Bu erkek kalabalığı ne bekliyor?
Sirkeci tren garının yanındaki parkta, günün hangi saati geçseniz, yüzlerce erkek ayakta bir ileri, bir geri yürüyor.
Kalabalığı görenler merakla bakıyor: "İşçiler eylem mi yapıyor, bir olay mı olmuş?"
Hayır. Parkta bekleyenler serbest kamyon şoförleri, "ayakçı" da deniyor onlara..
Türkiye'nin her yerinden gelen bu şoförler herhangi bir firmaya bağlı değil, kendi kamyonlarıyla, kendi hesaplarına çalışıyorlar.
Memleketlerinden yükleri alıp İstanbul'a taşıyorlar. Sonra da "Kamyoncular Borsası" denen Sirkeci'deki parkta, memleketlerine geri dönerken taşıyacak yük arıyorlar. Her şeyi taşıyorlar; kaldırım taşı, pamuk, balık.
Dört yıl öncesine kadar garın yanındaki bir depoda toplanıyorlarmış. Depoyu işleten kiracı çıkınca sokakta kalmış ve parkı kendilerine mesken tutmuşlar. Belediye'den karışan yok.
Yağmur, çamur, güneş demeden ayakta bekleyen kamyoncular, sabah 7'de gelip, akşam 4'e kadar iş bekliyor.
Bir şoför, "İleri, geri günde, 10 kilometre yürüyoruz, yanında çay, sigara" diyor. İş beş dakika sonra da, bir hafta sonra da çıkabilir; tamamen serbest piyasa koşulları işliyor, rekabet had safhada. İş çıkmazsa "yollardaki evleri" kamyonlarına uyumaya gidiyorlar.
Kamyoncuların en büyük rakibi, sayıları son yıllarda artan lojistik firmaları.
Söylediklerine göre, firmalar ikiye götürüyosa, onlar bir buçuğa...
Bir de 2006'dan beri bireysel kamyoncuların almak zorunda olduğu K1 belgesi var; her yıl yaklaşık iki bin lira ödüyorlar.
Ama asıl rekabet kendi aralarında. Mesela bir nakliyeci geliyor, gıda malzemesini Ordu'ya götürtecek. Ortalama fiyat bin lira, üç tane Ordulu aynı anda bekliyor. Birinden biri fiyatı düşürmek zorunda; yani ihtiyacı en çok olan.
Çünkü bazısı günlerdir bekliyor, geçen her gün masraf demek. Yemesi var, içmesi var; kamyonun garaj parası; aileden uzak kalmak da cabası.
Hal böyle olunca, evine bir an önce dönmek isteyen, paraya en çok sıkışan en düşük fiyatı veriyor.
İşte kamyoncuların en çok yakındığı şey fiyatların rekabet nedeniyle düşük olması. Mazotun litresi dört lira, araba lastiği bin beş yüz lira, masrafları da ekleyince şoförler, kendilerine bir şey kalmadığından yakınıyor. Bir de sahte mazotun haksız rekabete yol açtığını söylüyorlar; ayrıca alev alma riski var, çok tehlikeli.
Aralarındaki rekabet "Sen yakında tır alırsın hiç konuşma" şeklinde şakalaşmalara neden oluyor; tır, sınıf atlamak demek.
Kayıtlı oldukları Şoförler Federasyonu'nun kendilerine sahip çıkmadıklarını da söylüyorlar. Başka da bir örgütlülükleri yok zaten. İçlerinden biri, "Türkiye'nin dört bir yanından insanlar bir gelip, bir gidiyor, nasıl bir araya gelip de örgütlensinler" diyor.
En önemli talepleri, fiyatların kontrol altına alınması, gün içindeki altı saatlik sürüş yasağının kalkması; bekleyebilecekleri kapalı bir alan ise en insani ihtiyaçları.
Yanlarından ayrılırken medyaya seslenmeden edemiyorlar. "70 kilometre ile gidenleri solladık diye fotoğrafımızı çekip 'Kamyoncu dehşeti' diyorlar; ayıptır." (NV)