Osmanlı İmparatorluğu'nda 24 Temmuz 1908'de II. Meşrutiyet'le basından sansür kaldırılışı, yıllardır 24 Temmuz Basın Özgürlüğü İçin Mücadele Günü olarak kutlanıyor. Meslektaşlarımızın içeride olması ve sansürün giderek ağırlaşması nedeniyle aslında 'kutlayamadığımız' 24 Temmuz öncesi, Sevgi Soysal'ın 'Yürümek' romanının neden ve nasıl sansürlendiğini, yazarın 'Venüslü Kadınların Serüvenleri-TRT Günleri' kitabında yazdığı şekliyle aktarıyoruz.
Seviyordum yürümek sözcüğünü; ilerlemeyi, değişimi durdurulmaz oluşumları gözlemeyi. Kavradıklarını, belki özümleme zorluğundan, kusanlardandım; oturmuş, ufak bir roman yazmıştım. Her attığı adımı ilerlemek sanan, bu nedenle biraz erken ve çabuk yorulan bir kadının, yanlışlara yanlış ad koya koya vardığı labirent içinde, duyduğu kaçınılmaz bunalımları, belirli ve sağlıklı kurallar içinde değişen doğayı, sağlam durumlar ortasındaki bireysel çırpınışların anlamsızlığını, o zamanlar bildiğimi ve anlatmak istediğim daha birkaç şeyi sığdırmıştım bu kitaba, sığdırmak istemiştim. Ela'nın onu bıraktığım yürümek noktasında, ilerlemenin gerçek anlamını kavrayacağını umarak.
Böyle işte, Elâ kendisinden beklenen bir yana, atabileceği adımları atadursun, safdil geçmişi umumun ahlak ve edebini fena halde rencide etmesin mi? Ama Elâ ne de olsa bir roman kahramanıdır, Yürümek romanının yüz kızartıcılığından sorumlu tutulamaz. Kim sorumlu tutulacak peki koskoca Türk toplumunun genel ahlak ve adabından? Zaman o zamandı, pek çok suçlu ihbar ediliverdi hemen. Bir kez TRT suçluydu, bu romana ödül vererek ve memleketi 12 Mart kıyısına getirerek. Bir de suçlu, namuslu aile kadınları yerine Elâ adlı bir hayâsızın evrâk-ı metrûkesini dile getiren, hem TRT'de çalışıp hem ödül alarak TRT'yi iki kez 12 Mart'a getiren, en kötüsü şimdi; Türk erkekleri arasında, eşeklerle söylemesi ayıp şeyler yapanlar olduğunu yazmaktan hicap duymayan roman yazan kadındı asıl suçlu.
TRT ödüllerinin sorumluları, "suça teşvik"ten yargılanadursunlar, TRT içinde onu asla 12 Mart'a getirmemiş masumlar da vardı.
Genel ahlak ve adaba son derece düşkün, 12 Mart suçlularıyla aynı çatı altında bulunmaktan bedbahtlık duyan ve Türk erkekleri arasında eşeklere, söylemesi ayıp şeyler yapanlar olabileceği iftirasını şiddetle reddedenler. Bunlar, kendilerini ve kurumlarını bu lekeden temizlemeliydiler.
Aklanma çabaları iki koldan yürütüldü: TRT içi - TRT dışı.
Önce bir tamim yayınlandı:
Sayı: 005-7-0/1145
Konu: "Yürümek" adlı roman hakkında
3.5.1971/ ÇOK ACELE
Sevgi Sabuncu'nun yazdığı "Yürümek" adlı roman incelenmiş ve mevcut ahlak kurallarımıza aykırı, bir kamu teşekkülü olan TRT mikrofonlarından yayını uygunsuz görülmüştür.
Her ne şekil ve suretle olursa olsun radyolarımızdan yayınlanmaması hususuna dikkatinizi rica ederim.
Genel Müdür
Dağıtım: Program Etüd ve Planlama D.Bşk.
