Evvelki aylarda kişisel twitter hesabımdan bir soru sordum, “Antisemit (Yahudi düşmanı) olduğunuzu düşünüyor musunuz?” diye. Ankete katılan kısıtlı bir takipçi de “Yüzde 100 Hayır” dedi.
Oysa aynı anketin altında “Herhangi bir tartışmada sevmediğiniz, beğenmediğiniz birini Yahudi olmakla itham ettiniz mi?” sorusuna yüzde 5 ‘evet’, yüzde 95 ‘hayır’ cevabı verdi.
“Yahudileri kendinize tehdit olarak algılıyor musunuz?” sorusuna; yüzde 19 ‘evet’, yüzde 81 ‘hayır’ cevabını verdi.
“Yahudilerin gizli emelleri olduğuna inanıyor musun?” sorusuna yüzde 40 ‘kesinlikle doğru’, yüzde 45 ‘kesinlikle saçma’, yüzde 15 ise ‘kararsızım’ cevabını verdi. Bunlar benim kişisel anketlerim…
Ek olarak Türk Musevi Cemaati’nin, "Farklı Kimliklere ve Yahudiliğe Bakış Araştırması" çalışmasında; “Çevresinde aşağıdakiler var mı?” sorusunda yüzde 7 arkadaş çevresinde, yüzde 3 ise tanıdık olarak Yahudi olduğunu belirtmiş.
‘Farklı Kimlikler Hakkında Bilgi Sahipliği’ kısmında yüzde 13 Yahudiler hakkında bir bilgisi olduğunu açıklamış. ‘Komşu Olarak İstenmeyenler’ sorusuna ise yüzde 42 “Türk vatandaşı Yahudi azınlığa mensup bir aileyi istemezdim” diye cevaplamış.
“Gayrimüslimlerin devlet, MİT, yargı, emniyet ve ordu birimlerinde görev almasından rahatsız mısınız?” sorusuna ‘evet’ cevabı verenlerin oranları sırasıyla; yüzde 57, yüzde 55, yüzde 55 yüzde 55 olmuş.
“Sağlık hizmetleri arasında yer almasından rahatsız mısınız?” sorusuna; yüzde 44 ‘evet’ cevabını vermiş. “İsrail politikalarından dünyadaki tüm Yahudiler mi sorumludur?” sorusuna; yüzde 20 ‘evet’, “Türkiye’deki tüm Yahudiler sorumlu mudur?” sorusuna ise; yüzde 14 ‘evet’ cevabını vermiş.
Buradan çıkan sonuç şöyle özetlenebilir: Yekten “Sen Yahudi düşmanı (antisemit) mısın” diye sorduğumuzda kimse “evet ben Yahudi düşmanıyım” demiyor. En azından bizim anketlerde çıkmıyor.
Ancak dolaylı olarak sorduğunuzda herkesin eteğindeki taşlar dökülüyor. Yahudilere yapılan herhangi bir haksızlığa karşı çıktığınızda hemen dönüp dolaşıp ‘Filistin Sorunu’ önünüze getiriliyor, profiline hem Osmanlı hem de Osmanlı’ya isyan eden Hüseyin Şerif’in çizdiği Filistin Bayrağı koyanlar tarafından.
Nazizm, Wagner’in ulusallaşma akımını başlatması sonrası doğar bir bakıma… Wagner, Almanlara ‘bir kök yaratmak’ için Ulusal Operayı yaratmaya çalışmış, ‘ulusallaşma’ çığrından çıkmış, sanatta bir moda halinde gelmiş ve peşi sıra Alman geçmişinden yola çıkarılan eserler icra edilmeye başlanmıştı.
Wagner’in pro-antisemit görüşlerini ve daha sonra Hitler’in Nazizm’i üzerine kuracağı ‘ari (saf) ırk’ söylemlerini de üzerine katarsak çığrından çıkmanın boyutunu daha iyi anlamış oluruz. İşte bu ‘ulusal benlik kazanımı’ sorununu iyi okuyan Nazi ideolojistleri ilk parti olan NSDAP (Alman İşçi Partisini) bu temeller üzerine kurmuş ve o dönem halkın büyük beğenisini kazanmıştı.
NSDAP, kısa süre sonra Nazi (Nasyonal Sosyalist / Ulusal Sosyalizm) adıyla değişecek ve Almanya’da büyük kitleler tarafından desteklenecekti. Filmin sonuna gelindiğinde altı milyondan fazla Yahudi, sırf Yahudi oldukları için öldürülmüştü.
Kapısında ‘Arbeit Macht Frei’, yani; ‘Çalışmak Özgürlük Getirir’ yazan Auschwitz Ölüm Kampı Müzesini gezdiğimde sanırım akıl sağlığımı yitiriyordum. Benim gibi bu tarihler üzerine ne bulduysa izlemeye, okumaya çalışan birinin dahi ‘içeridekilere’ verilen zehirli gaz ile duvarda bırakılan tırnak izlerini görünce kendini kaybetmesi içten bile değildi.
