Jin News editörü Sibel Yükler, Jin News muhabirleri Duygu Erol ile Habibe Eren ve Mezopotamya Ajans muhabirleri Diren Yurtsever ve Selman Güzelyüz 20 Ekim günü "hakkınızda ihbar var" denilerek gözaltına alındı; ertesi gün serbest bırakıldı. Duygu Erol ve Habibe Eren'in Pazartesi günü savcılıkta ifadeye çıkarılması bekleniyor. Sibel Yükler'in serbest bırakılması için kadın yazarlar ve gazeteciler, kulturservisi.com'dan çağrıda bulunmuştu. Sibel Yükler serbest bırakılmasının ardından, bir teşekkür yazısı kaleme aldı.
***
Herkese yeniden ve en baştan merhaba. Sevgili Gülten Akın’ın dediği gibi “Aykırı bir sese yeniliyor kocaman bir sessizlik.”
Haksız, hukuksuzca gözaltına alınan gazetecilerden yalnızca biriyim... O kadar çok ve o kadar haklıyız ki, aralarında ufacık ve tefeciğim.
Öncelikle iyi olduğumu söylemeliyim. Fiziksel manada kötü değilim, ruhsal olarak aklım fikrim hâlâ içeride tutulan güzel ve onurlu gazeteci arkadaşlarımda.
Bu süre zarfında yazan çizen tüm dostlarıma minneti bir borç bilsem de, en büyük karşılığın onlara kocaman sarılmak olduğunun farkındayım. Öyle içtenler çünkü.
Kadın meslektaşlarımız “Kime sorsanız onlar için ‘gazetecidir’ derler" diye yazmış. Eksiği yahut fazlası yok. Biz kadınların, çocukların, LGBTİ’lerin, ötekileştirilenlerin, halkların, hayvanların, canlıların sesiyiz dediğimizde bizi herkesin anlamasını beklemedik. Ama gazeteciliğimize herkes tanıktır, en az bizim her şeyin tanığı olduğumuz kadar.
Zaten bizi anlayan, yaralarımızı ve kalplerimizi açtığımız bir avuç insan kurtarır karanlık akşamlardan.
Edebiyatçı-yazar arkadaşlarımın –ki onlar ne güzel kadınlar- yazdığı sıcacık cümleler hâlâ ağlatıyor beni. İçerideyken aldım haberinizi, tam da hepinizin dediği gibi “Birimiz bile tutsaksak, hiçbirimiz özgür değiliz.” Bir de “Öykülerine devam et, lütfen” demişsiniz, söz ilk işim bu olacak.
Son olarak sesleniyorum: Canım, güzel kadınlar.
Hakkımızda neler yazmışsınız, neler söylemişsiniz... Ah! Hayatım boyunca gecemi gündüzüme kattığım, soluğunu sese, sesini yazıya dökmeye uğraştığım, uykusuz sabahsız gecesiz kaldığım o güzel kadınlar. Ne çoklar ve iyi ki varlar!
Sonra çocukları hatırlatmışsınız... Sesi, çığlığı olmaya çalıştığımız çocukları. İnsan tahakkümüne inat, özgürlükleri için yazmaya, herkesi rahatsız etmeye çabaladığımız hayvanlar ve canlıları hatırlatmışsınız. Her haber yazdığımızda derdini dert, acısını acımız bildiklerimizi unutturmamışsınız. (Şimdi aklıma geldi, Nazlı Uyanık'ı unutmayın ne olur.)
Herkese, yazdığı, karaladığı, içerlediği her şey, her söz için sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum. Sevgili avukatlarım Ceren ve Ersoy’a, canım ev arkadaşlarıma ayrıca sarılıyorum.
“Kaç kişi kalıyorsunuz evde?” diye sorduklarında “Üç insan, iki kedi” diye cevaplarken herkes büyük şaşkınlık yaşamıştı. Biz içerideyken de Ayten ve Simba çok merak edilmiş. Bir hayvanı, bir insanla aynı eşitlikte düşünmek, önemsemek ancak bizlerin anlayabileceği bir yaşam formu. Yalnızca benim hayatımın merkezi değil, değdiğim, sevdiğim, dokunduğum her insanın da yaşamı bu merkezde. Hülasa, kara kalın duvarlar ve demirler arasında bile en çok hayvanların ve kadınların ismini zikrettim, bu biraz şaşkınlık yaratmış olabilir:)
Şimdi evimdeyim, Ayten, Simba ve sevdiklerime kavuşmanın sevinci içindeyim. Bu süre zarfında en çok Ayten’i düşündüm, çünkü hastaydı. Şimdi yanındayım, mutluyum.
Hâlâ gözaltında olan onurlu meslektaşlarım Duygu ve Habibe ile nice gazetecinin burukluğunu ve huzursuzluğunu yaşasam da çıkacaklarını ve özgür olacaklarını biliyorum. Gerçekleri yazmaktan bir adım geri durmayan gazeteciler suçlu değil, gazetecilik ise suç değil.
Hiçbir kadının, çocuğun, canlının, halkın, gazetecinin, emekçinin kaşı yere düşmesin, sesi kısılmasın diye onurlu yaşamaya ve yazmaya devam edeceğiz.
Tutuklu gazetecileri unutmayın.
Hep söylediğimiz şu sözü, bir kez daha yaşattığınız için çok teşekkürler: Asla yalnız yürümeyeceksin.
Hepinizi cadılık ve şifacılıkla kucaklıyorum. (SY/HK)