Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Fizik Bölümünden Doç. Dr. Mustafa Tekpınar’ın Barış İçin Akademisyenler'in "Bu suça ortak olmayacağız" bildirisini imzalaması sebebiyle "Terör örgütü propagandası" iddiasıyla Çağlayan'daki İstanbul Adliyesi'nde 30. Ağır Ceza Mahkemesi'nde yargılandığı davadaki beyanını yayınlıyoruz.
11 Ocak 2016 Tarihli Barış İçin Akademisyenler bildirisine imza attığım için mahkemeniz tarafından yargılanıyorum.
Bırakın herhangi bir terör örgütü üyesi olmayı veya herhangi bir örgüt ile ilişkili, irtibatlı, iltisaklı olmayı, hayatımın hiçbir döneminde hiçbir siyasi partinin, (Türk Fizik Derneği ve Amerikan Fizik dernekleri gibi akademik dernekler hariç) hiçbir derneğin ve hiçbir sendikanın üyesi olmadım. 16 yıllık memurluk hayatımda hakkımda siyasi ve idari hiçbir soruşturma yapılmamıştır.
Ne yazık ki 689 sayılı KHK ile ihracımız sürecinde, burada belirttiğim verilerin hiçbirinin dikkate alındığını görmedim. O nedenle, adli yargılamada da bu verilerin dikkate alınacağına dair ne yazık ki pek umutlu değilim. Bu sebeple, bu metin sadece bir savunma metni olarak değil tarihe bir not düşmek amacıyla kaleme alınmıştır.
Umarım yargılama sonucunda verdiğiniz hüküm, bu düşülen notu hukuk tarihimizin parlak noktalarından birine dönüştürür. Aksi taktirde, Galiloe’yu yargılayan mahkeme gibi, tarihin de sizleri mahkûm edeceğini bilmenizi isterim.
İster adına Şark sorunu deyin ister terör sorunu, ülkemizde ne yazık ki Kürt sorunu adında varlığını dahi kabullenmekten çekindiğimiz bir sorun mevcuttur. Resmi kaynaklara göre bu sorun yaklaşık 30 bin insanımızın hayatına mal olmuştur.
Ne yazık ki şu ana kadar Kürt sorununa dair çözüm önerileri güvenlik eksenli çözümlerin ötesine geçememiştir. Eğer bu sorunun sadece güvenlik eksenli çözümünde ısrar edilirse bir o kadar insanın daha ölmesi kuvvetle muhtemeldir. Bu imza ile karşı çıktığım en temel nokta budur.
İnancıma, değerlerime göre insan hayatı kutsaldır. Bu kutsallık kişilerin etnik kimliğinden -Türk, Kürt, Arap vs olmasından- bağımsızdır.
Dolayısıyla, bu bildiriye imza atmamın tek nedeni ülkemizde artık daha fazla insanın bu sorundan dolayı ölmesine olan tahammülsüzlüğümdür. Sorumlu ve vicdan sahibi bir akademisyen olarak bu imza ile devletten bulunduğum talep bundan ibarettir. Metni, temel talebi olan barış çağrısı üzerinden değerlendirmek gerekir.
Bu metni, sadece belirli cümleleri seçerek bağlamından koparılmış ibareler üzerinden değerlendirmek ve bu ibareler üzerinden terör örgütü propagandası yorumu çıkarmak doğru değildir.
İddianame, ne yazık ki, imzayı neredeyse doğum tarihimden öncesinde gerçekleşmiş olaylara bağlamaktadır. Metnin özünü kaçırıp detaylarındaki ibareler üzerinden, benim gibi bu ülkenin pek çok saygın akademisyenini lekelemek, onları örgüt üyesi, örgütlerle irtibatlı ve iltisaklı diye yaftalamak, tamamen dayanaksız ve hiçbir kanıta dayanmayan, aşırıya kaçan yorumlamadan ibarettir.
Özetle, bu imzayı ülkemizde daha az insanın ölmesi, toplumsal problemlerin şiddet ile değil barışçıl yollarla çözülmesi için attım. Eğer “Bu imzayı atarsan işsiz kalacaksın ama bir insanın hayatı kurtulacak” tercihi ile karşı karşıya kalırsam yapacağım tercih bugün de oldukça nettir: Ölüme karşı hayatı, savaşa karşı barışı tercih ederim. Çünkü unvanların ve makamların, insana ve hayata hizmet için var olduğuna inanıyorum.
Bu ülkede daha az insanın ölmesini talep ettiğim için pişman değilim. Hükmün açıklanmasının geri bırakılmasını talep etmiyorum. İmzaladığım metin bir düşünce ifadesidir. Düşünce ve ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilmelidir.
Hayatım boyunca hiçbir örgüt ile hiçbir şekilde ilişkim, irtibatım ve iltisakım olmamıştır ve hiçbir örgütün propagandasını yapmadım. Bu nedenlerden dolayı derhal beraatimi talep ediyorum. (MT / HA)