“Ceza infaz ve yargı sisteminin değişmesi elbette önemli ama mahkemelere, cezaevlerine hâkim olan, insanı yemek gibi temel ihtiyaçlar ile terbiye etme yönündeki o baskıcı ve işkenceci zihniyet değişmedikçe Türkiye cezaevleri, işkence yuvası olmaya devam edecek.”
20 Şubat itibarı ile ölüm orucuna ara verdiğini açıklayan LGBTİ+ aktivisti, trans kadın tutsak Diren Coşkun'un talepleri ile ilgili yazdığım yazıda “Bir kadını erkek olmaya zorlayan, bedeni yok edemeyince ruhu yok etmeye çalışan kimdir? Ya da nedir diye mi sormalıyım?” demiştim.
Diren'in vegan yemek talebine, cezaevi idaresi hâlâ olumlu bir karşılık vermiş değil. Diren'in, hakkı olan vegan yemeğe erişim talebi sürerken, bir başka arkadaşımız olan vegan-anarşist tutsak Osman Evcan, Diren'le benzer talepler ile 26 Mart'ta beşinci kez süresiz açlık grevine başladığını duyurdu. Bu kez şu soruyu sorma ihtiyacı duyuyorum: İnsanı yemek ile terbiye etmeye çalışan kimdir? Nedir?
Silivri Kapalı Ceza İnfaz Kurumu'nda tutulan Osman Evcan, vegan yemeğe erişemediği için daha önce dört kez açlık grevine girmiş, 2011'deki açlık grevinin ve bizlerin “dışarıdan” yürüttüğü transnasyonel kampanyanın ardından Adalet Bakanlığı, ilgili yönetmelikte değişikliğe gitmişti. 28 Mart 2012’de Resmi Gazete’de "Hükümlü ve Tutuklular İle Ceza İnfaz Kurumları Personelinin İaşe Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik" yayınlanmıştı.
Osman'ın direnişi ve meşru mücadelesi kazanımla sonuçlanmış ve eski yönetmelikte yer alan “hasta hükümlü ve tutukluya, kurum hekiminin belirleyeceği besinler verilir” maddesi, "Hasta hükümlü ve tutukluya, diyetisyen veya hekimlerin belirleyeceği besinler verilir. İnancı gereği veya vegan, vejetaryen türü özel bir beslenme şekline sahip hükümlü ve tutukluların talepleri, iaşe miktarı ile sınırlı kalmak üzere karşılanır" şeklinde değiştirilmişti.
O dönem hükûmet, haklı olarak bu mevzuat değişikliğinin epey reklamını yapmış, bu değişiklikten yaklaşık iki ay sonra, 2012 1 Mayıs'ında yaşanan olaylar gerekçe gösterilerek Terörle Mücadele Müdürlüğü tarafından düzenlenen eş zamanlı operasyonla gözaltına alınan bizler de bu değişiklikten ilk faydalananlar olmuştuk. TEM'deki dört günlük gözaltı sürecimizde, polis memurları önce Türkiye'de böyle bir mevzuat değişikliği olabileceğine inanmamışlar, ısrarımız sonucunda yönetmelikten haberdar olmuş ve dört gün boyunca söylene söylene bize vegan yemek getirmişlerdi.
Evet, ülkemizde yaşanan insan hakları ihlâlleri ve cezaevlerinin içler acısı durumu düşünüldüğünde, bu yönetmelik değişikliği kimilerine “şaşırtıcı” ya da “komik” gelebilir ama bu yönetmelik hâlâ yürürlükte. Hangi sebeple olursa olsun, cezaevine düşen vegan ve vejetaryenlere, vegan ve vejetaryen yemek verilmek zorunda, devletin böyle bir yükümlülüğü var. Ama tabii ki Türkiye'nin hukuk devleti ile uzaktan yakından bir ilgisinin olmadığını, ülkede hukukun imtiyazlı ve keyfî olarak uygulandığını ve kastî olarak uygulanmadığını da biliyoruz. Cezaevlerinde vegan ve vejetaryen tutsakların en temel insan haklarından oluşan taleplerine saygı gösterilmemesi, cezaevlerinde tutuklu ve hükümlülere yönelik devlet tutumu ve yaklaşımını ortaya koyuyor.
