Karaosmanoğlu, Kabil'de. Fotoğraflar: Teddy Leposky ve Sema Genel Karaosmanoğlu.
Hayata Destek Direktörü Sema Genel Karaosmanoğlu, Taliban’ın yönetimi ele geçirdiği Afganistan’da bugün yaşananlara, 20 yıl önceki Afganistan deneyiminin merceğinden bakıyor. Ülkelerinde mucizeler yaratan genç Afganistanlılarla birlikte 2002’de kurdukları, yüzlerce kadın ve kız çocuğunun yararlandığı toplum merkezi ‘Bahar’dan da, bu toplum merkezinden sorumlu dostu Nilla’dan da bugün maalesef haber alınamıyor. Sema, Taliban şiddetinden kaçmış olanların insancıl bir yaşam sürme hakkını savunmanın önemini hatırlatıyor.
15 Ağustos pazar sabahı, Taliban’ın Kabil şehrini dört bir yandan çevrelediği haberine uyandık. Taliban’ın ülke içinde hızlı ilerleyişini endişeyle takip ediyorduk. Ancak o sabah gelişmeleri okurken gözüme çarpan bir haber içimi parçaladı. Afganistan’da durumun ne kadar vahim olduğu o anda çarptı beni. Taliban’ın Kabil’e girdiği o sabah, öğretmenlerin kız çocukları ile vedalaştıklarını yazıyordu haber. Gözyaşlarımı tutamadım, uzunca bir süre kendime gelemedim.
Bu haberin beni bu kadar derinden etkilemesinin başlıca sebebi, benim o kadın ve genç kızlarla paylaştığım anılar. Yıllar önce, ben kendim de genç bir kadınken, birlikte hayaller kurmuş; sonra da hepsini bir bir gerçeğe dönüştürmüştük. Büyük sevinç, mutluluk ve gurur yaşamıştık hep birlikte.
Yeni devrin heyecanı
2002 yılında, 28 yaşında genç bir insani yardım çalışanı olarak gittiğim Kabil’de umutlu insanlarla karşılaştım. Kabil’e ayak bastığımda Afganistan’da bir devir kapanmıştı; herkeste eşiğinde durduğumuz yeni bir devrin heyecanı vardı. Ben de katkı sağlayabilecek olmanın heyecanı ile doluydum. İlk defa bu kadar büyük bir insani yardım operasyonu sorumluluğunun altına giriyordum.
Zorlu bir yerdi Afganistan. Bir taraftan dikkatle yaktığım sobaya sokularak geçirdiğim soğuk Kabil geceleri, diğer yandan tam uykuya dalmışken şehre atılan roket seslerine uyanmanın getirdiği tedirginlik…Taliban’ın kaybolan gücünü tekrar ele geçirmek için yaptığı çelimsiz hamlelerdi bunlar. Biliyorduk ki bu hamleler Afgan halkını yıldıramayacaktı. Afganistan’da yaşadığım süre boyunca tanıştığım değerli insanlar, yaptığımız işler, yarattığımız güzel etkiler hayatıma damga vurdu.
Afganlar inanılmaz sofra donatırlar, zorla da yedirirler. Evlerine gideceğim akşamlar, o lezzetleri kaçırmamak için tüm gün bir şey yemezdim. Türlü lezzetler eşliğinde dayanışmanın gücünü ve hazzını Afganistan’da tatmış biri olarak, şiddet ve zorluklardan kurtulmanın tek formülünün dayanışma olduğunu biliyorum. Fotoğrafın yansıttığı beraberlik hissi bana bunu hatırlatıyor.
Önceliğimiz kadın ve kız çocukları
Kabil’den sonra Afganistan’ın pek çok vilayetini ziyaret ettim. Taliban hükümdarlığı altında uzun yıllar eğitimden uzak kalmış kız çocukları ve kadınlar önceliğimizdi. Eşitsizliğin bu kadar keskin yaşandığı bir ülkede zaten başka öncelik olamazdı.
Savaş ve çatışma yaşamış bölgelerde sıkça kullanılan bir yöntemle, hızlandırılmış eğitim programlarıyla ilk defa Afganistan’da tanıştım. Uzun süre eğitimden uzak kalmış kız çocuklarını okula kazandırmak için en etkili yaklaşımdı bu. Ayrıca okul çağını tamamlamış, sivil hayata katılmaya ve iş hayatına atılmaya can atan kadınlara fırsatlar yaratmak da önemli bir öncelikti.
