeyinin Saddam'a yasaklanmasıyla, bunun, kuzeydeki insanları korumakla birlikte aynı bölgede PKK'ya korunma bölgesi oluşturduğunu ve bugünkü durumu da yarattığını vurgulayan Orgeneral Büyükanıt, "Hala da bu durum artarak devam etmektedir. Biraz önce zayiatları açıklarken işte dönüm noktası burasıdır. O karakolların basılması, kitle halinde zayiat verdiği dönemler hep bu döneme rastlar" dedi.
Orgeneral Büyükanıt, sözlerini şöyle sürdürdü: "Maalesef üçüncü aşama yine bir Körfez Savaşı sonrası olmuştur. İkinci Körfez Savaşı'ndan sonra Türkiye yine iki nedenle zararlı çıkmıştır. Bir; coğrafyasına hapsolmuştur. İki; PKK çok büyük bir serbestlik kazanmıştır ve çok miktarda silah ve malzeme, dağılan Irak ordusundan ele geçirilmiştir. Daha önceleri PKK ile mücadele içinde olan Kuzey Irak'taki Kürt gruplarından bir tanesi ki bir zamanlar KYB, PKK ile birlikte o Kürt grubuna saldırıyordu,şimdi doğal bir müttefik haline gelmiştir ve Kuzey Irak'ta çok büyük bir hareket serbestisine sahiptir. Eskiden katırlarla gittikleri yere şimdi taksilerle gidiyorlar. Buna ait görüntüler elimizde. Bu da ikinci Körfez harekatının Türkiye açısından olumsuz bir sonucu olmuştur.
Yine Kuzey Irak'a baktığımız zaman şöyle bir durum ortaya çıkıyor; hazırlanmış olan bir taslak anayasa var. Bu iyi incelendiğinde şu görülmektedir: Kağıt üzerinde federal bir yapı oluşturuluyor. Güney Şii bölgesi, Sünni bölgesi ve Kürt bölgesi diye üç bölge. Ama anayasanın içindeki hükümleri iyi incelediğinizde, bunun değil federasyon, konfederasyon bile olmadığı, gevşek bir konfederasyon yani kopmaya hazır bir konfederasyon şeklinde olduğu görülmektedir. Zaten tarihe de baktığımızda konfederasyonların uzun süreli yaşamadıklarını görüyoruz. Ya kopmuşlardır ayrı devletçikler kurmuşlardır ya da üniter bir yapıya kavuşmuşlardır. Bunların örnekleri var.
Başka bu anayasadan kaynaklanan, uygulamalarından kaynaklanan ne durum var? PKK'nın varlığı orada kök salmıştır. Çünkü Kuzey Irak'ta, Irak güvenlik kuvvetlerinden bir tane silahlı insan dahi bulunmamaktadır. Bugün Süleymaniye hava meydanına indiğiniz zaman, ziyarete gidiyorlar, onu sadece Kürt bayrakları karşılar. Irak bayrağı yoktur. Karşılama töreninde de Kürt milli marşı çalar. Irak'ın marşı yoktur. Şu anda Kuzey Irak'ta durum budur. Federal bir yapıda bazı şeyler merkezi olur. Kuzey Irak'ta merkez bankası kuruldu. Bunun anlamı her yönüyle diğerlerinden ayrı müstakil bir yapı oluştu. Merkez bankası para basıyor. Kendi parasını kullanıyor. Böyle bir yapı var."
"Kuzey Irak'a operasyon yapılmalı"
Kürt gruplarından birinin sözde liderinin Türkiye ve TSK hakkında söylediklerinin herkes tarafından bilindiğini ifade eden Orgeneral Büyükanıt, "Bazı yetkililer buna cevap da verdi. Asker olarak olaya baktığımız zaman, o söylediklerini kabul etmemiz mümkün değildir" diye konuştu.