Ankara Radyosu, İstanbul Radyosu
Genel Müdürlük böyle bir tamim yayınlayarak, zinde çevrelere, Yürümek romanı hakkındaki kişisel düşüncesini açıklamış ve gerçek TRT'nin, romana verilen TRT ödülüyle ilişiği olmadığını kanıtlamış oluyordu. Bu tamimin uygulamada bazı faydaları da oldu, ısrarla "Yürümek" sözcüğünü kullanan bir programcının programı sansür edildi.
Peki, ama romancı ne olacaktı, o elini kolunu sallayarak yeni romanlarını yazacaktı, TRT'yi yeniden 12 Mart'a mı getirecekti? İşte TRT dışı çabalar bundan sonra yoğunlaştı.
Büyük Millet Meclisi'nde TRT bütçesi görüşülürken bu fırsat değerlendirildi. TRT bütçesini eleştirecek değerli milletvekillerine, eleştirilerinin daha bilimsel olması için Yürümek romanı el altından sunuldu. İşte böylece Yürümek romanı TRT bütçe müzakerelerine ışık tutucu belgesel niteliğini kazandı.
Milletvekilleri Yürümek'ten parçalar okuyarak bütçe eleştirilerini belgelediler. Ne boyutlar kazanıverdi romanım, bir sayfası, bütçeler eleştiriyor, memleketi uçuruma getirenlerin iddianamesi oluveriyordu.
Yürümek romanım yayalıktan çoktan kurtulmuştu artık, motorize olmuştu, tank olmuştu, her coğrafyada akıl almaz bir hızla ilerleyen bir tank.
TRT bütçesi gibi önemli bir konuda, birkaç sayfayla yetinmeyecek kadar titiz olan komisyon üyeleri resmî bir yazıyla TRT'ye başvurdular ve kitabın bütün komisyon üyelerine dağıtılmasını istediler.
İç düşmanlarından temizlenmek için, bu önemli belgeyi raportör milletvekillerinin hizmetine sunmuş olan yetkililer, adı geçen romanın TRT yayını olmadığı gibi baştan savucu bir karşılıkta bulunamazlardı. Kitap satın alma komisyonundan karar çıkartıldı ve gerekli sayıda Yürümek romanı yayınevinden satın alındı.
Artık TRT bütçe görüşmeleri selamete çıkmıştı, milletvekillerine, gerekli el kitabı olan Yürümek romanı dağıtılmıştı.
Ah, nasıl bir roman yazmıştım ben? Artık benim hâkimiyetimden çoktan sıyrılmış olan romanım nerelere ışınlamıyordu ki beni? Bütçe müzakerelerine, oradan basına ve teeddübden teeddübe düşen sosyete salonlarına. Yine meclise ve bütçe müzakerelerinin en titiz ve dikkatli üyesi kitabın kapağında önemli bir delil yakaladı: Bir fotoğrafımın negatifinin basılı olduğu kapakta. Ah nasıl söylemeli, nasıl anlatmalı? Çoktan sözümü dinlemez olmuştu romanım, oradan oraya ışınlayıp duruyordu beni. Önce Türkiye radyolarına, sonra Büyük Millet Meclisine, sonra basına ışınlıyordu yüz kızartıcı görüntümü: Nankör roman! Volkanlılarla işbirliği yapıyordu romanım, kapağında bir, bir... erkek cinsiyet organı varmış gibi yapıyordu, titiz milletvekilinin gözüne, böyle bir şey gösteriyordu.
Romanımın kapağında keşfedilen phallus heyecan, tiksinti ve nefret yaratmıştı. Sözü birbirlerinin ağzından alan milletvekilleri, Kosova'dan, Malazgirt'ten, Sakarya'dan ecdatlarının tarihe yazdığı şanlı sayfalardan söz ettiler. Niçin mi? Bu sayfalarla Yürümek romanının bir iki sayfasını ve kapağını kıyaslamak için. Sonra, "karılarından, bacılarından, kızlarından bu romanı nereye saklayacaklarını bilemedikleri" için. Ah, yürümek derken, durmak bilmiyordu hain roman, tekmil bacılara, namuslu ev hanımlarına ve aile kızlarına ışınlıyordu yüz kızartıcı kapağını.