Diasporadan dönüş
Bu hayalleri gerçekleştirmek için çalışmaların lokomotifi olacak Afgan bir ekip oluşturmak ilk adımımız oldu. 11 Eylül 2001 olaylarını takiben Afganistan’ın Pakistan ve İran sınırlarında oluşan mülteci kamplarında daha önce katıldığım insani yardım çalışmalarında bize yardımcı olan Afgan ekip arkadaşlarım vardı. Taliban şiddetinden kaçmış, diaspora Afganlardı onlar. Kadınlı erkekli, genç ve dinamik bir ekiple mülteci kamplarında temel ihtiyaçları karşıladık; hayati işler çıkardık. Kabil’e girilecek kadar güvenli bir ortam oluştuğunda ise yine bu arkadaşlar bizimle birlikte örgütlendi. Kendileri de yıllarca ülkelerinden uzak kalmış mülteciler olarak onlarda da geri dönme heyecanı vardı; hep birlikte ülkeyi ayağa kaldırma ve Afganistan’ı özgürlük içinde, daha yaşanır bir yere dönüştürme heyecanı…
O heyecan ve şevkle genç Afganlar ülkelerinde mucizeler yarattı. Afganistan’a çok miktarda gelen insani yardım hibeleri sayesinde, orada olduğum süreçte binlerce kız çocuğunun eğitime dâhil edilmesine, psikososyal destek almasına, meslek edinmesine tanıklık ettim. Dünyadan ve Türkiye’den giden yardımlarla altyapı çalışmaları tamamlandı, pek çok yere su ulaştırıldı, sosyal ve ekonomik hareketlilik geldi.
‘Bahar’ geldi
Bizim kadınlara yönelik kurduğumuz toplum merkezimizdeki hizmetlerden yüzlerce kadın ve genç kız fayda sağladı. İkinci evleri gibi gördükleri bu merkeze ‘Bahar’ adını verdiler. Kendi elleriyle inşa etmişlerdi, onlar için bu merkez yeni bir başlangıcı ve hayatı temsil ediyordu.
Başka ülkelerde yaşamış olan ve memleketine dönmeyi seçmiş pek çok Afgan kadın ve genç kıza da Bahar’da imkanlar yarattık. Sonuçta tabandan ülkeyi kaldıracak olan onlardı. Nitekim yeni Afganistan’ı onlar kurdu. Eğitimleri yaygınlaştırdılar, iş gücüne dahil oldular, mevki sahibi oldular, başka kadınları güçlendirdiler…
Tüm bu gelişmeler Afgan kadınların kendi azimleri ve girişimleri sayesinde oldu. Bizler sadece var olan kapasiteyi ortaya çıkardık, imkan sağladık. Katılımcı kadınlarımızın sahiplendiği bu mekan daha sonra bir sosyal işletmeye dönüştü. Bu şekilde sürdürülebilir hâle gelmesine yine onlar karar verdi. Bir gün Afganistan’a gelen hibelerin kesileceğinin farkında olarak, ortaya çıkan yapının kendi kendini döndürebilmesini mümkün kılacak güçlü bir kadro oluşturmuştuk Bahar’da. Gözümüz arkada kalmayacaktı. Oradan ayrılırken Bahar’ı emin ellere bıraktığımı biliyordum. Kadınlarla öpüştük, kucaklaştık, ayrıldık; sonrasında yıllarca irtibatımız kopmadı.
Bahar’daki ve Kabil’deki gelişmelerden beni her zaman haberdar eden sevgili arkadaşım Nilla’ya bugün ulaşamıyorum. Bahar’daki liderliği sonrası kadının insan hakları konusunda daha da geniş çaplı işlere girdi ve başarılar elde etti. Bugün ise nerede olduğunu, nasıl olduğunu bilmiyorum…
24 yıllık insani yardım tecrübemde Afganistan’ın yeri apayrıdır benim için. Ufacık da olsa değişime bir katkı sunabilmek hayaliyle ailemi ve arkadaşlarımı bırakıp Afganistan’a gittiğim için orada beni hep el üstünde tuttular, evlerine aldılar, evlattan daha yakın sahip çıktılar bana. Afganistan’ı ikinci evim yaptılar. O yaşta benim için de kolay olmayan bir tecrübeyi dünyanın en güzel tecrübesine dönüştürdü çok değer verdiğim Afgan arkadaşlarım. Minnettarım hepsine.
Kabil’de bizim ekipte çalışan sevgili Navid’in ailesi. Bizi sık sık evlerine yemeğe davet ederlerdi. Fotoğrafta Navid ortada arkada, sağ tarafta babası ve kardeşi, sol tarafta annesi ve kız kardeşi Meryem.
Şiddetten kurtulmanın tek yolu
20 yıl sonra bugün, Taliban şiddetinden kaçarak Türkiye’ye gelmiş ve burada onurlu, insancıl bir yaşam sürdürmek isteyenlerin hakları için çalışıyor olmaktan gururluyum. Dayanışmanın gücü ve hazzını Afganistan’da tatmış biri olarak şiddet ve zorluklardan kurtulmanın tek formülünün bu dayanışma olduğunu biliyorum.
Hayata Destek olarak, Afgan Mülteciler Dayanışma ve Yardımlaşma Derneği gibi pek çok Afgan ve diğer milletlerin mülteci derneklerine destek veriyoruz. Türkiye’de Afganistanlılar da dahil farklı mülteciler tarafından kurulmuş olan bu dernekler savaş ve şiddet yaşamış kişilerin buradaki temel ihtiyaçlarını, hak ve hizmetlere erişimini, işgücüne katılımını ve genel olarak sosyal uyumu mümkün kılan oluşumlar.
Afganistan’da birlikte bir bahar yeşertmiştik. Şimdi Afganistan’ın kısıtlanan özgürlüklerinden kaçıp Türkiye’ye sığınmış olanlarla da benzer çalışmaları yapıyor olmak bana, bize güç veriyor.
(SGK/NÖ)
Bu yazı, Hayata Destek Derneği sitesinden alındı.