Orgeneral Büyükanıt, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Şu soruyu bana sorabilirsiniz: 'Peki Kuzey Irak'a bir operasyon yapılmalı mı?' Yapılmalı. Olayın iki boyutu var. Birincisi sadece asker olarak baktığım zaman, evet yapılmalı. Fayda sağlar mı? Evet, sağlar. Olayın ikinci boyutu, siyasi olaydır. Bir hudut ötesi operasyon yapılması için bir siyasi kararın ortaya çıkması lazım. TSK, yasal zeminde görev verildiğinde bu operasyonları yapma gücüne fazlasıyla sahiptir.
Bu tür söylemler güvenlik unsuru olan bizleri üzdüğü gibi Türk insanını da rencide etmektedir. Tabii bu sözlerin arkasında onları bu duruma getiren, tabirimi mazur görün, şımartan, kimler olduğunu sizler benden daha iyi biliyorsunuz. Onlar bu noktaya getirmiştir.
TSK mensupları, bütün komutanları, hepsi terörle mücadelede artan bir azimle mücadeleye devam ediyor, edeceğiz. Türkiye'nin başındaki bu belayı def etmek zorundayız. Çocuklarımıza bırakacağımız Türkiye'de bu terör belası olmamalıdır."
Andıç taslaktır
Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt, "andıç" tartışmalarıyla ilgili olarak "TSK'da akreditasyon vardır, doğrudur. Bu andıç taslaktır. Samimi olarak söylüyorum, ben görmemiştim daha" dedi. Büyükanıt, akreditasyon uygulamasının basın mensuplarına ceza vermek amacını taşımadığını, birçok ülkede benzer uygulamalar bulunduğunu söyledi.
Orgeneral Büyükanıt, Genelkurmay Başkanlığı Karargahı'nda düzenlediği basın bilgilendirme toplantısında, "Türk Silahlı Kuvvetleri'ni (TSK) yıpratmaya yönelik kampanyalardan" söz ederken, kendisiyle ilgili bazı telefon mesajlarını hatırlattı.
"Dikkatinize sunmak istiyorum. Bir cumartesi günüydü, bir kaç saat içinde 15 binin üzerinde telefona mesaj atıldı" diyen Orgeneral Büyükanıt, "Bunların basit, bir kaç kişinin yapacağı şeyler olmadığını, ancak çok detaylı hazırlanmış örgütler tarafından yapılabileceğini" söyledi.
Orgeneral Büyükanıt, 2006 yılında bu tür faaliyetlerin "birdenbire mecra değiştirdiğini", Genelkurmay'ın önünde sahte belgelerin birilerine dağıtıldığını dile getirdi.
"Gazetelerde manşet olan bu konularda yakalananlara hiçbir şey olmadığını" belirten Orgeneral Büyükanıt "Andıç" konusuna da değindi.
Bu konuyla ilgili olarak, askerliğini tamamlamış bir asteğmenin savcının talebi üzerine göz altına alındığını ve mahkemede tutuksuz yargılanmasına karar verildiğini kaydeden Orgeneral Büyükanıt, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Andıç demek, karargah içinde bir karara varmak için hangi konuda çalışıyorsanız, ona tesir eden faktörleri bir kağıdın üzerine dökersiniz, sonra muhakeme edersiniz bir sonuca varırsınız. Her konuda olabilir. TSK'da akreditasyon vardır, doğrudur. Bu andıç taslaktır. Samimi olarak söylüyorum, ben görmemiştim daha. Neden akreditasyon vardır? Biz de isteriz olmasın. Türkiye'de bir PKK gazetesi yayınlanıyor, Gündem. Onun elemanı şimdi şuradaki sıralardan birine otursun, PKK'lı o... Nasıl arzu edeceksiniz? Aşırı dinci yönde yayın yapan da var. Başlık atıyor, 'Türk askeri cuma namazının hangi gün kılındığını bilmez'... Esasında komedi. Bunu ifade eden de TSK'dan disiplinsizliği nedeniyle atılan bir binbaşı. Bu adamlarla biz niye çalışalım?
