Olduğunuz gibi görünün veya göründüğünüz gibi olun!
Bu söz yargının yargıya tavsiyesi değildir; uyulması gereken etik ilkesidir. Çünkü hakimler ve savcıların “hakîm, fehîm, müstakîm, emîn, mekîn ve metîn” insanlar oldukları söyleniyor. Söz verdiğiniz gibi sözlerinizi tutmak zorundasınız!
İnsan hakları yargıya sinmiş olması gereken insan kokusudur.
Yıllar önce bir gerekçeli karara yazıldığı gibi; insan kokan adalet için gerekçenizle vicdanlara ve insan onuruna seslenebilir misiniz?
Yargıtay web sayfasında yer alan habere göre; “Yargıtay Başkanı Mehmet Akarca, Türkiye Adalet Akademisince düzenlenen 'Akademi Söyleşileri' programı kapsamında 'Yargı Bağımsızlığı ve Yargı Etiği' konulu söyleşide adli yargı hâkim ve savcı adayları ile bir araya” gelmiş. Deneyimlerini aktarmış! (28.12.2023)
Yargı bağımsızlığı ve etik… Aslında sorumluluk gereği yargının her ikisine de çok ihtiyacı var!
Meslektaşlarına mesleki bilgi ve deneyimlerini aktararak tavsiyelerde bulunan Yargıtay Başkanı Akarca konuşmasının sonunda şöyle demiş: “Önünüzdeki dava ve olaya konu tüm hukuki metinleri gözden geçiriniz. İlgili mevzuatın tamamını okuyunuz. Bazen maddenin bir fıkrasını okumak sizi yanıltıcı sonuçlara götürebilir. Çoğu zaman ilgili madde ve fıkraların birbirleriyle doğrudan bağlantıları mevcut olup birlikte değerlendirilerek sonuca varılması gerekebilir. Kararlarınızın kesin olması sizleri keyfiliğe yöneltmesin. “Nasıl olsa temyiz kabiliyeti yok, herkes bu kararı kabul etmek ve uygulamak zorunda.” mantığıyla adaleti tesis etmekten uzaklaşmayınız. Her kararınızda tarafların üstün hak ve yararlarını koruyucu şekilde emek ve çaba sarf etmelisiniz.”
Herkes yanılabilir, Yargıtay ve başkanlar da! Anayasa Mahkemesi de…
Bu konuşma acaba birilerine yanıt mı, yoksa bir yüksek mahkemeye cevap mı?
Anayasa Mahkemesine bıkmadan usanmadan verilen yanıtlardan birisi gibi…Bu görüş üzerine ne demek istediği hakkında yorum mu yapsak? Faydasız ve böyle bir çabanın hiçbir yararı yok!
Yargı bağımsızlığı ve etik hakkındaki deneyim aktarımı bu olmasa gerek!
Yargıtay Başkanının konuşması “etik” olarak tam bir paradoks örneği! Üzücü ve yaralayıcı…
Üstelik başlık olarak yargı bağımsızlığı mı dediniz; geçiniz!
Yargıtay Başkanının hedefinde yine Anayasa Mahkemesi var…Aksini ileri sürebilirsiniz! Ama her fırsatta eleştirmesinin nedeni biliyoruz. Herkes Anayasa Mahkemesi ile Yargıtay arasında yargının tavrını ve aradaki husumeti biliyor…Sağır Sultan duydu!
