Küba’da ülkeyi baskı ve işkenceyle yöneten Batista’nın ordusu dağılınca, 1 Ocak 1959’da bir devrim gerçekleşti. Bu devrim geniş kitlesel destek ve katılıma dayalı toplumsal bir arzunun ifadesiydi. Toplumsal bir olaydan bahsedildiğine göre kadınların da o devrimin mutfağında elbet yeri olmalıydı ki, oldu da. Tabii bu öyle söylendiği şekliyle kesin çizgilerle vücut bulan, oldubitti kolay bir şey değildi. Kadınlar devrimci mücadelenin her alanında var olmaya var oldular ama ön saflarda olan kadın sayısı erkeklere göre çok azdı. Bunun nedenleri aşağı yukarı dünyanın diğer coğrafyasındaki tarihsel, sosyal ve siyasal nedenlerle özde aynıydı. 16. yüzyıldan 20. yüzyılın sonuna kadar İspanyol sömürgesi olan Küba’da, kadın-erkek ilişki kültürü geleneksel feodal İspanyol kültürüydü. Kadının yeri genellikle evdi ve kadın üzerinde erkeğin sözü geçerliydi. Ülkenin sömürge oluşuna bağlı olarak azgelişmişlik, toplumun yaşadığı sorunların şiddetini arttıran önemli bir etmen niteliğindeydi.
Orta sınıftan gelme iyi eğitim almış olan kadınlar dışındaki, çoğunluk kadınların hayatı baba/koca gibi erkeklerin çizdiği sınırlar çerçevesindeydi. O yüzden devrimci mücadele gibi birçok açıdan özgür olmayı gerektiren bir alanda kadınlara kitleler halinde rastlayamayız. Buna karşın Küba’nın İspanyollara karşı sürdürdüğü bağımsızlık savaşlarında Kübalı hemcinslerine örnek olan kadınları göstermemiz mümkündür. Mariana Grajales Cuello bu kadınlardan biridir.
Mariana Grajales günümüzde tüm Kübalıların anası, ulusun anası (Madre de la Patria) olarak kabul görmüştür. Ülkenin çeşitli yerlerinde onun adına dikilmiş anıtlar vardır. Hatta anıtlardan biri Mariana’yı çalılardan yapılmış görkemli bir ağaç figüründe kalıcılaştırmıştır. Afro-İspanyol Mariana Grajales 1868’de sömürgeci İspanyollara karşı başlatılan 1. Bağımsızlık Savaşına eşi ve oğullarıyla birlikte katılıp kızı, gelinleri ve çevresindeki kadınların da mücadelede aktif olarak yer almasını sağlamıştı.
Aynı dönemdeki savaşta kendinden söz ettiren diğer bir kadın da Ana Maria Betancourt’tur. Ana, savaşa kocası Ignacio Mora ile birlikte katılır. Ayaklanmaya katılanların talepleri öncelikle köle çalıştırılmasının yasaklanması ve Küba yönetiminin Küba’ya bırakılmasıdır. İsyancılar harekete geçtiklerinde kendi meclislerini de kurar; yurttaşlık ve insan haklarına dair kuralların işlemesi için yasal düzenlemeler yaparlar. Ana Betancourt da 1869 da Camagüey Guaimaro’da kurulan mecliste kadınlara da erkeklerle eşit hakların verilmesini savunur ve bu konuda meclis üyelerine öneri götürür. Betancourt 1871’de eşiyle birlikte saklandığı bir çiftlikte İspanyol ordu güçlerince yakalanırken kocası kaçmayı başarır. Sömürgeciler isyan ordusunda albay olan Ignacio’yu ele geçirmek için karısına aylarca süren işkenceler yapar. Ana, bağımsızlık ve eşitlik inancına sahip biriydi, kocası onun hem en yakın öğretmeni ve hem de tutkulu aşkıydı. Ana Betancourt sömürgecilere taviz vermedi ve altı aylık tutsaklığın ardından serbest bırakıldı.
Gerek Mariana gerekse de Ana, çiftlik sahibi varlıklı aileden geliyordu ve özel şartlarda eğitilmiş kişilerdi. Her ikisi de Küba dışında sürgün hayatı yaşarken öldü. Bugün hem Mariana Grajales hem Ana Betancourt’un yaşayan Küba devrimi içinde özel bir yeri vardır ve hem devrimci bilinci diri tutmada ve hem de kadınların kendilerini geliştirmede onlara ilham kaynağı olmayı sürdürürler.