Akreditasyon demek bazı mensuplarına ceza vermek demek değil, asla öyle görmüyoruz. Bütün basın mensupları bize kendilerini beğendirmek zorunda değildir, bizim böyle bir beklentimiz yok. Değerlendirmemizin temel esası, 'Haber doğru mudur?'. Haber doğru olur, canımızı sıkar. Ona katlanmak zorundayız. Haberi yapana da kızmak durumunda değiliz. Doğru haberler bazen hoşunuza gider, bazen gitmez. Ne yapalım, buna katlanacaksınız."
Orgeneral Büyükanıt, akreditasyon konusunda, "Birçok ülkede de benzer uygulamalar var" diyerek, bunun cezalandırma olarak görülmemesi gerektiğini söyledi.
"Asker düşmanı-asker yanlısı" şeklindeki sınıflandırmaları asla kabul etmediklerini ifade eden Orgeneral Büyükanıt, "Basın mensupları mutlaka olaylara tek tip bakamaz. Önemli olan çarpıtmamaktır" dedi.
Polis-jandarma ilişkisi
Orgeneral Büyükanıt bir örnek vermek istediğini kaydederek, bir haber ajansının Emniyet Teşkilatının kuruluşunun yıl dönümü nedeniyle yapılan faaliyetlere "jandarmanın katılmadığı" yönünde bir haber yaptığına dikkati çekti.
Jandarma Genel Komutanı'nın ve kurmay başkanının bizzat Emniyet Genel Müdürü'nü ziyaret ettiğini kaydeden Orgeneral Büyükanıt, "Şimdi bir haber ajansı bunu geçebiliyor. Devletin güvenlik unsurları arasında sanki bir çatlak var, bu ortaya koyulmaya çalışılıyor. Emniyet Genel Müdürlüğü, haber çıkar çıkmaz anında açıklama yaparak böyle olmadığını söyledi. Ama o sırada o yalan haber yapacağı tahribatı da yapıyor" diye konuştu.
Günlük tartışmaları
Basın mensuplarının soru yönelteceğini bildiği için "günlük" konusuna da değinmek istediğini ifade eden Orgeneral Büyükanıt, bir haftalık dergide emekli olan Deniz Kuvvetleri Komutanına ait olduğu belirtilen bazı günlük notların yayınlandığını hatırlattı.
Bu konunun basında sıkça işlendiğini ve "Genelkurmay ne yapacak?" sorularının yönetildiğini kaydeden Orgeneral Büyükanıt şöyle konuştu:
"Bu günlükleri dergide okuduğumuz zaman şunu kendimize sormadan edemiyoruz. İyi de acaba doğru mu? Ben bilgisayarın başına geçsem bir şeyler yazsam, bu Murat Yetkin'in günlükleri desem... Doğru olup olmadığını ben bilemem, ancak bunları yayınlayan derginin genel yayın yönetmeni geçenlerde bir gazetede bir röportaj yaptı. Orada bir cümlesi var, röportajı yapan 'Elinizde bunları doğrulayacak belge var mı' diye sorunca, 'Gizli belge ama Genelkurmay arşivinde var' diyor. Demek ki bizim arşivlere de girmişler.
Genelkurmay'daki bütün arşivi tarattım. Hiç böyle bir belge melge yok. Buna benzer bir yazışma, bir şey yok. Tabii ki, hukuki işlem, bilgi, belge ve kanıtlara dayanır. Yazılar yazılıyor, 'Acaba bu askeri yargı çerçevesinde mi, TCK çerçevesinde mi ele alınmalı?' İncelenir, yasa neyi emrediyorsa o yapılır ama bu işlemleri yapacak kişiler de bazı bilgi ve belgeleri talep eder. Yani durup dururken bir kimse hakkında nasıl soruşturma açarsınız. Ama bilgi, belge varsa o zaman yapacak bir şey yok. Yasa açık.
Son olarak Genelkurmay Başkanlığı'nın elinde bu konuyla ilgili hiçbir belge, bilgi yoktur. Bunu açıkça ifade edeyim."
"Azınlık yaratma çabaları"
Orgeneral Büyükanıt, Türkiye'de "azınlık yaratma çabaları"na da değinmek istediğini belirterek, bunun "ürkütücü" olduğunu söyledi.