Yargıtay Anayasaya, kanuna ve etik ilkelere aykırı karar vermiştir. Hatırlarsınız Anayasa Mahkemesi 21.12.2023 tarih ve 2023/99744 sayılı kararında Yargıtayın yaptıklarını tek tek anlattı. Kabahatin büyüğü Yargıtay’da demişti ve nasıl demişti? AYM kararından okuyalım…
“53. Yargıtay 3. Ceza Dairesinin 'Anayasa Mahkemesi kararına uyulmamasına' şeklindeki kararı ise Anayasa ve 6216 sayılı Kanun'a aykırı olduğu gibi 5271 sayılı Kanun'da veya diğer kanunlarda bulunmayan bir karar türüdür. Esasen Anayasa'nın bireysel başvuru hakkını güvence altına alan 148. maddesi ve bireysel başvuru kararları dâhil Anayasa Mahkemesi kararlarının bağlayıcılığını düzenleyen 153. maddesi karşısında böyle bir karar türünün olması da mümkün değildir. Belirtmek gerekir ki bir anayasal kurum olan Yargıtayın yetki ve görevleri Anayasa'nın 154. maddesinin 'Yargıtay, adliye mahkemelerince verilen ve kanunun başka bir adlî yargı merciine bırakmadığı karar ve hükümlerin son inceleme merciidir. Kanunla gösterilen belli davalara da ilk ve son derece mahkemesi olarak bakar.' biçimindeki birinci fıkrasında açıkça gösterilmiştir. Anayasa Mahkemesinin ihlal kararlarından sonra yapılacak yeniden yargılamalarda ise ihlal hangi aşamada gerçekleşirse gerçekleşsin Yargıtay'ın doğrudan görevli olduğuna dair bir kanun hükmü bulunmamaktadır. Bu çerçevede temyiz mercii olan Yargıtay'ın bu incelemeyi yapıp dosyadan el çektikten sonra tekrar aynı dosyada olağan yollarla görev ifa edebilmesi, ancak dosyada yeniden yargılama başlatıldıktan sonra derece mahkemelerince verilen kararın olağan kanun yolları çerçevesinde temyiz edilmesiyle mümkün olabilir. Bunun istisnası Anayasa Mahkemesinin tespit ettiği bir ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için ilgili mahkemenin Yargıtay olduğuna karar vermesidir. Bu durumda 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca ihlal kararı yeniden yargılama yapması için Yargıtaya gönderilir. Eldeki başvuruya konu yargılamada ise Anayasa Mahkemesi, İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesini ilgili mahkeme olarak belirlediği için Yargıtayın 6216 sayılı Kanun kapsamında yeniden yargılama yetki ve görevi bulunmamaktadır.”
Yargıtay Başkanının Anayasa Mahkemesinden zerre kadar hoşlanmadığını, verdiği kararları hiç mi hiç beğenmediğini biliyoruz. Yargıtayın AYM kararlarına karşı tutumu apaçık ortada…
Konuşmasında Yargıtay Başkanı demiş ki: “Gerçekte hâkimin 'hâkim, fehim, müstakim, emin, mekîn ve metin olması gerektiğini öğütleyen Mecelle ne ise 1976 tarihli Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin 'Hâkim; insana, tabiata, gerçeğe, olağana sırt çevirmeden ve katı kalıplar içinde sıkışıp kalmadan uyuşmazlığa insan kokusu taşıyan bir çözüm getirmek zorunluluğundadır.' anlayışındaki ruh hiç değişmemiştir.”
Köprülerin altından çok sular aktı…Bireysel Başvuru ne demektir bilir misiniz? Temel hak ve özgürlükleri ihlal eden devlet dahil hak ihlallerini önlemektir. İnsan kokusunu yargıya taşıyabilmektir…İnsan onur ve vicdanı için yargının zihniyetinin temelini insan hakları yapabilmektir. Yargıyı bağımsız ve tarafsız, insan onurunu baş tacı yapabilmektir. İnsan haklarını hukukun temeli ve üstünlüğü yapabilmektir!
Hukuka inanmayanların, hukukun üstünlüğünü yok sayanların yapabilecekleri değil bütün bunlar! Anayasa ve kanunlara uymayanların, insana ve gerçeklere sırt çevirenlerin hâkim olduğu yargı, insanların vicdanına ve onuruna seslenemiyor. İnsan kokusu sinmemiş yargının bağımsızlığının ve tarafsızlığının olamamasının sorumlusu yargının ta kendisidir!
Yargıtay Mecelle olmadan bir şey yapamıyor…Her şeyde, her yerde Mecelle var!
Hakimlerin/savcıların görevlerini hangi esaslara göre yapmaları gerektiği konusunda mevzuatımızda açık bir düzenleme bulunmamaktadır. Bununla birlikte, bu konudaki en önemli uluslararası metindir.
O halde neden bahsediyoruz?
Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komisyonu’nun 23 Nisan 2003 tarihli oturumunda kabul edilmiş olan Bangalor Yargı Etiği İlkeleri’dir.
