Bir haftadır bununla yatıp kalktığımız için ayrıntı artık insanın içini bayabilir ama benim onca yıllık magazin takipçiliğimin en tuhaf olaylarından biriydi. Tarabya'da bir çay bahçesinde, arabanın içinde çay içerken ve de öpüşürken "sayın muhbir vatandaş"a yakalanmıştı Sanem Çelik.
Baştan belirteyim benim kafamı karıştıran Sanem Çelik'in evli biriyle birlikte olması değil. Sabancı'nın eşinin televizyonlara çıkması canımı sıktı, "o cip benim beyaz atlı prensimdi, ben o cipte çok çay içtim" diye ağlaması algımı zorladı ama delirmeme neden olan söz konusu "baskını" yapan "Pazar Keyfi-Uçan Kuş" ekibinin haberden nasıl haberdar olduklarını anlatmalarıydı.
"Çay bahçesinde oturan vatandaşlar gördükleri manzara karşısında çok rahatsız olmuşlar, hemen bizi aradılar."
Ne saflık!
Bendeniz gayet safiyane bir magazin seyircisi olduğum için ilk önce bunun gerçekten olmuş olabileceğine inandım. Yani bir takım "sayın muhbir vatandaşlar" işi gücü bırakıp "utanç verici bir halde" gördükleri bir "ünlü"yü bir magazin programına jurnalleyebiliyorlardı.
Sonradan fark ettim işin abukluğunu, sayın muhbir vatandaşın telefon defterinde ne işi vardı Uçankuş'un telefonunun? Anlaşıldı ki aslen "ihbar" başka bir yerden gelmişti ama Uçankuş söz konusu kaynağı açıklamamak için saçma sapan bir durum yaratmıştı.
Yarattığı durumun gerçeklikten kopukluğunu fark etmiş olacaklar ki önceki gece canlandırma bile yaptılar safiyane magazin izleyicisi inansın diye söylenene.
Haberin verilişi ve ortaya çıkışı bir tuhaftı elbette ama sonradan olanlar saçma bir ülkede saçma bir şekilde yaşadığımızı kanıtladı bir kez daha.
Çelik her akşam çocuklarına ağlamıyor muydu?
Sanem Çelik, Aliye dizisinde malum, "çocuklarına kavuşmaya çalışan aldatılmış bir kadını" oynuyor. Oyunculuk geçmişinde ise Kara Melek adlı benim hiç izlemediğim ancak isminden anladığım kadarıyla "kötü kadını" canlandırdığı başka bir başrol daha var.
Zaten kendilerini televizyon dünyasının şöhret pastasına krema eden de bu rol olmuş zamanında. Şimdi sevgili medyamız evli bir erkekle "yakalandığı" için "yuva yıkanın yuvası olmaz, nayır nolamaz Nalan bunu bana nasıl yaparsın" edasıyla saldırdığı Çelik'in aslında Aliye değil, Kara Melek olduğunu kanıtlama telaşına düşmüş durumda.
Yani her zaman olduğu gibi gerçekle sanalı birbirine karıştırdık memleketçe... Sanem Çelik'in akşamları evine gidip çocukları için ağladığını sandığımız için kendisini bir akşam vakti bir erkekle görünce şaşırdık elbette.
Yeni "Aliye"
Bu sefer Aliye'nin yönetmeni Kudret Sabancı'nın eşi Esra Akkaya'yı Aliye ilan ettik. Böylece, Sanem Çelik "evlilik bozan, yuva yıkan kara melek" olarak arzı endam etti.
Bütün bunlar olurken hiç konuşmadı Çelik. Doğru olanı yaptı kanaatimce. Sabancı ise bir sonraki gün ATV ana haberde aldı soluğu. Muhtemelen "yüksek rating-sağlam gelir" formasyonlu dizinin geleceği açısından böyle bir "habere çık, diziyi kurtar" formasyonu uygun görülmüştü ama sonuçta ekrana çıkıp kendini toparlamaya ve temize çekmeye kalkan Sabancı zaten baştan beri "kötü adam" değildi.
