Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Sosyoloji Bölümünden Doç. Dr. Begüm Özden Fırat'ın Barış İçin Akademisyenlerin "Bu suça ortak olmayacağız" bildirisini imzalaması sebebiyle "Terör örgütü propagandası" iddiasıyla Çağlayan'daki İstanbul Adliyesi'nde 30. Ağır Ceza Mahkemesi'nde yargılandığı davadaki beyanını yayınlıyoruz.
Ocak 2016 tarihinde imzalamış olduğum, kamuoyunda “Barış Bildirisi” olarak bilinen “Bu Suça Ortak Olmayacağız” başlıklı bildiriye dair hakkımda “terör örgütü propagandası yapma” iddiasıyla açılmış olan dava vesilesiyle karşınızdayım.
Bilindiği üzere bu bildiriyi ilk aşamada 1128 daha sonra da 2200 meslektaşım imzalamıştı. Ben de onlardan sadece biri olarak buradayım.
İddianame hakkında yorum ve eleştirilerini dile getiren pek çok meslektaşımı dinledim. Onlara ekleyebileceğim çok şey yok. İmzaladığım bildirinin ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilmesi gereğine dair değerlendirmeleri avukatım yapacak.
Yaklaşık üç senedir Çağlayan Adalet Sarayı’na yargılanan meslektaşlarımla dayanışmak için geliyorum.
Sadece bu zaman içerisinde, binanın dışarısında, başkalarının haklarını savunmak ve adalet talep etmek için toplanan yüzlerce grup, kişi ve kurum gördüm. Kimileri göçmenler için adalet talep ediyordu, kimileri adil bir kent talebini yükselttikleri için buradaydı.
İş cinayetine kurban edilen işçilerin hakkını arayan, gazetecilerle dayanışan, erkek şiddetine maruz kalan, tecavüze uğrayan ve öldürülen kadınların davalarını takip edenleri gördüm.
Çağlayan meydanında sıradan insanların demokrasi, toplumsal eşitlik, özgürlük, adil bir kent, ayrımcılık karşıtı bir ülke, sömürüsüz ve adil bir dünya taleplerine tanık oldum. Kadınlar için, göçmenler için, işçiler için ve tüm yurttaşlar için adalet talep ediyorlar.
Bizlerin burada olmasının nedeni ise toplumsal barışın sağlanamadığı bir ülkede demokrasinin, eşitliğin, özgürlüğün ve adaletin koşullarının oluşmayacağını biliyor olmamızdır. Ortak ve iyi bir yaşamı ancak barışarak kurabiliriz, bunu da çok iyi biliyorum.
Elektronik ortamda gördüğüm bildiriyi, imza kapmayanlarına inancımı çoktan yitirmiş olmama rağmen, kamusal sorumluluk ilkesi gereğince imzaladım.
Toplumsal barışın neye benzeyeceğini hayal etmeye başladığımız “çözüm sürecinin” ardından kaleme alınan bu metin, her şeyden önce kendi devletinden barış ortamını sağlamasını talep ediyordu.
Bugün hala barışamadığımız bu ortamda, iyimser olmayan bir umutla, ortak iyi bir yaşamı birlikte kuracağımıza inanıyorum.
Barış talebi suç değildir çünkü ifade özgürlüğüm Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ve imzalamış olduğu uluslararası sözleşmelerle koruma altındadır.
İfade özgürlüğü çerçevesinde anlaşılması gereken ve toplumsal sorumluluğum açısından bir zorunluluk olan barış talebini dile getirmek için talimat almam, alamam. Bu iddiayı kendime ve meslektaşlarıma hakaret sayarım.
İddianamede belirtilen şekilde talimat aldığım iddiasını ve diğer mesnetsiz isnatların hiçbirini kesinlikle kabul etmiyorum. Söz konusu bildiri şiddeti meşru gösterecek veya teşvik edecek herhangi bir ifadeyi barındırmamaktadır.
Tam tersine barış içinde yaşama hakkının kalıcı olarak tesis edilmesi ve toplumsal uzlaşmanın, barışçıl ve demokratik yöntemlerle sağlanmasını dile getirmektedir.
Dolayısıyla iddianamede yer alan suç iddiaları bu metinden çıkartılamaz. Ortada olmayan delillerle hakkımda iddia edilen suçların hiçbirini kabul etmiyorum. Derhal beraatımı talep ediyorum. (BÖF/TP)