Yeni mücadele süreciyle birlikte kadınlar
Başta belirtildiği üzere Küba’da 1959 yılında gerçekleşen devrime giden süreci hızlandıran şey Batista’nın keyfi ve baskıcı yönetimidir. Ülkede 1952’de seçim yapılacakken Batista ordudan aldığı destekle seçimlere iki ay kala faşist bir darbe gerçekleştirmişti. Zaten Küba’da uzun yıllardır yolsuzluk, gelir adaletsizliği ve hukuksuzluğa karşı öğrencilerin ve işçilerin başını çektiği bir mücadele söz konusuydu. Havana Üniversitesi’nin muhalif öğrenci grubu arasında tanınan Fidel Castro ve arkadaşları faşist darbe ile birlikte mücadeleye farklı bir biçim ve ivme kazandırdılar. Fidel’in illegal çerçevede oluşturduğu çekirdek yönetim kadrosunun ikisi kadındı: Haydee Santamaria ve Melba Harnandez. Fidel’le birlikte yola çıkan bu iki kadın mücadelede etkin ve belirleyici olan unsurlardandı.
Haydee ve Melba, Fidel’in ve ona en yakın olan komite üyelerinin sırdaşı olduğu gibi çevrelerindeki kadınların da baskı ve adaletsizliklere karşı mücadeleye şu ya da bu biçimde katılımını sağladılar. “Fidelista” da denilen Fidel ve arkadaşlarının Batista’ya karşı açığa çıkan en önemli eylemi Moncada ve Bayamo askeri kışlalarına 26 Temmuz 1953’te yaptıkları silahlı saldırıdır. Başarısızlıkla sonuçlanan eylemin alt yapısının sağlanması ve gerçekleştirilmesinde Melba Hernandez ve Haydee Santamaira da vardır. Küba’nın inançlı ve yurtsever iki kadını olaydan sonraki hapishane ve yargılama süreçlerinde de diktatörlüğe taviz vermediler. Eylemde Haydee’nin kardeşi Abel ile nişanlısı Boris hunharca katledilmişti. Bir asker işkenceyle çıkartmış olduğu Abel’in gözünü Haydee’ye göstererek konuşmasını salık verdiğinde, Haydee “bunca şeye karşın o konuşmadıysa ben hiç konuşmam” diyerek boyun eğmemiştir. Sanıkların yargılandığı mahkemede Haydee ve Melba baskında askerlerin yaptığı vahşetin tanığı olarak söz alıp, Batista’nın yaptıklarını kamuoyu nezdinde tartışılır kılmıştır. İki kadın aynı şekilde hapishanede Fidel’e karşı kurulan komploları da duruşmada ifşa ederek dava ekibinin tutumunu etkilemişlerdir.
Bir başka önemli şey de duruşmada Fidel Castro’nun “Tarih beni beraat ettirecektir” cümlesiyle biten ve öyle de adlandırılan savunmasının hapishaneden dışarıya taşınması ve yayımında yine Melba ve Haydee’nin oynadığı roldür.
Onlarla işbirliği yapan kadınlardan Lidia Castro ve Mirta Diaz Balart, Marta Rojas’ı da unutmamak gerekir. Ayrıca Melba ve Haydee’nin kamuoyunca çokça tartışılan Moncada eyleminde yer alması kadınların harekete sempati duyması ve katılım göstermesinde etken olmuştur. Tutuklularla ilgilenen aile yakınlarının çoğunluğu anne veya kız kardeş olarak kadınlardı. Kadınlar hapishanedekilerin haklarının sağlanması ve onlara siyasi af çıkarılmasında da etkili çalışma yürütmüşlerdir. Fidel Castro ve yoldaşları afla özgürlüklerine kavuştuğunda hareket yeni bir yapılanmayla kendine “26 Temmuz Hareketi” adını taktı.
11 kişilik genel yönetim kadrosunda Melba ve Haydee yine vardı ve üçüncü bir kadın ise Celia Sanchez oldu. Söz konusu yapılanma aynı zamanda hareketi mücadelede yeni bir aşamaya getirdi. Batista, afla serbest kalan Fidel Castro’nun legal zeminde çalışmasının önünü tıkayarak onu ortadan kaldırma yönünde gizli planlar yapmaya girişti. Bundan sonra hareket yeraltına çekildi. Fidel ise ülke dışındaki devrimcileri de yanına alarak Küba’da mücadeleyi yeniden alevlendirmek için gizlice Meksika’ya geçti. Örgütlenme ve mücadelenin sağlam zemine oturtulması çalışmaları hem ülke içinde hem de dışında hız kazandı.