Türkiye'nin sosyal bir bölünme ve parçalanma içine çekilmesi için bunun gündeme getirildiğini kaydeden Orgeneral Büyükanıt, "Türkiye Cumhuriyeti çok güçlü bir devlettir, millettir. Ama yıpratmaya çalışanlar var, bu bir gerçek" dedi.
Avrupa Birliği (AB) Komisyonu ve Avrupa Parlamentosu (AP) tarafından hazırlanmış olan raporlarda "Türkiye'deki dini ve etnik azınlıklar" konusuna ısrarla yer verildiğine dikkati çeken Orgeneral Büyükanıt, durmadan yeni azınlıklar üretildiğini söyledi. Bunun bir dedikodu olmadığını kaydeden Orgeneral BÜyükanıt, "AP kararlarına, internet sitesine girin, içinde bunlar var. Eskiden şöyle bir tez vardı, 'AP kararlarının bağlayıcılığı yok'. Genel manada öyle. Türkiye için öyle değil. AB'nin müzakere çerçeve belgesinin 10. maddesine baktığınız zaman, orada nelerin AB müktesebatı olduğu açıklanıyor. Bırakın AP kararlarını, sözlü açıklamalar bile müktesebata girmiş durumda. Eğer o müktesebatı alıp da uygulamamız gerekirse Türkiye'yi paramparça etmişiz demektir. AP kararlarına göre, bu benim değerlendirmem değil, okuduğumuz zaman görüyoruz" diye konuştu.
Londra merkezli Uluslararası Azınlık Hakları Grubu adlı kuruluşun "Türkiye'de azınlık haklarının geliştirilmesi" konulu üç yıl sürecek bir proje üzerinde çalıştığını kaydeden Orgeneral Büyükanıt, Türkiye'deki bazı sivil toplum kuruluşlarının bu projeyle işbirliği yaptığını söyledi. Burada etnik azınlık olarak sayılanları sıralayan Orgeneral Büyükanıt, "Böyle bir çalışmanın ne anlama geldiğine ve amacının ne olduğuna sanırım izah gerekmez" dedi.
Soruları yanıtladı
Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt, 14 Nisanda Ankara'da yapılacak miting ve yürüyüşle ilgili olarak, "Yasal olarak izin alınmışsa, şiddete başvurmayan sadece düşüncelerin açıklanacağı bir toplantıdan ürkmek anlaşılır bir şey değildir. Eğer usulüne göre yapılmışsa hiç kimsenin rahatsız olmaması gerekir" dedi.
Orgeneral Büyükanıt, Genelkurmay Başkanlığı Karargahı'nda düzenlediği basın bilgilendirme toplantısında gazetecilerin sorularını da yanıtladı. Orgeneral Büyükanıt'a yöneltilen sorular ve yanıtları şöyle:
Soru: "Cumhuriyetin temel değerlerine sözde değil özde bağlı bir cumhurbaşkanı seçilmesini umut ediyorum" dediniz. Bundan bir kuşkunuz mu var?
Cevap: Yok, hayır. Niye kuşkum olsun? Türkiye'de bu uzun zamandır bir tartışma konusudur. Ben de diyorum ki, bu niteliklere haiz birisinin oraya seçilmesini umut ediyoruz.
Soru: Belli adayların ismi dolaşıyor ortalıkta. Hele bir tanesi ön planda. Onlar sizin bu tanımınıza uyuyorlar mı?
Cevap: Sizden şunu istirham ediyorum: Ben kişiler bazında konuşmuyorum. Sonuçlandığı zaman ancak konuşurum. Sonuçlanmadı. Sonuçlanmadan benim bu konuda bir yorum yapmam sanıyorum doğru olmaz. Kusura bakmayın.
Soru: Seçilecek şahsın bu kriterlere uyup uymadığına nasıl karar vereceksiniz? O anda Meclis cumhurbaşkanını seçmiş olacak...
Cevap: İstirhamım şu: Cumhurbaşkanlığı ile ilgili konudaki düşüncemi söyledim. Bunun üzerine daha fazla yorum yapmak istemiyorum.