(…) bağımsızlıktan bahsedilirken; “hâkim, genelde toplumdan, özelde ise karar vermek zorunda olduğu ihtilafın taraflarından bağımsızdır.” tarafsızlıktan bahsedilirken, “tarafsızlık, yargı görevinin tam ve doğru bir şekilde yerine getirilmesinin esasıdır. (…) doğruluk ve tutarlılıktan bahsedilirken, “Hâkim, mesleki davranış şekli itibarıyla, makul olarak düşünme yeteneği olan bir kişide herhangi bir serzenişe yol açmayacak hal ve tavır içinde olmalıdır. Hâkimin hal ve davranış tarzı, yargının doğruluğuna ve tutarlılığına ilişkin inancı kuvvetlendirici nitelikte olmalıdır. Adaletin gerçek anlamda sağlanması kadar gerçekleştirildiğinin görüntü olarak sağlanması da önemlidir.” dürüstlükten bahsedilirken, “Dürüstlük ve dürüstlüğün görüntü olarak ortaya konuluşu, bir hâkimin tüm etkinliklerini icrada esaslı bir unsurdur. (…) eşitlikten bahsedilirken, “Yargıçlık makamın gerektirdiği performans açısından asil olan; herkesin mahkemeler önünde eşit muameleye tabi tutulmasını sağlamaktır.” ehliyet ve liyakatten bahsedilirken, “Hâkim, yargısal görevlerini layıkıyla yerine getirilmesine uygun düşmeyen davranışlar içerisinde bulunamaz.” denilmek suretiyle bir hâkimin (savcının) uyması gereken etik değerler özü itibarıyla ortaya konulmuştur.(…)
Yargıtay Yargı Etiği İlkeleri, Yargıtay Büyük Genel Kurulu tarafından 8.12.2017 tarihinde oybirliği ile kabul edilmiştir. Yargıtay’ın yazdığına göre bu ilkelerle ilgili metnin “BAŞLANGIÇ” bölümünde; mahkemelerin, anayasal düzeni ve hukukun üstünlüğünü yaşatması için, yetkin, bağımsız ve tarafsız yargının var olması zorunlu görülmektedir.
Çağdaş demokratik toplumda, yargı sistemine ve yargının ahlaki gücü ve dürüstlüğüne halkın güvenmesini son derece önemli gören Yargıtay; hâkimlerin bireysel ve kurumsal olarak, hâkimlik görevini halkın emaneti olarak görmelerini, saygı duymalarını ellerinden gelen en yüksek çabayı göstermelerinin zorunlu olduğu kanaatindedir.
“10 Aralık 1948 tarihinde ilan edilen Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Evrensel Bildirisinde, herkesin anayasa ya da kanunla tanınmış temel haklarını çiğneyen eylemlere karşı yetkili ulusal mahkemeler eliyle etkin bir yargı yoluna başvurmaya ve davasının bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından hakça ve açık olarak görülmesini istemeye hakkı” vardır.
Hatta “Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinde, sözleşmeye taraf Avrupa devletlerinin Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Evrensel Bildirisinde belirtilen insan haklarına ve özellikle temel özgürlüklerin evrensel ve etkin olarak korunmasına derinden bağlı oldukları açıklandıktan sonra, özgürlüklere saygı ve hukukun üstünlüğü konularında ortak bir mirası paylaştıkları kabul edilmek suretiyle adil yargılanma hakkı güvence altına alındığından” Yargıda Şeffaflığa İlişkin İstanbul Bildirgesi, şeffaflık yoluyla hâkimlerin bağlı oldukları etik ilkelerin kamuoyuna en geniş şekilde duyurulması şarttır.
Yargıtay kamuoyuna etik ilkeleri duyurmayı yeterli görmüyor. Bu ilkelerin uygulandığının toplum tarafından bilinebilir ve görünebilir olmasını arıyor. Bütün bunları yapmak, yerine getirmek ve kamuoyuna duyurmak bakımından temel sorumluluk “yargıya” ait! Bağımsızlık ve etik sorumluluğu bir bütün olarak yargının sorumluluğudur.
Bu kadar net olan ilkeler bakımından kuşkusuz Mecelleden yararlanılabilir!