Fidel’in önderliğinde devrimcilerin Küba’da Sierra Maestra’ya çıkarma yaparak halkla bütünleşmesinde Celia Sanchez’in çalışmaları belirleyici rol oynadı. Celia çok iyi lojistik sağlayıcı ve örgütçü bir kadındı. Sosyal demokrat bir parti olan Ortodoks Parti üyesi olan doktor babası Manüel Sanchez’in yurtseverlik değerlerini benimsemişti. Celia, yaşadığı bölgede hediyelik eşya ve parti-şenlik düzenleme malzemeleri satan bir dükkan işletiyordu. Düzenlediği yardım kampanyaları ile yılbaşı eğlencesi yapamayan kasaba ve kır yoksullarına da yardım ediyor; çocuklara oyuncak dağıtıyordu. Bu nedenle halk arasında geniş bir ilişki ağı oluşmuştu. Babasının muayenehanesinde çalışmış olması tanınırlık bakımından ayrıca önemli bir avantajdı.
Batista’ya karşı daha programlı bir şekilde harekete geçen 26 Temmuz Hareketi’ne katılımlar Küba içinde ve dışında gittikçe daha çok artıyordu. Hem başkent Havana’da hem de ülkenin doğu bölgesi Oriente’de özellikle genç aydın öğrenci kesim ile üniversitelerde okuyup mühendis, teknisyen, hemşire, öğretmen gibi meslek sahiplerinin katılımları yoğunlaşmıştı ki, bunlar arasında kadınların sayısı da gittikçe çoğalmaktaydı.
Vilma Espin, Asela de los Santos, Aida Santamaria da hareketin önde gelen noktalarında görev alan kadınlar arasında yer aldı. Fidel ve küçük ordusunun Sierra Maestra’da üstlenmesi, yeni katılımcılarla güçlenmesi, dünyaya sesini duyurması noktasında Celia Sanchez’in yaptıkları dikkat çekiciydi. Öyle ki aralarında Che’nin de olduğu dört kişilik (Camilo, Almeida, Raul) bir komutan ekibi Sierra’dan tutuklandığını düşündükleri Celia’ya yazdıkları mektupta, “Sen ve David[i] bizim temel direklerimizsiniz. Sen ve David iyi ise bizler de iyiyizdir. Sizde her şey yolundaysa bizde de her şey yolunda demektir”[ii] demişlerdi.
Celia kırda ve kentte ilişkilerin organizasyonunda görev alan biri olarak zorunlu hallerde Sierra’ya da gelmiş hatta 28 Mayıs 1957’deki bir çarpışmaya da katılmıştır. Onun kamptaki varlığı, erkeklerdeki geleneksel önyargının parçalanmasına dair bir anlayışın da yeşermesine yol açmıştır. Fidel, Celia’ya kamptan gönderdiği notta buna işaret eden sözler söylemiştir: “Senin burada varlığında çok güzel anılar birikti. Yokluğun vakum etkisi yarattı. Bir kadın elinde silahıyla dolaştığı zaman, bu adamları daha derli toplu, daha centilmen, daha cesur yapıyor. Hatta bundan sonra da her zaman düzgün ve centilmen…”[iii]
Kadınların devrimci mücadeleye katılımında etkin olduğu işlerden biri yardım toplama, kuryelik ve malzeme taşımaktı. Alanda ustalık ve cesaretle çalıştılar. ABD sınırları içinden Küba’ya eteklerinin pilisi arasında patlayıcı ve mermi taşıdılar. Kimi kentten dağ kadrosuna, kimi de dağ kadrosundan kente kurye olarak gidip gelirken asker ve muhafızların dikkatini çekmemek için türlü kılıklara bürünüp pratik zekâlarını kullandılar ki yaptıkları işler canlarına mal olacak denli riskler taşıyordu. Che’ye de kuryelik yapan Lidia Doce ve Clodomira Acosta Havana’da yakalandıklarında görevleri ve ilişkileri konusunda sır vermedikleri için işkenceyle öldürülmüş; cesetleri yük sandalına taşınıp oradan denize atılmıştır. Kent ve kasabalarda görev yapan kadınlar arasında deşifre olanlar can güvenliği açısından dağ kadrosuna dahil oluyordu. Bunların bazıları savaşçı bazıları da savaşın zorunlu unsurları haline geldiler ki, Celia da 1957 ağustos ayından itibaren o konumdaydı ve kendisi Castro’nun birinci derecede yardımcısı niteliğindeydi. Çünkü Celia geniş öngörü, alabildiğinde yapıcı davranma, devrime inanç ve özveri gerektiren sorumlulukların insanıydı. Onun Fidel’in yardımcısı olması ikincil bir rolden öte başat kişi anlamını taşımasıyla aynı şeydi. Eğer hareket bütünüyle bir beyinse o beynin yarı lobu Celia’dan oluşur denilebilir. Ayrıca Celia, hareketin yazılı kayıtlarını, notlarını da tutarak hafızayı kalıcılaştıran da biridir. Bugün savaş dönemine ait araştırmalarda Celia’nın belge arşivi çok önemli iş görmektedir.
