Fotoğraf: New York Times/ Pentagon Belgeleri davasından
Batılı demokrasilerde “bekçi köpeği” olarak tanımlanan basın, yasama-yürütme-yargının kamu adına eleştirilmesi hatta denetlenmesi amacıyla dördüncü kuvvet olma iddiasıyla ortaya çıktı. Fakat özellikle 1980’lerin neo-liberal politikalarıyla birlikte medya patronlarının kişisel çıkarlarının yön vermeye başladığı bir ortamda, medya bu işlevini zaman içinde kaybetmeye başladı.
Gazetecilerin kamuya karşı olan sorumlulukları, her türlü başka sorumluluktan, özellikle de işverenleri ve kamu yetkililerine karşı sorumluluklarından önce gelir. Bu bağlamda medyanın sivil toplum dinamiklerinin gelişimine ve toplumda yatay iletişimi gerçekleştirmeye yönelik olarak üstleneceği en önemli rol, “iktidarların resmî ideolojisine” alet olmamaktır.
Medya-iktidar ilişkileri
Medya, iktidarların söylemi doğrultusunda gündemi yönlendirme, bunalım konularını yaygınlaştırma, toplumu siyasal konulardan uzaklaştırma yani siyasetsizleştirerek kayıtsızlaştırma, konuyla ilgili bilgilerden yoksun bırakma, mevcut durumu normal kaçınılmaz şartlar olarak sunma, toplumsal umudu söndürme, iktidar ve politikalarının alternatifsizliğini vurgulama, muhtemel sivil itaatsizlik girişimlerini engelleme amacına uygun bir basın yayın politikası benimseyebiliyor.
İktidar, kitle iletişim araçları üzerinden, kamusal tartışmaların çerçevesini ve gündemini belirleyerek, bu konuları kamu gündemine taşıma veya ondan uzaklaştırma yeteneğine sahip. Yurttaşlar arasındaki bunalım duygusunu kolektifleştirerek ve bunalımın tedavisi için sıkı önlemler alınması gerektiği yolundaki resmî iddiaları yayarak, örtük bunalımın açık bunalım haline dönüştürülmesinde de oldukça etkili.
Ana akım medya profesyonelleri iş, devlet sırrı veya ulusal güvenlik konularına gelince, iktidarların basına ilettiğinin ötesinde haber enformasyon arayışı içerisine girme veya sorgulamaktan kaçınmayı tercih ediyorlar. Zira ortada “ulusal” bir sorun söz konusu olduğunda ortak uzlaşıya varmak çok daha kolay oluyor. Basın genelde ulusal söylemi yeniden inşa ederek egemen ideolojiye eklemleyip onu sürekli yeniden üretiyor. 11 Eylül 2001 saldırılarından sonra tüm dünyada, özellikle ABD’de en çok tartışılan konulardan biri, medyanın güvenlikleştirici mi, yoksa özgürleştirici/demokratikleştirici mi bir işlev görmesi gerektiğiydi. Siyasî iktidarların “vatanperver” medya beklentisi içinde olmaları şüphesiz yalnız Türkiye’ye özgü bir durum değil. Devlet sırrı ve ulusal çıkar konularının gazeteci için çok hassas konular olduğunu, "ya vatanseversin ya da vatan haini” klişesine dair verilecek iyi örneklerden biri Pentagon Belgeleri davasıydı.
Pentagon Belgeleri davası
Haziran 1971’de Başkan Nixon yönetimi, New York Times gazetesi aleyhine dava açıp Vietnam Savaşı hakkında ele geçirdiği gizli belgeleri yayımlamasına engel olmak istemişti.
Dönemin Savunma Bakanı McNamara’nın emriyle Pentagon için derlenmiş “ABD’nin Vietnam Politikasındaki Karar Verme Sürecinin Tarihi” başlıklı 47 ciltlik çalışma yapılmıştı. Bu çalışma, Vietnam savaşı sorumlularının yalanlarını ortaya koymuş, kötü yönetilen bir savaşın analitik incelemesini yapmıştı. Belgeler, Lyndon Johnson yönetiminin yalnız halka değil, aynı zamanda Kongre’ye de sistematik bir biçimde söylediği yalanların yanı sıra, yönetimin savaşı kazanamayacaklarını ve de halka açıkladıklarından çok daha fazla savaş zayiatı olacağını bildiklerini de ortaya koyuyordu.
