*Fotoğraf: DGD-SEN
[Sayın]
Tuncay Özilhan, Yönetim Kurulu Başkanı
Kamilhan Süleyman Yazıcı, Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı
Yönetim Kurulu üyeleri
Tuğban İzzet Aksoy, Mehmet Hurşit Zorlu, Esel Yıldız Çekin, Rasih Engin Akçakoca, Recep Yılmaz Argüden, Ömer Özgür Tort (CEO)
Yönetim Kurulu bağımsız üyeleri
İzzet Karaca, Hüseyin Faik Açıkalın, Şevki Acuner, Emre Ekmekçi,
Şirket üst yönetimi
Ömer Özgür Tort, İcra Başkanı (CEO),
İcra Kurulu üyeleri
Mustafa Murat Bartın, Perakende Operasyonları, Ekmel Nuri Baydur, Pazarlama
Genel Müdür Yardımcıları
Ferit Cem Doğan (Mali İşler/CFO), Hakan Şevki Tuncer (Yatırım Geliştirme), Tarık Karlıdağ (İnşaat), Bülent Kuntay (Dağıtım Merkezleri ve Lojistik), Kerim Tatlıcı (Bilgi Teknolojileri ve İş Geliştirme), Olcay Yılmaz Nomak (İnsan Kaynakları, Endüstri İlişkileri)
Genelde şirketler bir konuda, hele ki hepimizin faydasına olacak bir konuda biraz fazlaca laf edince o alana bir bakalım isterim. Konumuz Migros, mesele toplumsal cinsiyet ve fırsat eşitliği.
Lafı dolandırmadan anlatayım. Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası (EBRD) neredeyse geçen yılın bu aylarında Migros'a, 60 milyon Avro karşılığı tl olarak kredi limiti tahsis etti.
EBRD finansmanı sayesinde Migros bu kredi işgücünde cinsiyet dengeli bir istihdam sağlama çalışmalarını ve mağaza ağının enerji verimliliğini arttıracaktı. Migros bu çerçevede EBRD’ye perakende sektöründeki ilave iş gücü ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik 2.000’den fazla kadın çalışanı işe almayı planladığı vaadini verdi.
Migros CEOsu Özgür Tort ve İnsan Kaynakları sorumlusu Olcay Yılmaz Nomak öncelikle bu 2000 kadın işçiyi istihdam ettiniz mi? Bunu çok merak ettik.
Şevki Acuner, EBRD Direktörü ve Migros yönetim kurulu bağımsız üyesi olarak bakıyor musunuz bu işlere?
Sonrasında bir merak konusu da şu oldu tabii: İşçilerinizle ilişkiyi de sürdürülebilir görüyor musunuz? Bunu uygularken basiretli bankacılık ilkelerini uyguluyor musunuz misal? Ya da sürdürülebilirliği güçlendiriyor musunuz?
EBRD'yi anlatırken öyle demiyor muydunuz? Yalnız söyledikleriniz iddia ettiklerinizle uyguladıklarınız arasında büyükçe bir fark var gibi. Zira Migros Esenyurt depodan zorla, polis zoruyla çıkartıp gözaltına aldırttığınız işçiler açısından bu ilişki hiç de sürdürülebilir görünmüyor.
Bir de şu var tabii. EBRD’nin ortağı Avrupa Birliği temel değerleri açısından da bir problemli olabilir bu durum. Böylesi bir proje yürütürken kendi işçilerinin en temel demokratik haklarını, düşünce, düşünceyi ifade etme, örgütlenme, toplu pazarlık haklarını bir çırpıda yok saymak, hele ki bunu polis gücüyle yaptırmak iddiasında bulunduğunuz hangi demokratik hukuksal sürdürülebilir tutuma uyuyor anlamak mümkün değil.
Bunu bir açıklamanız gerekiyor gibi bir görüntü var. Tabii bankanın şikâyet mekanizmasını kullanmak hepimiz için ilginç sonuçlar doğuracaktır.
Depolarınızdan atılan işçilerin özellikle işçi sağlığı iş güvenliği ile ilgili ifadeleri ciddi yasa ve kural ihlallerine işaret ediyor. Transpaletlerin tekerleklerini değiştirip zemini düzeltme masrafından kaçındığınız her an işçilerin hayatlarını ve vücut bütünlüklerini riske atan tehlike ve riskler oluşturuyorsunuz.
Transpaletlerin ağır yüklerle işçilerin üzerine yıkılma riski yasada öngörülenin çok üzerinde günde 13 saatleri bulan aşırı fazla mesai de üzerine eklenince kaçınılmaz oluyor.
Bu fazla çalışma saatlerinin yasalara uygun şekilde gerekli kurumlara bildirildiğini de hiç sanmıyoruz. Her ay 100-120 saat fazla mesai yapan işçilerin ücret ödemeleri ise daima eksik yapılmış.
Burada işçilere eksik ödemekle elde edilen ayrıca bir haksız kazanç var ve bu yasalara aykırı. Bu uygulamalar üzerine ise dillendirilen her itiraz azar aşağılama ve tehdit ile karşılanmış.
Toplumsal cinsiyet eşitliği ise kısaca yok. En ağır işleri yapan kadınlar olduğu halde bu ağır işlerin görüldüğü bölümlerin amirlerinin tamamı erkek. Neden böyle olduğunun açıklaması ise kadınlar kimseye laf geçiremez. Gerçekten bu noktada toplumsal cinsiyet eşitliğinden gözümüzün yaşarmasına engel olamıyoruz.
