Bizler için seçimde tek başına oy kullanmanın anlamı, yalnızca birinin yardımı olmadan iş yapabilmenin mutluluğu değil. Bu, birey olmak, bu, insan olabilmek, en temel demokratik hakkı kullanabilmek demek.
O nedenle Engelsiz Erişim Derneği kurulduğundan bu yana engellenmişlik saydığımız konuların başında geliyordu seçimler. Birinin refakatiyle oy kullanmak kader olmamalıydı, tıpkı ineceğimiz durağı birine sormak, ATM'den başkasının yardımıyla para çekmenin doğal gerçeklik olmadığı gibi.
Oyumuzun bir tek bize gizli olması, kaçınılmaz son olmamalıydı, tıpkı noterlerde şahidin, sınavlarda okuyucunun, iş yerlerinde atıl bırakılmanın bilimsel gerçeklik olmadığı gibi.
İşte tam da o sebeple, yıllardır, arıyoruz, yürüyoruz, bağırıyoruz mümkün olan her yere, her yetkiliye. Diyoruz ki aslında tek başına oy kullanmak mümkün, ABD'liler elektronik sistemle, Avrupalılar şablonlarla çözmüşler bu işi. Bıraksanız sözü ve kararı, biz de yapabiliriz bir benzerini.
Olmamıştı bugüne dek. Aşamamıştık bürokrasiyi, hukuk diye, yasa diye önümüze konan kalın duvarları. 2015'teki Kasım seçimlerinden sonra, bir daha karar vermiştik hep beraber. Eskisi gibi olmamalıydı artık.
Önce Aralık 2015'te ziyaret ettik YSK'yı, sonra tüm STK ve parti temsilcilerinin katılımıyla bir çalıştay yaptık birlikte. Talep belliydi, tek başına oy kullanmak, ama YSK'nın derdi engelli seçmen sayılarını bilmekti. Onlara göre zemin katlara verdiler mi engelli seçmenleri her şey çözülecekti. Öyle böyle derken, en azından web sayfalarının erişilebilirliğini sağlamayı başardık. Ama esas talep yine havada kalıyordu.
YSK yasal dayanağı olmadığını öne sürüp yine refakatçilere bırakıyordu körlerin iradesini. Demiştik ya, hiçbir şey eskisi gibi olmamalı diye bir deneme daha yapmaya karar verdik. Madem siz yapmıyorsunuz, bari dileyenlere fırsat verin kendi şablonlarıyla sandığa gidebilsinler.
Bu süreçte pusula boyutlarını öğrendik bir YSK temsilcisinden ve tam bu boyutlarda, üstünde iki bölme olan bir şablon tasarlayıp bir video, bir dilekçeyle başvurduk YSK'ya. Dedik ki, en azından izin verin dileyenler bu şablonla kullansınlar oylarını. Sonuç şaşırtıcıydı, YSK böyle bir şablonun kullanılmasına engel bir durum olmadığından, izne de "gerek yok" dedi.
İşte dananın kuyruğu ondan sonra koptu. Biz bu haberi aldığımızda tarih 30 Mart’tı. Yani seçimlere 18 gün vardı. Ve haber duyulunca bir anda Engelsiz Erişim'in e-posta kutusu doldu, GETEM'in telefonları susmaz oldu. Türkiye'nin dört bir yanından şablon talebi yağıyordu. İyi de bu kadar talebi nasıl karşılayacak, herkese tek tek onları nasıl gönderecektik. Bu işleri, kim nasıl yapacaktı. Üstelik herkese şablonların ulaşması için sadece bir haftamız vardı.
Tüm Engelsiz Erişimciler bir nefere dönüştü tam bu anda. Kimimiz iletileri kontrol ediyor, kimimiz duyuruları yapıyor, kimimiz telefonlarla boğuşuyordu. Bence sonuç kadar süreç de önemlidir ve bir avuç insan tüm ülkenin erişilebilir oy kullanımının yükünü almak durumunda kalmıştı hiç karşılık beklemeden. Tam burada gönüllü Boğaziçi Üniversitesi öğrencileri devreye girdi, GETEM konuya büyük bir mesai harcadı. Levent, Adem Ağabey, Bahar, Ayça gece 10'lara kadar kaldı gönüllü öğrencilerle GETEM'de. Tüm gönderiler tek tek paketlendi ve gönderildi isteyenlere.
Ve 16 Nisan geldi çattı. Kafada sorular uçuşuyordu. Sandık görevlileri gerçekten de izin verecek miydi şablonla oy kullanmamıza? Ya pusula şablona yanlış yerleştirilirse ne olurdu? Mührün basılıp basılmadığını nereden bilecektik?
Herkeste müthiş bir heyecan, biraz da tedirginlikle geldik 16 Nisana. Ama yine de bayram gününe kalkmış gibi uyandık sabah. Kimimiz uyuyamadık. Sandıklara gittiğimizde, korktuğumuz başımıza gelmiyordu, YSK kararını bildirmişti birçok sandığa, oy şablonumuzla girdik kabinlere ve bu çok çekişmeli seçimde, biz de irademizi yansıtabildik sandıklara.
İnsanlar ilk kez tek başına oy kullanmanın hazzı içinde o kadar güzel paylaşımlarda bulundu ki, bir taraftan unuttuk yorgunluğumuzu, bir taraftan da daha büyük bir sorumluluğun ağırlığını hissetmeye başladık omuzlarımızda. Evet, insanlara erişilebilirliği tattırmıştık, ama devamını getiremezsek, her şey boşa gidebilirdi.
İşte bu nedenle, yeni bir mücadelenin arifesindeyiz. Hedefimiz tek başına oy kullanma hakkını yasal bir güvenceye kavuşturmak. Ancak onu yapabildiğimizde, bugünün bir değeri olacak.
Bunun için de herkesin desteğine, 16 Nisandaki coşkusuna ihtiyacımız olacak. Yani oyumuz engelsiz mücadelesi bitmedi, daha yeni başlıyor. (EY/NV)
* Bu yazı EEEH dergisinin nisan sayısında yayınlandı.
** Yazının sesli halini dinlemek için tıklayın.