*Bu yazı, Atölye BİA İletişim Platformu atolyebia.org'da yayınlandı.
Antep basınında herkes ona "Muhammet" diyordu ben de "Kadir". Hani sevdiğin bir insanı görünce mutlu olursun yüzün güler ya, işte Kadir de öyleydi. Yüz güldürürdü.
Muhammet Abdulkadir Esen’i biz tanıyorduk ama siz onu 20 Ağustos’ta “Katliam gibi kaza” başlığı ile atılan haberlerle tanıdınız. Keşke tanımasaydınız böyle. Onu başarılarıyla, gazeteciliğiyle, yaptığı haberlerle tanısaydınız...
TIKLAYINIZ - "Saatler önce mesai yaptığımız arkadaşlarımızı kaybettik"
Biz acıyı da sevinci de yazarak, konuşarak, görüntü çekerek haber seslendirerek para kazanırız. Çünkü işimiz bu. Basın mensubuyuz, gazeteciyiz.
Altı yıllık mesleki hayatımda ilk defa Cumartesi günü konuşamadım, haber yazamadım, seslendiremedim. Çıkmadı harfler. 15 kişi öldü diyemedim. Çünkü içinde benim arkadaşım vardı. Ben de insandım, sonra muhabirdim. Her gün adliye haberlerinin peşinde koşan arkadaşım, bugün böyle bir konunun parçası olamazdı. Durdum, belki yalan haberdir dedim. Yalan olmasını çok istedim. Bekledim. Olmadı…
Bugün gazetecilik yapmasaydık olmaz mıydı?
Önce görüntü düştü önümdeki bilgisayara “Eyvah” dedim, “Antep’te kaza olmuş.” Sonra telefonumuz çaldı. “Bizim çocuklar Muhammet ve Umut vefat etmiş” dedi telefonun ucundaki ağlayan ses. Ağlayan ses de kameramandı. O da önce insan sonra kameramandı. Sonra da olanları öğrendik herkes gibi. Kadir ve Umut, Şanlıurfa’ya habere giderken yolda bir kazanın olduğunu görmüşler. Durmuşlar ve kazazedelere yardım etmişler.
Bu kez fotoğrafın, görüntünün, haberi ilk ben geçeyimin derdine düşmemişler. Bildiğin sedye taşımışlar. “Bizim işimiz var, boşver yolumuza devam edelim” dememişler.
Böyle demedikleri için de devrilen yolcu otobüsünün kayarak çarpmasıyla yaşamını yitirdiler. En acısı ise bu kez arkadaşları onların haberini yapmak zo-run-day-dı. Yazacaklardı, okuyacaklardı, konuşacaklardı, çekeceklerdi, sunacaklardı. Bugün gazetecilik yapmasaydık olmaz mıydı?
Günümüzde gazeteciliği severek yapanlar nadirdir. Kadir mesleğini severek, aşkla yapanlardandı. Adliye muhabiriydi. Onunla da çoğu zaman adliyede karşılaşırdık zaten.
Doğruya ulaşmak için sorar soruştururdu. Doğru kelimeyi, doğru fotoğrafı seçmek için elinden gelenini yapardı. Bizim meslekte kendine yapılan eleştiriyi kolay kolay kabul etmezler. Kadir dinlerdi. Düşünürdü. Vicdanını sorgulardı. Biz de haberleri hep tartışırdık. “O öyle olmamalı, böyle olmalıdır” derdik. Pişmek, usta gazeteci olmak kolay değildi. Bizim hayallerimiz vardı. Usta gazeteci olacaktık.
İnsanlık refleksi
Kadir ile iki hafta önce yine koyuuu bir mesleki tartışmanın içinde bulmuştuk kendimizi. Konu konuyu açtı ve vicdan meselesine geldik. Hani bir laf var ya, çok döner. Siz de duymuşsunuzdur.
İletişim fakültesinde hocalarımız da hep bize örnek verirdi: “Kaza olsa ve kimse olmasa sadece sen olsan orada kazayı mı çekersin yoksa haberini mi yaparsın?” İşte bu sözü söylemiştim. Kadir de “Tabii ki haberimi yaparım” demişti. “E sana ihtiyacı varsa” dediğimde de durmuştu, düşünmüştü. “Yine yaparım” dememişti.
Öyle de oldu. Bizim Kadir, habere gidiyordu, yolda giderken de kazayı gördü. İki dakika görüntü çekmek yerine görgü tanıklarının söylediğine göre bir-iki saat kaza yerinde kalıp yardım etmişler. Kadir’in de gazetecilik refleksi değil de insanlık refleksi daha ağır bastı. Yaşanan kazada iki arkadaş hayatını kaybetti. Biri de yaralandı.
Evet biz insanız. Bize siz muhabirsiniz, duygularınızı belli etmeyin, anlatın, konuyu anlatırken ağlamayın (ağlamak kimine göre şov), profesyonel olun derler. Ekranda gözyaşlarını tutmayan bir muhabir görünce topa tutarlar. Ben de her zaman gazeteci vicdanını dinlemelidir derim. Biz doğruyu arıyoruz. Vicdan doğuya ulaşmak için çok iyi bir rehberdir. Arkadaşım da vicdanını dinledi.
Mesajında sesini duyabiliyordum
Gazeteci de ağlar arkadaşım.
Kadir ile son konuşmamız yine gazetecilik üzerineydi. Hem mesleğimize kızıyorduk hem de ondan vazgeçemiyorduk. Tuhaf bir ilişkiydi bizim ki…
En son 19 Ağustos saat 22.25’te yazmıştı bana. Kemal Sunal’ın "Uyanık Gazeteci" filmindeki bir kesitini hikâyemde paylaşmıştım. Kemal Sunal, “Aptal sen ne anlarsın gazetecilikten” diyordu. O hikâyemi görünce da bana mesaj atmıştı. Mesajında sesini, kahkahasını duyabiliyordum.
Kadir: “Hahahah, keşke bunu bana haberle ilgili laf anlatmaya çalışan herkese diyebilsem."
Bermal: "Artık kimseye bir şey demeyeceğim direkt göstereceğim haha. Bak Kemal abiniz ne diyor?"
Kadir: ":)) Diyebilsek çok rahatlayacağız aslında."
Bermal: ":)”
20 Ağustos 10. 45 suları…
Ah keşke ben de daha uzun konuşsaydım seninle. Hepimizde çok güzel anılar bıraktın. Yattığın yer incitmesin arkadaşım. Mekânın cennet olsun.
Kimdir?Muhammed Abdulkadir Esen, 1997 doğumlu. Urfalı. Gaziantep Üniversitesi İletişim Fakültesi mezunu. 2021 yılında mezun oldu, İhlas Haber Ajansı'nda tam zamanlı muhabir olarak çalışıyordu. Adliye muhabirliğinin yanı sıra foto-muhabirliği de yapıyordu. Urfa'da toprağa verildi. 20 Ağustos'ta Gaziantep'te yolcu otobüsü ve bir ambulansın da çarpıştığı kazada yardıma koşan İhlas Haber Ajansı çalışanları Muhammed Abdulkadir Esen ile Umut Yakup Tanrıöver, devrilen otobüsün altında kalarak yaşamını yitirdi. |
(BB/SO/NÖ)