Savaş aleyhtarı askeri uzmanı Daniel Ellsberg belgeleri fotokopiyle çoğaltıp New York Times’a sızdırdığında, gazete ikiye bölünmüştü: “Ulusal güvenlik tehdit altına girer mi?” diyenler ile “Amerikan halkı uyutuluyor, kamuoyuna gerçekleri söylememiz lazım” diyenler uzun bir tartışma dönemi sonunda, belgelerin gerçek olup olmadıkları uzmanlarca incelendi, bu anlamda oto-kontrol açısından gazete çok başarılı bir örnek gösterdi. Sonradan Nixon yönetimi belgelerin yayımlanmasının ulusal güvenliğe zarar verdiği, ulusal çıkarı zedelediği gerekçesiyle, sansür getirdi.
Ancak sonuç, Nixon yönetiminin basın karşısındaki yenilgisiydi. Federal Yargıç Murray Gurfein, 1970’lerdeki Pentagon Belgeleri davasında Vietnam Savaşı ile ilgili bilgileri sansürlemeye çalışan hükümete şu hatırlatmayı yaptı: “Ulusal güvenlik tek başına bir sur oluşturamaz. Güvenlik özgür kurumlara ilişkin değerlerde de gizlidir.” Bu değerlerden biri, yargıca göre, özellikle savaş gibi durumlarda, halkın hükümetin ne yaptığını bilmesiydi. Bir başka deyişle gazetenin dikkate aldığı tek ölçüt, gazete yönetiminin önüne gelen belgenin doğru olduğunu ve yayımlanması halinde “kamu yararı”na hizmet ettiğini bilmesinin yeterli olduğuydu.
Dış politika girişimlerini eleştirel olarak değerlendirmek yerine, ulusal çıkar yanlısı bir gazetecilik pratiği nesnellikten ve profesyonellikten uzaktır. Hele ki bizim 'vatanseverliğimiz' ile onların “kötü” 'milliyetçiliği' ayırımını pompalamak biz ve onlar karşıtlığı üzerinden kutuplaşmayı artırma potansiyeli taşımaktadır.
Ulusal çıkar gazeteciliği hakkında sorular
Gazetecilerin ulusal çıkar konularını ele aldıklarında nesnel olmaları mümkün mü? Hükümet düzenlemeleri veya çalıştıkları medya grupları onları ne ölçüde destekliyor? Gazetecilerin bölgesel sorunları ele aldıklarında karşılaştıkları baskı unsurları nelerdir ve diplomatik çatışmalara çözüm odaklı bir medya yaklaşımı getirebilmek için bu baskıların üstesinden nasıl gelebilirler? Bu sorulara yanıt verebilmek için, anlaşmazlıkların tarihsel arka planı; gazeteciler üzerindeki siyasi veya kamusal baskı ve gazetecilerin kaynakları ile olan ilişkileri hakkında bilgi sahibi olmak gerekir. Editoryal kurallar halkın çıkarlarına hizmet etme temel misyonunu yerine getirmek isteyen gazetecilerin, popülist ve milliyetçi politikacıların iddialarının ötesine geçmelerini ve halkın, anlaşmazlıkların tarihi hakkında bilgilendirmesini sağlar.
'Ulusal kimlik', 'ulusal çıkar', 'vatanseverlik' türü kavramlar gazeteciler haberlerini nasıl etkiliyorlar? Şüphesiz haberde tarihsel ima ve duygusal etiketin az olması, kaynak çeşitliliğinin çok olması haberi daha dengeli ve olgusal kılar.
Vatansever gazeteci beklentisi
Özellikle kriz ve çatışma dönemlerinde gazetecilerin soru sormamaları ve yönetimleri zora sokmamaları, özetle bekçi köpeği rollerini askıya almaları beklenir.
İktidarların, kamu yararı adına ihmal, haksızlık ve yolsuzlukların ortaya çıkarılmasını sağlayan, sosyal veya politik güç, iktidar odaklarının engellemelerine karşı yapılan bir gazetecilik türü olan araştırmacı gazeteciliğini önleme gerekçelerinden biri “ulusal güvenlik” ve “ulusal çıkar”dır.
Siyasi iktidarlar ulusal çıkar savunuculuğuna soyunmuş “vatansever” bir medya beklentisi içinde olurlar. Ancak burada en büyük kurbanlar kamunun bilme hakkı olan gerçeklerdir.
Propagandaya aracılık etmemek adına gazetecilerin içselleştirilmiş ve gönüllü bir otosansür mekanizmasını devreye sokmak gibi bir zaafa düşmemeleri gerekir. Aksi takdirde 'ulusal çıkar' bahanesiyle sürekli gerçekleri çarpıtma veya gizleme döngüsünden çıkamazlar.
(YGİ/NÖ)