Yapacak bir şey yoktu benim için gerçekten, süklüm püklüm, evden işe - işten eve gitmekten başka, ama kurtulamıyordum romanımdan. Bir akşamüstü, evime doğru, herhangi, asla roman yazmamış bir memure gibi dönerken, bahçe duvarına kümelenmiş kopiller bağırdılar arkamdan...
"Yürümek... Sevgi Sabuncu... Yürümek!"
Yok, yazıldığı gibi değildi bu roman artık, biçim, kılık, kalıp değiştiriyor, her taşın altından çıkıyordu karşıma. Kırk yılın birinde berbere gitsem, manikürcü kız, gözlerini süze süze soruyordu:
"Yürümek romanını siz mi yazdınız abla?"
Sonra hiç roman okumadıklarını pek iyi tahmin edebileceğim kişiler , "Aşk ol, bana romandan vermezsen bozulurum," diye sırnaşıveriyorlardı.
Hiçbir ananın oğluna almayacağı, hiçbir kendini bilen hanımefendinin ahbaplık etmeyeceği, hiçbir ciddi ve güvenilir kurumun iş vermeyeceği, hiçbir bankanın kredi vermeyeceği, hiçbir bonosunun kırılmayacağı, hiçbir nikâha şahit olamayacak, hiçbir senede kefil olamayacak biri kılacaktı romanım beni. Adını Yürümek kor musun; ilerlemenin kurallarından söz eder misin? Al sana akıl almaz bir deli koşturması!
Romanımı, yeteri kadar vatanperver kınadıktan, yeteri kadar aile kadını evine sokmadıktan sonra, köklü tedbirler alınmasına sıra geldi.
O sıralar zaten hep köklü tedbirler alınıyordu, o sıralar zaten hep yuvalar kazınıyor, kökler temizleniyordu.
"Böylece, Sevgi Sabuncu tarafından yazılarak Aralık 1970 tarihinde Sevinç Matbaası'nda bastırılan Yürümek isimli roman kitabının 10. Sulh Ceza Mahkemesi'nin 17/6/1971 tarih, 971 sayılı kararı ile toplattırılmasına karar verildi."
Sevgi Sabuncu, 24/6/1971 tarihinde bir dilekçe ile bu karara itiraz etmek istedi ise de, adliye sarayında itiraz dilekçesini kabul edecek bir merci bulamadı.
Sonunda küf kokan, evrak dolu bir odada, kara kolluklu, yaşlıca bir evrak memuru, hayatta yemiş olduğu sillelerin verdiği umursamazlıkla yüzü kızarmadan dilekçeyi aldı ve okudu. Kafasını çok yaşamış, güngörmüşçesine sakladıktan sonra, indirdiği bir dosyada dilekçenin "ilgisini" buldu. İtiraz dilekçesinin ilgisi, müstehcen sayfası, açılarak öteki sayfaları toptan "zımbalanmış" Yürümek romanıydı.
Evrak memuru, suç delilimi okudu, bana döndü.
"Kızım doğru yazmışsın, ama keşke yazmasaydın, bu adamlar cahildir, anlamazlar."
Sonra karşısına kırk yılın birinde evrak yerine canlı birinin çıkışının verdiği sevecenlikle yardıma karar verdi. Burada kimin kimsen var mı?" "Yok." "İyi öyleyse, bak ben senin ağabeyinim, bu beladan kurtarayım seni."
