Geviş getiren hayvanlar ve insanlar gıda için birbiriyle rekabet etmemeli. Fakat daha fazla et üretmek için hayvanları besleyecek tahıla ihtiyaç var. Bunu kendimiz yetiştiremiyorsak da bir yerlerden ithal etmemiz gerekecek.
Ot, silaj ve saman düşük enerjiye sahip olduğundan hayvanlardan daha fazla verim alabilmek için onları daha konsantre gıdalarla beslemeliyiz; yani soya, mısır ve diğer tahıllarla. Bu gıdalar döl verimliliğini ve büyümeyi artıracak, hayvanların kaslarını geliştirecek ve süt verimini patlatacak proteinler içeriyor. Fakat lif açısından fakirler ve hayvanların bağırsaklarında daha fazla asit üretimine yol açıyorlar. Bu açığı kapatmak içinse yemlere katkı maddeleri ekleniyor.
Peki, fabrika hayvanları ne yiyip ne içer? Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) sığır yeminin en fazla %20 ila %30 arasında konsantre yem içerebileceğini söylüyor. Domuzlara verilen yem ise domuzun yaşına bağlı olarak %6 ila %25 oranında soya içerebilir.
Fakat ortalamada yetiştirilen tüm hayvan türlerinde yemin sadece %40'ı yeşil ot, kuru kaba yem ya da mısır kullanılarak hazırlanan silajdan oluşuyor. Avrupa, ABD ve Latin Amerika'nın diğer bölgelerinde ve hatta Mısır gibi ülkelerde bile sığırlar artık sadece yeşil otla beslenmiyor. Aynı zamanda mısır, buğday ve soya fasulyesi de tüketiyorlar.
Bunları doğrudan insanlara gıda olarak sunmak çok daha etkili olurdu. Ancak bölgeden bölgeye büyük farklılıklar olsa da, dünya çapında üretilen arpa, çavdar, darı, yulaf ve mısırın %57'si yem olarak hayvanlara veriliyor.
Ciddi miktarda mısırın etanol yapımına ayrıldığı ABD'de bile üretilen mısırın %44'ü yemlikleri boyluyor. AB'de buğdayın %45'i bu şekilde kullanılıyor. Afrika'da, özellikle de açlık riskinin en yüksek olduğu Sahra'nın güneyinde ise bu rakamlar akla hayale sığmayacak biçimde. Orada hasat edilen tahılların %80'ini insanlar tüketirken hayvanlar da otlaklarda ne bulurlarsa onu yiyor.
Küresel ölçekte her yıl üretilen buğday, arpa, yulaf ve mısırın %40'tan fazlası hayvan yemine gidiyor. Bu da yaklaşık 800 milyon ton ediyor. Buna çoğunlukla soya olmak üzere 250 milyon da yağlı tohum ekleyin. Birçok bölgede bunlar, dev mono-kültür plantasyonlarda yetiştirilip dünya çapında ihraç ediliyor.
Aslında soya fasulyesi yerine yonca ve bezelye gibi yerli baklagiller kullanılabilir. Hem de bu bitkiler havadaki azotu bağlayarak bu değerli besin maddesini toprağa kazandırır. Fakat bu ekinler AB'deki hayvan yemlerinde kullanılan proteinin sadece %20'sini oluşturuyor.
Ekili arazinin üçte biri hayvan yemine gidiyor
Özetle, dünyada ekilen 14 milyar hektar arazinin üçte biri hayvan yemi yetiştirmek için kullanılıyor. Yine yem olarak kullanılan saman ya da yağlı tohum kabukları gibi yan ürünleri de sayarsak ekili alanların dörtte üçünün öyle ya da böyle hayvan yemi için kullanıldığını görebiliriz. Birleşmiş Milletler'in tarımsal kalkınma üzerine yaptığı kapsamlı bir araştırmaya göre ise tarımsal arazinin yüzde %70'inin hayvancılık sektörü için kullanıldığı tahmin ediliyor.
Yem üretimi işi hayvan yetiştirme işinden ayrılmış durumda. Yemlik bitkiler hayvanlara ulaşabilmek için artık uzak mesafelere ve genellikle okyanus aşırı ülkelere gönderiliyor. Bunun bazı sonuçları var: Hayvan yetiştiricilerinin çoğu hayvan dışkısını yakın bir yerde güvenli ve doğa dostu yollarla bertaraf edemiyor. Bunların gübre olarak tarlalara serpilebilmesi için gemilerle uzaklara gönderilmesi gerekiyor. Bir yandan da yem üreten çiftçiler verim alabilmek için yüksek oranda kimyasal gübre kullanmak zorunda kalıyor.
Topraklarda verimlilik düşüyor
Buna ek olarak, bazı yerlerde tahıl rekoltelerinde yaşanan artış durdu. Minnesota Üniversitesi tarafından yapılan bir araştırmaya göre ekim alanlarının dörtte bir ila üçte birlik kısmında verimlilik yerinde sayıyor. Verim artışının son bulduğu bölgeler arasında Avustralya, Arjantin, Guatemala, Fas, Kenya ile ABD'nin Teksas ve Arkansa eyaletleri var.
İngiltere'de 20 yıl önce en yüksek verimin alındığı bölgelerde verimlilik düşüşe geçti. Küresel ölçekte durağan verimlilik toplam kalorinin üçte ikisini üreten dört temel tahıl maddesini etkiliyor; mısır, pirinç, buğday ve soya fasulyesi. Bu dört üründen elde edilen mahsuller yılda sadece %0.9 ila %1.6 oranında artıyor.
Minnesota araştırmasını hazırlayanlar bunun, hayvan yemi ve biyoyakıt ürünleri yetiştirmeye odaklanılmasından kaynaklandığını düşünüyor. Halihazırda ekilebilir arazilerin daha verimli kullanımı ve küresel çapta daha etkin şekilde idare edilmesi bu soruna çözüm olabilir. Fakat ekilen arazi miktarını daha da genişletmenin biyoçeşitlilik kaybı ve daha fazla karbon salımı gibi ciddi çevresel maliyetleri olacak. Çalışmayı hazırlayan ekipten Deepak Ray'in başka bir önerisi daha var: "Belki de ağırlıklı olarak bitkisel bazlı beslenme biçimlerine geçmek gibi radikal önlemleri tartışmaya açmalıyız." (SB/NV)
* Bu yazı Heinrich Böll Stiftung'un hazırladığı Et Atlası'ndan alındı.