Almanya’da toplama kamplarını gezmek zorunludur. İlkokulda başlatırlar. İnsanın görmediği müddetçe çok da etkilenmediğini kendimden deneyimleyerek gözlemiştim. Görmek her an böyle bir manyaklığa ortak olacağını bilmek toplumun ruh sağlığı açısından önemli. Biz unutan bir milletiz. Unutmayı “kol kırılır, yen içinde kalır” demeyi çok seviyoruz.
Almanya’da ya da Nazilerin ayak bastığı hemen her yerde, sokakta yürürken bir Soykırım anıtı ile karşılaşırsınız. Olmadı yolda yürürken üzerinde Yahudi Yıldızı denilen Magen David’in olduğu pirinç kaldırım taşları karşılar sizi. Silinmediyse yazıyı okursunuz. Oradan götürülen Yahudileri anlatır her pirinç taş. Almanlar yolda bunları görerek yaşarlar.
Yine İftira ve İnkârla Mücadele Birliği'nin (ADL) yaptığı dünyadaki en antisemit ülkeler sıralamasında Türkiye ne yazık ki birinciliği, (2014’te yüzde 69, 2015’te yüzde 71) İsrail’i ‘büyük şeytan’ olarak tanımlayan İran’a (2014’te yüzde 56, 2015’te yüzde 60) bile kaptırmıyor.
Yahudilerin yaşadığı Holokost gibi dünyanın en trajik ve bir o kadar akıl sağlığını kaybettirecek katliamında ölenlere, hasbelkader kurtulanları hiç saygı duymadan, öylece tüketiveriyor gündelik yaşamda bu terimleri.
Metrobüs, otobüs, metro vb. toplu taşıma aracında, içeride yer olmadığında yapıştırıyor sosyal medyadan ‘gaz odası’ lafını. Hiç aklına gelmiyor Auschwitz Ölüm Kampının gaz odalarının duvarlarında bırakılan tırnak izleri.
Yahut ‘köpek toplama alanlarının’ üstüne Treblinka Toplama Kampından bir fotoğraf paylaşıp üstüne de hiç utanmadan, sıkılmadan ‘Toplama Kampı’ diye paylaşabiliyor. Bilmiyor, fark etmiyor sırf Yahudi olduğu için toplama kampında tutulan çocukları, yaşlıları. Onların atış talimi olarak kullanan Nazi yahut SS subaylarını…
Hiç birisi olmazsa; birisi azıcık canını sıktı mı “Hitler zulmü?” diye çıkışıyor. Fark etmiyor ki herkesi “Hitler’e indirgemek” aslında Hitler’i normalleştiren bir durum yaratıyor. Hiç hayatında toplama kampı gezip görmediğinden de “Hitler zulmünün” ne olduğunu da ne olmadığını da bilmiyor.
Başa çıkamadığı her sözün ardından ‘Soykırım’ sözünü yapıştıranlar, Ebensee Toplama Kampında insanları kobay olarak kullanan ‘bilim insanlarından’ habersiz kuruveriyorlar cümlelerini gelişi güzel.
İşte tüm bunların altında gizli/açık Yahudi aleyhtarlığı yatıyor. Çünkü ona göre Yahudi’nin çektiği acının ‘acı değeri’ önemli ama “o acıyı çekme sebebinin Yahudi olması” onun için önemli değil.
Bi’tabii ki Nazi Almanya’sı yalnızca ‘Yahudilere (Sarı Yıldız)’ işkence yapmadı. Komünistler (Kırmızı Yıldız), eşcinseller (Pembe Yıldız), engelliler ve Çingeneler (Siyah Yıldız), Polonyalılar (P), Sovyet tutsaklar (S).
Nazi ideogramı “Alman olmayan kim varsa” onu kapsıyordu. Tabii ki sadece Alman olması da yetmiyor; “ırkını, milletini satmamış olması” da gerekiyordu. Halka teşhir edilen bir Alman’ın yaftasında şöyle yazıyordu: “Ben bir Polonyalıyla birlikte oldum ve Ari Irkını lekeledim.”
Bu yazıyı tamamladığım sırada öğreniyorum ki; Makedonya’nın İştip, Makedoncası Ştip şehrinden 1694’te İstanbul’a gelen Yahudilerin kurduğu ve ne yazık ki 65 yıldır kapalı olan, önceki günlerde dualarla yeniden açılan İstipol Sinagogu’nun duvarına yazılar yazılıyor İstipol sözcüğünde bile ‘İstanbul’ geçtiğini bilmeyen densizler tarafından. (MÇ/NV)
Bu yazı Şalom gazetesinin internet sayfasında 20 Ocak'ta yayınlandı.