Özkök'ün açıklamaları
Soru: Sizden önceki Genelkurmay Başkanımız Hilmi Özkök'ün dün Anadolu Ajansı'na bir açıklaması oldu. Öncelikle şunu söylemek istiyorum, biz Türk Silahlı Kuvvetleri'ni koordineli ve planlı bir kurum olarak tanıyoruz. Sizlerin arasında bir koordinasyon var mıydı? Sizinle Hilmi Özkök arasında bir koordinasyon var mıydı? Sizin basın toplantınızdan bir gün önce böyle bir açıklama yapacağını biliyor muydunuz? Bunu nasıl değerlendireceksiniz? Hilmi Özkök, Özden Örnek Paşa'nın günlüğüyle ilgili 'bu iddialara da saygı duymak lazım' ifadesini kullanıyor açıklamada...
Cevap: Sayın komutanımızla benim herhangi bir temasım olmadı. Dün gece başka konularda çalıştım, hatta televizyon bile izlemedim. Sabah gazetede okudum. Bunu samimi olarak itiraf ediyorum. Zaman zaman tabii ki konuşuyoruz. Ama bu konuda herhangi bir temasımız olmadı. Sabah evden çıkmadan önce gazeteyi açtım, gazetede gördüm. Bunun değerlendirmesini ben yapmak istemem. O düşünceler tabii ki kendisine aittir ve saygı duyarım. Şu anda görevde ve sorumlu bir kişiyim. Her attığım adım yasalar çerçevesinde olmalı. Hukuken doğru olmalı. Yanlış adım atmamalıyım. Onun için de hukukun genel kapsamı içinde dediğim gibi şu anda elimizde hiçbir bilgi ve belge yok. Tek bir tane belge ve bilgi yok. Dolayısıyla elimize bilgi ve belge gelmeden hiçbir şey yapmamız mümkün değildir. 'Ama bilgi ve belgede o yer alan bölümleri ispat ederim' diyor. O zaman belgeleri ortaya koyar, bu belgeleri bizlere dayanarak da neyi öngörüyorsa o yapılır. Başka bir şansınız yok, onu yapmak zorundasınız.
Soru: Aslında Cumhurbaşkanlığı seçimiyle ilgili görüşlerinizi söylediniz ama, şu soruyu sormadan geçemeyeceğim. Türk Silahlı Kuvvetleri'nde subay eşlerinin türban takması yasaktır. İhlal ettiği takdirde Silahlı Kuvvetler'den ihraç ediliyor. Acaba TSK'nın başkomutanının eşi türbanlı olursa başkomutanın altında çalışan subay, astsubay ve komutanların tavrı, bakış açıları nasıl olur?
Cevap: Cumhurbaşkanlığı konusunu bitirdim, ama sorunuzu aldım. Teşekkür ederim.
Sınır ötesi operasyon
Soru: Açıklamalarınızda dikkat çeken bir ifade de sınır ötesi operasyon konusunda oldu. 'Operasyon yapılmalı' dediniz, ancak, açıklamanızın hemen devamında eklediniz 'siyasi karar ortaya çıkarsa, görev verildiğinde', daha sonra devam ettiniz, 'yasal olarak verildiğinde' dediniz. TSK'nın bir operasyon yapma kabiliyetine haiz olduğunu kaydettiniz. Daha önce bir operasyon konusunda size bir talimat verildi, yasaya mı uygun olmadı, yoksa daha önce benzer bir şekilde sizin bir talebiniz oldu ya da operasyon konusunda yetki almamanız söz konusu oldu mu?
Cevap: Yasal derken şunu kastettim: Türkiye hudutları dışında bir askeri harekat yapmak, uluslararası anlaşmalara bağlı bir harekat değilse, NATO kapsamında, BM kapsamında değilse, Meclis'in onayına tabidir, anayasa gereği... Yasal olarak bunu kastettim. Yani yasal olarak bu yetkiyi bize verirse bu operasyonu biz yaparız, başarılı oluruz dedim.