Genel Kurul’da etik ilkeleri acaba nasıl kabul etmişler? Yargıtay’ın Yargı Etiği bakımından “BAŞLANGIÇ” olarak şöyle bir kabulü var:
“Yargı etiğinde yüksek standartların yaşatılması ve yüceltilmesinde temel sorumluluk, kurumsal olarak yargıya ait OLDUĞUNDAN; Birleşmiş Milletler Ekonomik ve Sosyal Konseyi, 27 Temmuz 2006 tarihli ve 2006/23 sayılı kararıyla, yargı mensupları için mesleki ve etik davranış ilkeleri bakımından kurallar geliştirilirken veya gözden geçirilirken, hukuk sistemlerine uygun şekilde, üye devletleri, kendi yargı kurumlarını Bangalor Yargı Etiği İlkeleri’ni dikkate almaya teşvik etmeye ÇAĞIRDIĞINDAN;
Yargıtay Başkanlar Kurulu’nun önerisi üzerine YARGITAY BÜYÜK GENEL KURULU tarafından Yargıtay üyeleri ile tetkik hâkimlerinin etik davranış standartlarını oluşturarak onlara rehberlik sunmak, yasama ve yürütme mensupları ile avukatların ve toplumun yargıyı daha iyi anlamalarına ve yargıya destek olmalarına yardımcı olmak, etik ilkelere uymanın öncelikle hâkimlere düşen asli bir sorumluluk olduğu gerçeğini göz ardı etmeden hâkimler üzerinde bağlayıcı mesleki davranış kurallarını tamamlamak amacıyla, Bangalor Yargı Etiği İlkeleri ve Yorumu göz önünde tutularak, işbu Etik İlkeler KABUL EDİLMİŞTİR”
Yargıtay önce bu ilkeleri içine sindirmelidir. Önce kendisi kendi koyduğu etik ilkelere uygun davranmalıdır. Gün ışığında yargıyı yönetmelidir. Hesap verebilirlik yargıda başlar.
Yargıtayın Anayasaya aykırı davranarak Anayasa çalışmalarına katkıda bulunacağını söylemesi, Anayasa Mahkemesi üyeleri hakkında suç duyurusunda bulunması, görev ve yetkisi olmadığı halde Anayasa Mahkemesi kararını yorumlamak, eleştirmek ve karar vermek suretiyle yetkisiz davranarak AYM kararları bakımından son yaptıkları Yargıtay’ın etik ilkelerine tam tamına aykırılıktır.
Hatırlatırız… Yargıtay Ceza Genel Kurul kararı belki işe yarayabilir: “…yargı mensupları, bağımsızlık, tarafsızlık, tutarlılık, dürüstlük, eşitlik, ehliyet ve liyakat koşullarına sahip olmalıdırlar. Hâkim ve Cumhuriyet Savcıları kendilerine verilen görev ve tanınan yetkileri, ulusal hukuk normları ile evrensel anlamda kendilerini bağladığından kuşku bulunmayan 'Bangalor Yargı Etiği İlkeleri' ve 'Savcılar İçin Etik ve Davranış Biçimlerine İlişkin Avrupa Esasları', 'Budapeşte İlkeleri' kurallarına tabi olarak yerine getirmelidirler. Hâkim ve Savcıların hukuka veya etik kurallara aykırı davranışlarının, kişilerin mağduriyetine yol açması veya kanunun zararına neden olması (…) görevi kötüye kullanma suçunu oluşturur.”
Birkaç örnek verelim…Çok eskilerden 1957 ve 1959’lu yıllardan… Ama hala kullanılıyor. Esas 2017/1013 Karar 2019/1180 sayılı ve 14.11.2019 tarihli YARGITAY HUKUK GENEL KURULU kararında geçen bazı “hâkim” tarifleri belki hakimlerin belki yüksek dereceli hakimler tarafından dikkate alınabilir…
YHGK kararında diyor ki; “ Hâkimin hem söz hem de öze göre kanunu uygulaması gerektiği 04.02.1959 tarihli ve 1957/14 E. 1959/6 K. sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında, “…Kanun hükümlerinin, sadece kanunun lâfzına göre değil, fakat hem lâfzına hem de ruhuna göre tefsir edilmesi ve kanunun yalnız lâfzına dayanılarak hükümlerin konuluş maksatlarına aykırı neticelere varılmasına meydan bırakılmaması, bugünkü hukuk ilminin ve tatbikatının ana kaidelerindendir…” ifadeleriyle açıklanmışken, kanunun sözünden çıkan anlama göre uygulanmasının kanunun amacına aykırılık teşkil edeceği durumlarda ise ruhundan çıkan manaya göre hüküm verilmesi gerektiği ise 27.03.1957 tarihli ve 1957/1 E., 1957/3 K. sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında, “…Kanun hükmünün manasını tayin etmekte ilk esas, metnin meydana geldiği sözlerden çıkan manadır ve ancak bu şekilde metne verilmesi gereken mana, hükmün kanuna konulmasıyla güdülen gayeye aykırı neticeler doğuracak olduğu takdirde, lâfızdan çıkan mana yerine, kanunun ruhundan çıkan manaya göre hüküm verilmesi gerekir ki, bu durum, Medeni Kanunun birinci maddesinde kabul edilen kanunun lâfziyle ve ruhiyle temas ettiği bütün meselelere tatbik olunacağı kaidesinin neticelerindendir…” şeklinde açıklanmıştır.
