İfade özgürlüğü, haklarımızın korunması için yaşamsaldır.
Tunuslu insan hakları savunucusu ve gazeteci Sihem Bensedrine, 1 Ağustos 2024’ten bu yana tutulduğu cezaevinden 20 Şubat gecesi tahliye edildi.
Eleştiri karşısında tutuklama
Tunus’taki insan hakları örgütleri ile uluslararası insan hakları örgütlerinin yakından takip ettiği bu dava, ülkedeki insan hakları savunucularına yönelik baskıcı ortamın örneklerinden birisi.
2021’de iktidara gelen Kays Said yönetiminin hukukun üstünlüğü ve yargı bağımsızlığına zarar veren politikaları, uygulamaları karşısında sesini yükselten, söz söyleyen bir insan hakları savunucusu olarak baskılara maruz kaldı. Eleştirel sözlerinden memnun olmayan iktidar, Bensendrine hakkında 2014-2018 döneminde Hakikat ve İnsan Onuru Komisyonu başkanı olarak görev yaptığı sırada resmi belgede sahtecilik ve görevi kötüye kullanma iddiasıyla açılan soruşturma açıp, hakkında yurt dışı yasağı kararı vermişti. Otoriterliğin artması ile demokrasi, basın özgürlüğü, düşünce ve ifade özgürlüğü standartları arasında ters bir orantı olduğu biliniyor.
Dayanışma kampanyaları işe yarıyor
Bensendrine’nin cezaevinde açlık grevine başlaması üzerine aralarında Dünya İşkence Karşıtı Örgütü (OMCT), Uluslararası İnsan Hakları Federasyonu (FIDH), Avrupa-Akdeniz İnsan Hakları Ağı’nın da (EuroMed Rights) olduğu 21 insan hakları örgütü ortak açıklama yayımlayarak tahliyesini talep etti. Yürütülen bu kampanyanın da etkisiyle Tunuslu insan hakları savunucusu dostumuz aylar sonra tahliye edildi.
OMCT bünyesindeki insan hakları savunucuları grubunda Bensendrine’nin tahliyesine sevindiğimiz sırada Guatemala’dan bir insan hakları savunucusu dostumuz “HDK’ye yönelik operasyonda gözaltına alınan 52 kişiden haklarında tutuklama kararı verilen 30 kişi hakkında neler yapılabileceğini” soruyordu. Bu konuda basında çıkan haberleri, İHD olarak yaptığımız açıklamada gözaltına alınanlar arasında sanatçıların, gazetecilerin, siyasetçilerin, LGBTİ+’ların, kadınların, sendikacıların olduğunu ve iktidardan hukukun üstünlüğüne uygun davranması talebimizi paylaştım. İnsan hakları savunucularının gücü haklılığından ve kararlılığından gelir. Gerek bu soruşturma gerekse diğer soruşturmalar kapsamında haksız biçimde tutuklanan insan hakları savunucusu dostlarımız kararlığından vazgeçmez. Uluslararası insan hakları hareketi, dünyanın neresinde olursa olsun tüm bu haksız uygulamaları yakından izliyor.
Mesele daha derin
Bu pratik sorunun ardından tartışmanın ana ekseni “bir yandan yeni bir çözüm süreci tartışılırken öte yandan baskılar neden devam ediyor” sorusuna kaydı. Bu sorunun yanıtını da Barış Vakfı’nın HDK tutuklamalarının ardından yaptığı açıklamada olduğunu söyledim. Açıklamanın bahsettiğim kısmı şu şekilde, “Son dönemde artan kayyım atamaları, gazeteci, siyasetçi, belediye başkanları tutuklamaları, çeşitli soruşturmalar gibi gelişmelerle de birlikte düşünüldüğünde, olup bitenler, demokratik muhalefeti susturmak amaçlı yargı kapanı, ‘sürecin’ ya akamete uğratılmak istendiğini ya da bunu amaçlayanların harekete geçtiğini akıllara getirmektedir.”
Bu alıntıda vurgulandığı gibi son dönemde artan kayyım uygulamalarına son verilmesi, sürecin ilerlemesi için önemli bir araçtır. Kayyım atamaları seçmenin siyasi iradesinin tanımaması açısından bir ihlaldir. Ancak, kayyım uygulaması ile başka insan hakları ihlalleri de yaşanıyor. Genellikle kayyım atamalarının ardından toplantı ve gösteri özgürlüğü yasaklamaları, kararı protesto edenlerin maruz kaldığı şiddet, yargılama ve kimi zaman tutuklamalara kadar varıyor. Halkın sandıkta sözünü söyleyerek seçtiği kişi tarafından yönetilmesi önemlidir. Benzer şekilde, siyasetçiler, gazetecilerin, insan hakları savunucularının, sendikacıların muhalif görüşlerini, sözlerini kamuoyu ile paylaşırken herhangi bir soruşturma geçirmeyeceğini bilmesi de önemlidir.
Güven artırıcı adımlar
Olması için çok kıymetli çabaların sarf edildiği bir çözüm/barış sürecinde güven artırıcı adımlar yaşamsal öneme sahiptir. 2013-2015 Çözüm Süreci'nde yürütülen sürecin toplumsallaşması için kurulan Akil İnsanlar Heyeti içerisinde toplumun farklı kesimlerinin sesini duyuracak insanlar yer almıştı. Çeşitliliğe dikkat edilerek oluşturulan ve farklı görüşlerin, sözlerin barış etrafında toplantığı bu heyet ülkenin dört bir yanında barış çalışmaları yürütmüştü. O dönemde uluslararası insan hakları hareketi de bu çalışmayı heyecanla takip ediyordu.
10 Temmuz 2014’te kabul edilen Terörün Sona Erdirilmesi ve Toplumsal Bütünleşmenin Güçlendirilmesine Dair Kanun (6551) da Çözüm Süreci'nde yürütülen faaliyetlerin, söylenen sözlerin bir biçimde baskı riskini bertaraf edecek hükümler içeriyordu. Örneğin, kanunun ikinci maddesi hükümetin Çözüm Süreci kapsamında siyasi, hukuki, sosyoekonomik, psikolojik, kültür, insan hakları, güvenlik ve silahsızlandırma vb. konularda çalışma yapacağını belirtiyordu. Aynı madde devamla, hükümetin gerekli görüşmeler yapabileceği ve bu konuda kişi ve kurumları görevlendirebileceğini ifade ediyordu. Hem Akil İnsan Heyeti hem de 6551 Çözüm Süreci'nde söz kullanacaklara dair güven artırıcı adımlara örnekti ve çoğaltılması gerekti. Çözüm Süreci'nin bitmesinin ardından ise 20 Mayıs 2016’da TBMM’de tüm milletvekillerinin dokunulmazlığı kaldırılarak sözün alanı daraltı.
Geçmişi daha eskilere giden, ancak 1 Ağustos 2024’te tutuklama kararı ile ciddi bir seviyeye ulaşan Sihem Bensendrine’nin baskı görmesinin sebebi eleştirel tutumu ve görüşlerini açıklamaktan geri durmaması. Ancak, Bensendrine’nin tahliyesini sağlayan da insan hakları savunucularının bu tutuklama ile ilgili eleştirel tutumu ve görüşlerini açıklamaktan, tahliyesini talep etmekten geri durmaması.
Vesselam, söz güçlü bir araçtır. (Oİ/TY)