Suçlu herkes için (yoksa medya için mi?) Sanem Çelik'ti, "evli erkeği ayartmıştı". Bulunmaz nimet "yasak aşk" hikayesinin konuşmayan kahramanı konuşmadıkça üzerine yapıştırılanları da kabul etmiş oldu, dedim ya memleket saçma diye...
Altuğ, Göğen, Taş!
Bu mevzu daha uzar, zira bu ülke sınırları dahilinde televizyon yayınları başladığı ilk günlerden bu yana izlediğini gerçek sanıyor sanki.
Sanem Çelik, "Aliye", kocasından ayrılıp başka biriyle birlikte olmaya başlayan Pınar Altuğ , "Meltem" olarak sunulduğu için başına gelmedik kalmadı, sonunda işini kaybetti.
Daha da uzaklara gidelim, biz "tecavüzcü" rolleriyle üne kavuşan Coşkun Göğen'i yollarda paralamaya kalkanlar oldu. Türk sinemasının gelmiş geçmiş en şahane karakter oyuncularından Erol Taş'a kızan ya da yolda küfredenler de oldu.
Tabii, esas olarak medya "yuva yıkan kötü kadınlar" yaratıyor, giyotin sehpasına götürüyor. Bu durumda erkekler ise zaten her koşulda "aklına girilen" ya da "ayartılandır"...
Sadece üç kişiyi ilgilendirmiyor mu?
Demem o ki, bu medya kadınlara Sanem Çelik şahsında şahane bir 8 Mart hediyesi verdi..
Kudret Sabancı/ Esra Akkaya/ Sanem Çelik üçlüsünün yaşadığı kimi ilgilendiriyor? Bir anda kamera ışıklarıyla taa ortasına dalınan bir özel hayat, kendini saklamak zorunda kalan bir ünlü kadın, taa objektifin ortasına bakan bir ünlü ama ünsüz adam, Fransa'da tatilde olan, her şeyi telefonla öğrenen bir oyuncu kadın/eş... Sahiden korkunç!
Ama bildiğim bir şey var ki söz konusu durum sadece tarafları ilgilendiriyor. Medyaya ne? Yani bir şekilde başına böyle bir şey gelirse birilerinin gidilmesi gereken yer en fazla mahkeme olmalı, "beyaz cipli prensimdi o benim" diye ağlayacağınız magazin programları değil.
Nasıl bir nefret, nasıl bir öç hissi?
Sanem Çelik bu sanal dünyadan kendini sıyırmaya çalışıyor belli ki beş gündür. Sabancı'nın karısı Esra Akkaya ise kendine tek çözüm olarak bu sanal dünyayı bulmuş, konuşuyor da, konuşuyor. Doğrusu, sonunda konuşturuldu demek gerekiyor.
Kudret Sabancı ise kendisini bir anda şöhretli ve hatta yakışıklı adam sınıfına sokan (Seda Sayan kendisini güzel adam, hoş adam ilan etti canlı yayında) söz konusu hikayenin neresinden zararsız yırtarım diye bakıyor belli ki.
Ama benim en çok canımı yakan hala o yasama, yürütme, yargı rolündeki magazincilerin "Aliye Kara Melek oldu" nidalarıyla kendini torpidoyla koltuk arasında sıkıştıran Sanem Çelik'in görüntülerini yayınlamaları.
Nasıl bir nefrettir, nasıl bir öç hissidir, Çelik kendilerine ne etmiştir bilmiyorum ama böyle yayınların sadece" namus" ve "aldatma" konuları üzerinden olmayacağını bilecek kadar saflıktan uzağım.
Hoş, "namus" ve "aldatmanın kitabı"nı yazmakta magazincilerin üstüne kimseyi tanımadığı da biliyorum. (ÇM/BA)