İşyerinde depoda işçinin sağlıklı bir şekilde çalışmasını sağlayacak işverenin sorumluluğu olan havalandırma ısıtma ve soğutma gibi tedbirler ise alınmamış. Kotadan mobbinge, kötü muameleye, cins ayrımcılığına bütün bu ihmal ve yasadışılıkları çeşitlendirebiliriz.
Peki yalnız bu alanla mı sınırlı yasa tanımazlık?
Bildiğiniz gibi Migros Ticaret A.Ş BİST'de işlem gören bir şirket. Yani İstanbul Borsası'nda. Borsada işlem gören şirketler bu piyasanı mantığı gereği hisselerini alacak müşterilerini doğru bilgilendirmek zorundadırlar.
Kamuyu Aydınlatma Platformu'na (KAP) şirketleri ile ilgili olarak hisselerinin değerini etkileyecek olayları yasal olarak bildirme mecburiyetleri vardır.
Efendim "işten atmalar bizim taşeronumuz olan Us-Grup'tan gerçekleşti" diye bir açıklaması yok bunun.
Sermaye Piyasası Kurulu'na buradan duyuralım: Migros ülke çapında boykot edilmektedir. Yüzlerce mağazası boykot çağrısı eylemlerine sahne olmaktadır. Sizce Migros’un hissesini alacak olan yatırımcıların kararını topyekün boykot tehditi altında bulunan bir şirket olması etkilemez mi?
Niye Migros Ticaret A.Ş. Kamuyu Aydınlatma Platformu'na bir açıklamada bulunma gereği duymuyor? Migros Ticaret A.Ş yasalar üstü mü?
İcracı değilse de karar verici olan Yönetim Kurulu başkanı Tuncay Özilhan TÜSİAD yüksek istişare konseyi toplantısında ‘hukukun üstünlüğü ve mutlak düşünce özgürlüğü’ diye gürlüyordu?
Her üç paragraftan birinde ‘demokrasi, hukuk devleti ve sınırsız düşünce özgürlüğü’ geçiyordu. ‘Ama’ diyordu Özilhan "Türkiye nicelik meselesini çözmeye çalışırken nitelik meselesini göz ardı etti".
Şimdi aynısını kendi işyerinde yaparak ciddi bir skandala imza atıyor. "Bilgiyle değil kendi dogmalarınızla hareket ediyorsunuz" Özilhan!
İşçi örgütlendi mi hooop kapı dışarı.
Sınıfsal bir tavır.
Biz de o vakit o sınıfsal tavrı alalım. Bu gözaltına aldırdığınız kapı dışarı ettiğiniz işçiler nitelik olarak, düşünce özgürlüklerini kullanabilen, bunu örgütlenmeye çevirebilen işgücünüzün nitelikli bir bölümü. Onları kapı dışarı ederek gerçek bir demokrasi ve sürdürülebilirlik ihtimalini de kapı dışarı ediyorsunuz.
"Değişen koşullara uyum kabiliyetiniz yok ve esnek" değilsiniz. Bütün "bu süreci objektif kurallar içinde yürütemiyor ve kuralları herkese eşit uygulayamıyorsunuz".
Unutmayın "sağlam bir ekonominin ön koşulu, hukukun üstünlüğü ilkesinin bağlayıcılığıdır". Ha, ama siz bunların gerçeğini değil lafzını seviyorsunuz.
Konuşmanız sırasında adını andığınız Keynes kapitalizmi kaçınılmaz sonundan diriltirken şu yaptığınızdan hiç hoşlanmazdı emin olun. Keynescilik öyle olmuyor.
Florida’daki, Indiana’daki, Virginia’daki, Ohio’daki, Utah’taki Kaliforniya’daki Avustralya’daki Danimarka’daki emekçilerin, Los Angeles’in itfaiyecilerin emeklilik fonlarını size yatıranlara da bir sözümüz olabilir.
Yakalarız bir genel kurulda.
Dağıtım Merkezleri ve Lojistikten sorumlu Bülent Kuntay, araya sizi koruyacağını düşündüğünüz kullanışlı bir aptal, bir taşeron koyduğunuzda maalesef işinizi iyi yapmış olmuyorsunuz.
İnsan kaynakları tükeniyor Olcay Yılmaz Nomak. İnsanlarınızı polisle kapı dışarı ediyorsunuz ve aslına geçen yılın alım gücünden başka bir şey talep etmeyen işçilerinizle olan sorununuzu çözmeyi beceremiyorsunuz.
Özetle yol yakınken yanlıştan dönün, attığınız işçileri geri alın!
İstedikleri işçi sağlığı ve iş güvenliğinin sağlanması, primlerinin yasal güvence altına alınması, herhangi bir bahane ile kesilmemesi, aşırı ve zorunlu fazla mesainin önlenmesi ve yasal sınırlara çekilmesi, mobbingin önlenmesi, saate 4 tl lik zam ve sendikalarının tanınması.
Ve paletlerin altında ezilmek istemiyorlar.
Bunu anlayabiliyor musunuz?
Bildiğiniz yasal meşru haklı talepler. Hukuk falan diye gürlemeden önce şu talepleri karşılayın bir zahmet. (BSÇ/APK)