David Harvey “Neoliberalizmin Kısa Tarihi”nde, sermayenin 1973 senesinde New York şehrini nasıl teslim aldığını anlatır. Şehir ihtiyaçlarını karşılayamaz hale getirilir, borçlandırılır ve göz göre göre iflas etmesi sağlanır. Sonra şehrin tüm çehresi, kültürü, ilişkiler ağı dağıtılır. Emekçilerin biçimlendirdiği kent hayatı bertaraf edilir. İşçiler şehrin çeperlerine sürülür, inşaat dışında kentte üretim kalmaz. Geriye Hollywood’a malzeme içi boş bir “kalite”, “kültür”, “aşk” pazarlaması kalır. Aynı sene malum Şili’de “Şikago Ekolü Darbesi” olur. Pinochet’in başdanışmanı kamu-özel ortaklığı formülünün mucidi Prof. Dr. Milton Friedman’dır ve 1950’li yıllardan itibaren yetiştirdiği Şilililer de devletin kritik yerlerine atanır. Gazeteci Naomi Klein da “Şok Doktrini” kitabında Milton Friedman’ın “değişime direnenlerin ıslah edilmesi ve değişimin en kısa sürede gerçekleşmesini sağlamak için gerekli araç” olarak tanımladığı darbelerin izlerini sürer. Göz konulan ülkelerin “kendi oğlanlarının” nasıl sermaye ile iş tutup memleketlerinin canına okuduklarını anlatır.
Türkiye’nin darbeler tarihiyle nereden nereye getirildiği herkesin malumu. Son olarak 15 Temmuz 2016 günü Yatırım Ortamının İyileştirilmesi Hakkında Kanun görüşmelerinin ardından bir “şok doktrini” uygulaması daha oldu. Kanun 9 Ağustos 2016 günü Resmi Gazete'de yayınlandı. Kalkışmanın ardından sermayeye kucak dolusu teşvikler dağıtan kanunlar peş peşe meclisten geçti. Teşviklerden, vergi, harç muafiyetlerinden en çok yararlananlar kamu özel ortaklığı işi alan şirketler.
Maliye Bakanı Naci Ağbal şehir hastaneleri ödemeleri için 2018 yılı bütçesinde 2,6 milyar lira ödenek ayrılacağını açıklamış. Ödeneğin bir kısmının sabit kira ödemelerinden, bir kısmının da hesaplanan değişken hizmet bedellerinden oluştuğu belirtilmiş. Ekonomi yönetimi bu şirketlere sağlanan mali kolaylıklar, durduk yere kendilerinden satın alınan hizmetler sayesinde oluşan kamu zararını da hesaplamıştır büyük ihtimal. Acaba kamu gelirindeki azalma ve kamu giderindeki artışa neden olanlar hakkında bir işlem yapılır mı? Bilinmez.
Hayat bu ya Türkiye’de bu işi en çok sevenlerin, İngiltere’yi komşu kapısı yaptığını da yine İngiltere’den gelen bir rapordan öğrendik. Raporun başlığı “Çifte Standart”. İngiltere, kendi sağlık sistemini çökerten kamu özel ortaklığından vazgeçmeye başlarken, şirketleri işsiz kalmasın diye onları Türkiye projelerine danışman yapmış. Sağlık Bakanlığı ve şirket temsilcileri de İngiltere’de güzel güzel ağırlanmışlar, uygulamanın nasıl olması gerektiğini de iyice bir öğrenmişler.
Ancak kamu özel ortaklığı yönteminin tüm dünyada cilası dökülüyor. Konuyu farklı biçimlerde ele alanlar bir araya gelerek birlikte bilgi ürettikçe meselenin rengi iyice netleşiyor. Kamu özel ortaklığının iyi bir model olduğunu iddia edecek bu işten nemalananlar dışında kişi kalmadı. Aralarında sendikaların, vergi adaleti isteyenlerin, borçlanma üzerine çalışanların, çevrecilerin de olduğu dünyadan 151 örgüt Dünya Bankası’nı uyardı. Bunu bir manifestoyla yaptılar ve “Son derece tehlikeli kamu özel ortaklığını pazarlamaya son verin” dediler.
Dünya Bankası Türkiye’yi çok seviyor, diye sevinenlere duyurulur. (ÖE/HK)