Yargıtay Başkanının konuşmasında söylediği gibi ve yoksulluk nafakasının tartışıldığı 14.11.2019 tarihli Yargıtay Hukuk Genel Kurulu kararında da geçen Yargıtay 1. Hukuk Dairesi’nin 31.12.1976 tarihli ve 1976/9370 E.-13138 K. sayılı bu kararına atıf yapan Anayasa Mahkemesi kararı da var. Anayasa Mahkemesinin 25/12/2019 tarihli kararında hâkim Selahaddin MENTEŞ Karşı Oy yazısında bu karara atıf yapıyor.
Geçtiğimiz yıl ve yıllardır yargıda ders alınacak hukuki utançlar yaşanmıştır. Yargı yakın geçmişimizin bir tuhaf utanç hikayesidir Adaletten, hukuktan, vicdanlardan utanç duymamak için var olan utanma duygusu, çağlar boyunca her zaman ve mekânda yitirilmemesi gereken en insani duygu olmuştur. Asıl bu duygu insan kokusudur; yaratabilene…
Ama "hukuk" devleti adıyla uyguladığınız hukuk; farklı mekânlarda, farklı zamanlarda insanlara farklı uygulanan hukuksa eğer; "hukuk" yoktur ve "hukuk devletini" yaşamıyoruz demektir. Böyle bir "hukuk" devletinde insan onuru ve vicdanı yerini utanca bırakmıştır.
2024 yılının ilk günü Yargı Etiği Bildirgesinin 4. Bölümünde yer alan kurala gelelim. İster terbiye ister ahlak isterseniz etik deyin ve ne derseniz deyin…
Hakimler ve savcılar “dürüst ve tutarlıdırlar”. “Özü sözü bir kişilikleriyle oldukları gibi görünür ve göründükleri gibi olurlar”.
Hakimler ve Savcılar Yargı Etiği Bildirgesinde onurları ve vicdanları üzerine söz verdiler:
“Hâkimler ve savcılar, görevlerini yerine getirirken adaletin en hassas ve doğru şekilde dağıtıldığından emin olan, meslekî sorumluluk içinde davranan, bütün işlemleri ile karar ve davranışlarında insan ve toplum hayatına tesir edeceklerinin ve toplum nezdindeki saygınlıklarının korunmasının Türk yargısının itibarını da yükselteceğinin bilincinde olan ‘hakîm, fehîm, müstakîm, emîn, mekîn ve metîn’ insanlardır. Anayasa ve kanunlardan aldıkları yetki çerçevesinde, hür vicdanları ile evrensel değerleri şiar edinerek bağımsız ve tarafsız olarak görevlerini yürütürler. Bu bildirgede belirtilen etik ilkeleri içtenlikle benimser gerek meslekî gerekse sosyal hayatlarında bu ilkeler doğrultusunda davranmaya onurları ve vicdanları üzerine söz verirler.”
Gün ışığında etik ilkelere sahip bir yargı için bağımsızlık ve tarafsızlık ve insan hakları yargının kendisi tarafından ne kadar isteniyorsa; işte o kadar, yargıda şeffaflık, hesap verebilirlik adalet ve vicdan ve insan onurunun korunması sağlanabilir demektir.
Madem ki; ‘hakîm, fehîm, müstakîm, emîn, mekîn ve metîn’ insanlar olduğunuz söyleniyor ve yazılıyor; o zaman onurları ve vicdanları üzerine söz verenlere sadece bir tavsiyedir: Olduğunuz gibi görünün ve göründüğünüz gibi olun! (Fİ/TY)
Dipnot:
[1] https://www.hsk.gov.tr/yargi-etigi.
[2] Yargıtay Ceza Genel Kurulu kararı: Esas: 2007/5-83 Karar: 2007/244 Tarihi: 20.11.2007.
[3] YCGK. 20.11.2007 T. 5-83/244 E/K.
[4] AYM Esas Sayısı : 2019/34, Karar Sayısı: 2019/97 25.12.2019 Tarih (R.G. 11 Şubat 2020 – 31036)