Ancak sınırlı sayıda da olsa dikkate alınması gereken ve belki uygulamaya geçirildiğinde başarıya ulaşması muhtemel kimi görüşler mevcut.
Sorun çok, öneri yok
Bundan tam dört yıl önce Prof. Dr. Uğur Demiray başkanlığında kurulan ve benim de aralarında bulunduğum altı akademisyen 1997-2000 yılları arasında Türkiye Gazeteciler Cemiyeti ve Konrad Adenauer Vakfı'nın ortaklaşa düzenlediği Yerel Basın Eğitim Seminerleri dizisinde yapılan konuşmaları inceleyerek bir raporla özetlemeye çalışmıştı.
Ortaya çıkan sonuçlardan en ilginç olanı, yerel basın çalışanlarının kendi sorunlarının çözümüne ilişkin konulara yüzde 12, yaygın basının sorunlarına ilişkin çözümlere ise yüzde 31 oranında değindikleri şeklindeydi.
Başka bir değişle yerel medya çalışanları, yaygın medyanın nasıl kurtulacağı ya da kurtulamayacağı konusunda daha fazla görüş bildirmişlerdi.
Her ne kadar seminerlerde büyük ölçüde medyanın sorunlarının dile getirilmiş ve toplantılar birer ağlama duvarına dönüşmüşse de, sayısı az da olsa kimi sesler, yerel basının kurtuluşuna yönelik çözüm önerilerinde bulunmuştu.
Bu öneriler arasında, Gazeteciler Cemiyeti'nin merhum eski başkanı Nezih Demirkent'in görüşleri dikkati çekiciydi.
Demirkent'ten "birleşin" çağrısı
Demirkent, teknolojik gelişmeler karşısında yerel gazeteciliğin sonunun gelmediğinin ve gelmeyeceğinin altını çizerek, ülkede demokrasi ve özgürlüğün yerleşmesinde yerel medyanın önemine işaret etmiş ve medya sahiplerine ve çalışanlarına "birleşin" çağrısında bulunmuştu.
Seminerlerde bu çağrıya destek verenler olduğu kadar, duymazdan gelenler de vardı.
Kişilerin ya da küçük şirketlerin sahip olduğu gazete, radyo ya da televizyon kanallarının giderek büyüyen sorunlar karşısında ayakta kalabilmesi zordu ve yapılacak en akıllıca iş belki de birleşmekti.
Yerel gazetelerin en büyük sorunları arasında ekonomik sorunlar geliyordu ve bunu aşmanın yolu da "resmi ilanlara" ya da "hükümet yardımlarına" bel bağlamak olmamalıydı.
Ancak yerel medya sahipleri birleşme konusunda ayak diremekte, her biri küçük kalelerinin kralları olarak kalma eğilimi göstermekteydi.
Nitelikli eleman
Bir başka öneri, yerel medya çalışanlarının eğitim açıklarının hızla kapatılmasıydı. Öncelikle iletişim fakültesi mezunlarının medya kuruluşlarında görev almalarının önü açılmalı, mevcut çalışanlara da uygun formatlarda eğitim olanakları sunulmalıydı.
Hatta uzaktan eğitim yöntemiyle bile eğitim verilmesi düşünülemez miydi? Ancak yerel medya çalışanlarına verilecek eğitim için herhangi bir ücret istenilmemeliydi.
Hatta nitelikli teknik eleman ve habercilere gazetecilerin biraz daha yüksek ücret ödemek gibi bir düşünce de kimsenin aklına gelmiyordu. Az paraya da nitelikli eleman bulunmuyordu.
Devlet yardımı
Sonunda da bütün mesele gelip "devlet yardım etsin" sözünde kilitleniyordu.
"Büyük medya şirketlerine uygulanan yardım ve sübvansiyonlar, yerel medyaya da uygulansın" ya da "ucuz krediler sağlansın" ya da "resmi ilan desteği artırılsın" ya da "daha uygun koşullarda makine alabilmemiz sağlansın" gibi pek çok öneri sıralanıyor, bir tek "devlet bize açıktan para versin" sözü dile getirilmiyordu.
Belki de devlet, hükümet ya da siyasilerin yardımıyla medyanın, toplumsal dengelerde dördüncü gücü oluşturması hayal ediliyordu.
Gözden kaçanlar
Okurun nasıl bir yerel gazete istediği üzerinde durulmuyor, yayınların yerel halktan kopukluğu görülmüyor, yayın içeriklerindeki sorunlar dile getirilmiyor, resmi kurumların bültenleri arasına sıkışan haberciliğin nasıl olur da alternatif habercilik ya da bilgiye dayalı habercilik anlayışına dönüşebileceği tartışılmıyor, birleşmeye yanaşılmıyor, eğitime mesafeli duruluyor, ancak nitelikli ve ucuz eleman bulunursa çalıştırmaktan söz ediliyordu.
Sorunlar, sorunlar, sorunlar konuşuluyor ama çözümler, çözümler, çözümler yarınlara kalıyordu...
Yeni bir yıla daha başlarken hatırlamak ve hatırlatmak istedim... (EY/BA)
* Doç. Dr. Erkan Yüksel Anadolu Üniversitesi İletişim Fakültesi öğretim üyesi