Büyük şehirde ilaçla uyutularak bekâretini yitirmiş taşralı bir kız görüyordu karşısında, dilekçem elindeydi, ses etmedim. O önde ben arkada koridorlar geçtik, merdivenler indik-çıktık, sonunda bir mahkeme kapısına vardık. Evrak memuru, önce kendi girdi mahkemeye, sonra kapı aralığından sadece kolluklu kolunu uzatarak içeri girmemi işaret elti.
Hemen savundu beni.
"Bu kızcağız, Ankara'da yalnızmış hâkim bey, bu romanı hayalen yazmış, kendi yaşamamış, bu seferlik mazur görün..."
Hâkim başını kaldırmasıyla ve de dilekçede adımı görmesiyle ve de beni görmesiyle "Defol..." diye bağırarak... Adliyeden ışınlanmıştım.
Böylece,
"Türk Ceza Kanunu'nun 427. maddesine muhalefetten sanık Sevgi Soysal hakkında Toplu Basın Asliye Ceza Mahkemesi'nde dava açıldı. İddianameyi tebellüğ ettim. Yukarıda açık kimliği yazılı Sevgi Sabuncu tarafından yazılan Yürümek adlı kitabın 89. sahifesinde başlayıp 91. sahifesinde sona eren ... kısmının TCK 427. maddesine aykırı nitelikte bulunduğu anlaşılmış ve bu kitabın toplattırılmasına Ankara 10. Sulh Ceza Hâkimliğince 17/6/1971 tarihinde 971/56 müteferrik sayıyla karar verilmiş olup hazırlık soruşturması evrakı ilişikte sunulmuştur.
Yazar Sevgi Sabuncu'nun yargılanmasının mahkemenizde yapılarak, hareketine uyan 5680 sayılı kanunun 143 sayılı kanunla muaddel 16/1 ve TCK.nun 427. Maddeleri delaletiyle tck.nun 426. Maddesine göre müsadere ve imhasına karar verilmesi iddia olunur, 17.6.1971.
Cumhuriyet Savcı Yardımcısı
Büyük tirajlı gazetelerde bir manşet:
TRT ödülü alan program uzmanı Sevgi Sabuncu'nun Yürümek adlı romanı, hayvanlarla cinsi münasebeti övücü nitelikte bulunduğu için toplattırıldı.
Hayvanlarla cinsi münasebeti övücü nitelikte... Bozkırlar, Karadeniz, Karadeniz'deki ölü balıklar, Tirebolu miskinliği, karıncalar, Yenişehir çocukları, tavşanlar, kirpiler, tereyağı yemeyen Şenel, asma kökleri, Memet'in erkeklik gururu, fareler, şeytanı mızraklayan Aya Yorgi, sürgünleri kemiren sincaplar, Memet'i kahreden genelev, kemirmekten bıkmayan porsuk, iyi yemek yemesini bilmeyen biriyle yatmayacak kadar iyi terbiye görmüş olan Elâ, aslında insandan korkan kurtlar, Hilton Oteli'nde geçen balayı, bereketli topraklarda serpilen haşhaş tohumu, hastane hademelerinin gözünde bir hiç olan yüz binlerin doğumu, ölümden daha çabuk çoğalan hamam böcekleri, amansız ayrık otları, bir sinek ölür gibi gerçekleşen boşanma, deri değiştiren yılan, Elâ'nın bir türlü patlamayan bombası, Elâ'yla Memet'in sevişmesi, bozuk musluktan akan sular, İmroz, yaşlı Rum'un boğulan keçisi, her şeyden soyutlanması mümkün olmayan mutluluk, tükenmişin üstünde çoğalanlar, geri önen som balığı, nüfus kâğıtlarının, banka ve aile cüzdanlarının yanına bırakılan cümleler, Yürümek, dönüp bakmamak arkaya...
Bunlar, bütün bunlar işte, uzayın belirsiz yerlerine ışınlanmış, terk etmişlerdi romanımı.
"Hayvanlarla cinsi münasebeti övücü nitelikte" kaldım mı şimdi baş başa? (SS/APA/NÖ)