Soru: 2002 ile 2006 arasında TSK'yı yıpratma kampanyasına örnek verirken Şemdinli'den başlayıp Atabey operasyonu, andıç, günlük, bütün bunları sayarken tek bir merkezden yönetildiğine mi inanıyorsunuz bunun? Eğer öyleyse bunun yurtdışında yaşayan bir cemaat bağlantısı olabilir mi? 15 bin telefona mesaj geçilmesinden söz ettiniz. Bunu yapabilecek Türkiye'de sayılı kurum ve kuruluş var, bunda çok spesifik bir hedefiniz var mı? Bunları hükümetle paylaştınız mı?
Cevap: Şunu ifade ediyorum: yalnız asker olarak değil insan olarak da sahip olduğum temel felsefenin en başında açıkça fikir sahibi olmadığım hiçbir konuda kimseye yafta yapıştırmam. Şimdi aklımızdan geçen ipuçları yok mu? Var, ama tek bir merkezden mi geçiliyor, iki merkezden mi, onun hakkında 'bilmiyoruz' diye cevap verebiliriz. Ama bazı ipuçlarının olduğunu siz de görüyorsunuz. Bunu da ifade edeyim.
14 Nisan'da Ankara'da yapılacak miting ve yürüyüş
Soru: Buraya gelmeden önce TBMM Başkanı Bülent Arınç basın toplantısı düzenledi. Orada şöyle bir şey soruldu. Kendisi, "14 Nisandaki yürüyüş, ADD tarafından düzenleniyor, başında Eruygur Paşa var, hakkında darbe yapacağı yönünde iddialar var. Bu iddialar çok ciddi. Bu nedenle miting tartışmalı hale geliyor" dedi. Siz bu miting ve yürüyüş hakkında ne düşünüyorsunuz?
Cevap: Şimdi tabii benim yorum yapma yetkim yok. Bu çeşit toplantı ve gösteriler kanunla düzenlenmiş durumda. Yasal olarak izin alınmışsa, şiddete başvurmayan, sadece düşüncelerin açıklanacağı bir toplantıdan ürkmek anlaşılır bir şey değildir yasal olarak yapılıyorsa. Kaldı ki Türkiye'de illegal çok gösteri yapılıyor. Terör örgütünün bayrakları açılıyor, bilmem ne yapılıyor... Ve benim bir vatandaş olarak benim yetkim de yok. O bir dernek, yasal prosedürü tamamlamış, yasalara uygun, şiddet içermeyen bir gösteri yapılıyorsa, ben buna demokratik bir girişim derim. Herkes demokratik hakkını kullanma, hakkına, hukukuna sahiptir. Ben, bu olayın siyasi boyutu olarak bakmıyorum. Ben olaya hukuki açıdan bakıyorum. Eğer usulüne göre yapılmışsa hiç kimsenin rahatsız olmaması gerekir. Ama içeriği, şusu, busu onlar bizim görev alanımızda değil. Onlar için bir şey söyleyemem.
Soru: Sayın Örnek ve Sayın Eruygur ile birebir hiç görüştünüz mü bu konuda? Nasıl bir imaj edindiniz?
Cevap: Sadece bir kere eski Deniz Kuvvetleri Komutanımız Özden Örnek ile görüştüm. Kısa bir görüşme oldu. Onun dışında başka kimse ile görüşmedim. Üzgündü. 'Yasalara başvuracağım, mahkemeye vereceğim' dedi. 'Bunlar senin vatandaşlık hakların' dedim. O kadar...
Andıç
Soru: Andıçın çalınması olayıyla ilgili olarak "asteğmen yakalandı" dediniz. Mahkeme karşısına çıkartıldı mı? Tutuksuz mu yargılanıyor?
Cevap: Soruşturması devam ettiği için herhangi bir yorum yapma hakkına sahip değilim.
Soru: Herhangi bir örgüt bağlantısına ulaştınız mı?