Öyle bir örgüt düşünün ki eline düştüğünüzde, siz kadınken sizi erkek olmaya zorlasın; siz etik ve vicdanî nedenlerle hayvanları sömürmeden dört duvar arasında yaşamak için çabalarken size zorla hayvan yedirmeye çalışsın. Bu işkence, bir devlet politikası olarak uygulanıyor ve bu işkenceden zevk alanlar, cezaevlerinde yönetici olarak görevlendiriliyor. Ve siz “içeride”siniz, o kamu görevlilerinin devlet tarafından soruşturulmasını dahi sağlayamıyorsunuz, tüm haklarınız yok sayılıyor. Evet, birçok hakka sahipsiniz ama sadece kâğıt üzerinde...
Bugün açlık grevinin 20. gününde olan Osman Evcan'ın, Kurban Bayramı süresince yaşanan hayvan kıyımına tepki olarak, geçen sene cezaevinde girdiği dört günlük açlık grevinden sonra, vegan yemeğe erişim konusundaki sıkıntıları, yaşadığı hak ihlâlleri daha da arttı. Bu hak ihlâlleri ile ilgili olarak, cezaevi idaresi ve görevlileri hakkında soruşturma talebi ile Silivri Cumhuriyet Başsavcılığı'na yaptığı suç duyurusunda, kendisine bir tencere dolusu haşlanmış et gönderildiğini ifade ediyor Osman. “Hayvan kesimi”ni cinayet olarak tanımlayan birine hayvan cesediyle dolu bir tencere göndermenin ne anlama geldiğinin yorumunu sizlere bırakıyorum...
Osman Evcan'a adanan bir özgürleştirme: 8 Nisan'da, Kuzey İngiltere'deki bir çiftlikten, işkence altındaki bir ördek özgürleştirildi. |
Hayatının çok büyük bir kısmını cezaevi duvarları arasında, son iki yılıını da tek kişilik bir hücrede geçirmeye mahkûm edilmiş ve birkaç ay sonra 60 yaşını dolduracak olan Osman, cezaevi idaresinin sistematik işkencesine maruz bırakılıyor.
Osman Evcan'a ve Diren Coşkun'a yaşatılanlar, Türkiye cezaevlerinin durumunu gözümüzün içine sokuyor âdeta. Yönetmelik değiştirmek ya da “işkenceye sıfır tolerans” söylemleri ile insanlara uygulanan işkence ortadan kalkmıyor. Ceza infaz ve yargı sisteminin değişmesi elbette önemli ama mahkemelere, cezaevlerine hâkim olan, insanı yemek gibi temel ihtiyaçlar ile terbiye etme yönündeki o baskıcı ve işkenceci zihniyet değişmedikçe Türkiye cezaevleri, işkence yuvası olmaya devam edecek.
Osman, kendisinin ve diğer mahkûmların yaşadığı hak ihlâllerini, taleplerini ve açlık grevi boyunca kimlerle dayanışacağını ve dikkat çekmek istediği toplumsal meseleleri, Adalet Bakanlığı'na yazdığı yazıda anlatıyor. Cezaevi idarelerinin büyük bir keyifle sürdürdüğünü anladığımız bu psikolojik işkence ile dolu süreçte, Osman'ın da Diren'in de destek ve dayanışma mesajlarınıza, mektuplarınıza ihtiyacı var. (BÖ/HK)
Osman Evcan mektup adresi: Silivri Kapalı C.eza İnfaz Kurumu Oda No: C9-71
Diren Coşkun'a mektup için link: mektup.direnesesver.org