Yanıt: Eğer ben buna cevap verirsem hep tenkit ettiğim şeyi kendim yapmış olurum. Çünkü, bir olay ortaya çıkıyor, hazırlık soruşturması başlıyor. Bütün bilgiler gazetelerde... Bu yasal değil. Hazırlık soruşturması gizlidir. Dolayısıyla ben şunu açıkça söylüyorum ben asker olarak askeri adalet sistemini çok beğeniyorum. Sivil adalet sistemi konusunda bir şey söyleyemem, değerlendirme yapamam ama, askeri adalet sisteminde ben savcıyı çağırıp şunu soramam 'ne oluyor, ne dedi'... Çok açıklıkla ifade ediyorum, ne aldıkları ifadeleri gördüm, ne bir şey gördüm. Ben, hakim sınıfından adli müşavirimle görüştüm. Çünkü, onun görevi bana hukuki destek sağlamak. Onun dışında ne savcıyla ne hakimle ben görüşemem. İfadelerini almışlar, gazetelerden okuyorum. Dört saat sürmüş. Ben ne oldu, ne demiş bir şey sormadım. Soruşturma da devam ettiği için herhangi bir yorum da yapma imkanına sahip değilim.
SINIR ÖTESİ HAREKAT
Soru: TSK sınır ötesindeki bir harekat için Meclisten bir talepte bulundu da verilmedi mi? Yoksa siz bir siyasi iradeden bahsettiniz, böyle bir talebi oldu mu TSK'nın?
Cevap: Hayır.
Soru: Başbakan, Hilmi Özkök Paşa'ya 'hocam' diye hitap ederdi. Siz böyle bir hitaba maruz kaldınız mı?
Cevap: Yok, hayır...
"Söylettirene bakıyorum"
Soru: Kuzey Irak'taki liderlerden birinin Diyarbakır'a yönelik sözlerini anlatırken tanımlar yaptınız ve neden kaynaklandığını ifade ettiniz. Hepimiz de çok iyi anladık. Biraz önce bunu şımartan bir güçten bahsettiniz. Onların hangi güç olduğunu biliyoruz. Fakat, bu güç de uzun bir süre boyunca Türkiye'nin önemli müttefiki olarak tanımlandı. Dolayısıyla, bu Kuzey Irak'taki mücadele bir taraftan hem Kuzey Irak'ta silahlı gruplarla veya siyasi otoriteyle devam ederken bir boyutuyla da bu şımartan güçle de devam edecek mi? Türkiye'nin o şımartan güce yönelik tepkisi, ton ve tarz olarak daha şiddetlenecek mi, şiddetlenmeli mi?
Cevap: Şimdi eski görevlerim gereği bildiğim bir bölge. Her iki zatı da tanıyorum. Geldiğimiz noktaya da ibretle bakıyorum. Şimdi gerçekten bir kere sarf ettiği sözler çok seviyesizdir. Ama ben ona söylettirene bakıyorum, ona bakmıyorum. Dolayısıyla ben şunu söyleyeyim her şeyden önce Irak'a bütün olarak baktığınız zaman en önemli tehlikelerden biri bölünme tehlikesi. Bölünürse kaça bölünür, üçe bölünür. Bakın bugün Irak Meclisinde patlama oldu, kaç kişi öldüğünü öğrenemedim, herhalde çok sayıda olması lazım. Parlamenterlerinin yemek yediği salonun altında patlamış. Bunlar artarak devam edebilir, böyle değerlendiriyorum. Bu üç grup, artık mantıklı olmamız lazım bir arada yaşamaları zor. Çünkü araya kan girmiş. Sonradan bu gruplar, özellikle Sünni gruplarla Kürtler arasında da çatışmalar çıkabilir. Çünkü, Sünni gruplar, Kürtleri ABD'nin maşası olarak görüyor. Bir aralık gündeme geldi, Amerika Kuzey Irak'ta birlik oluşturup konuşlandırır mı? ABD orada birlik konuşlandırırsa arkasından terörü de çeker getirir oraya. Ondan sonra ayrı şeyler ortaya çıkar. Dolayısıyla, kısa vadede veya orta vadeli Irak'ta bir çözüm olabileceği kanaatinde değilim. Bunun daha kötüye gitme ihtimalini daha fazla görüyorum. (TK)