Kadınlar için savaşın iki yönlü cephesi
Celia, Haydee, Vilma başta olmak üzere dağ ve kent yönetici kadrosunda yer almış ve almakta olan kadınlar dışında, birkaç kola ayrılan gerilla ordusu içinde Fidel’in birliğine çeşitli görevlerle gelip savaşma arzusundaki kadınlardan bir tugay oluşturulmuştur. Kadın tugayının kurulması ve hem de onlara M-1 model tüfeklerinden verilecek olması, erkek savaşçılar arasında ciddi tartışma yaratır. Kadınların kurbağa ve kertenkele gördüğünde silahı bırakıp korkudan düşmana teslim olacağı iddiasında olanlar vardır. Tartışmada son noktayı kadınlardan oluşan savaşçı bir birliğin kuruluşunu savunan Fidel koymuştur. Kurulacak tugayda yer alacakların biri olan Tete Puebla o durumu şöyle anlatır: “La Plata hastanesinde yapılan bir toplantıda Fidel, onlarla yedi saat konuştu. Onlara bizim kendilerinden daha iyi asker olduğumuzu söyledi. Güveninin kanıtı olarak da bizi kişisel koruması olarak atadı.”[iv] 4 Eylül 1958’de Fidel ve Celia’nın ön ayak olmasıyla Mariana Grajales adı verilen kadın tugayı kurulur. Yani bu tarihten 90 yıl önce kocası ve çocuklarıyla bağımsızlık savaşına her şeyini katan -iki oğlu, kocası ve bir kızını o savaşta kaybeden- Mariana Grajales’in anısı isyancıların kalbinde Sierra Maestra’da yeniden canlanmış oldu. Birlikteki ya da dağ kadrosundaki kadınlar için de “Marianas” nitelemesi yaygınlaşır. M-1 tüfeklerinin kadınlara verilmesini reddedenlere karşı Fidel Castro “onlar sizden daha iyi savaşıyor” diye karşı durur.
Mariana birliğini Fidel özel olarak eğitti. İlk etapta birlikte genç ve eğitimli 8 kadın yer aldı. Sayı çok geçmeden 13’e yükseltildi. Tugayın komutanı ve komutan yardımcısı da kendi içindendi; komutan Isabel Rielo, komutan yardımcısı ise bugün Küba’da general rütbesinde olan Tete Puebla oldu. Gerilla kampında sağlıkçı, aşçı, terzi, kurye olarak çalışmış kadınlar savaşta da çok iyi başarı göstermeye başladılar.
Savaşın sona doğru şiddetlendiği dönemde Fidel, komutanlarından E. Sunol’a bir plan dahilinde kendi birliğinin yanında kadın birliğinden seçilen kadınların da götürülmesini emretti. Sunol, başından beri kadın birliğine karşıydı ve kadınları yanına almayı önce reddetti. Başkomutanlığın kararları tartışılmayacağı için gerekeni yapmak zorunda kaldı. Sunol daha sonra Fidel’e gönderdiği raporda kadın tugayından söz ediyordu: “Kadınların mücadeleye katılmasının ana muhaliflerinden biri olarak şimdi sana şunu söyleyebilirim: Artık tamamen ikna olmuş durumdayım. Seni bir kez daha kutlarım: Yine yanılmadın! Bu defa yanılmış olabileceğini düşünmüştüm ama keşke özellikle Tete’nin ve diğer arkadaşların eylemlerini görebilseydin. Savaş düzeninde bazı erkekler geride kaldı, ancak kadınlar öncü olarak ilerledi. Cesaretleri ve sakinlikleri, tüm isyancıların ve diğer herkesin saygısını ve hayranlığını hak ediyor.”[v]
Batista güçleri gittikçe dağılıp devrimci ordu ovalarda ilerlemeye başladığında Mariana Grajales Tugayı kurulduğu son dört ay boyunca hiç kayıp vermeden Fidel’in ana birliği ile kente girdi. Ülkenin doğusundaki, bağımsızlık savaşları ve direnişlerinin beşiği Santiago’dan Havana’ya 2 Ocak’ta başlayıp 8 Ocak’ta sona eren yer yer yüz binlerce kişinin katılıp tanıklık ettiği Özgürlük Yürüyüşünde ilk göze çarpan kadın gerillalardı. Kadın gerillaların varlığı, aslında cins ayrımcılığına karşı salt Küba’da değil dünya geneli açısından bir tür meydan okuma şeklindeydi.
Devrim içindeki kadın devrimi
Bundan sonra ülkenin yönetim, kalkınma ve örgütlenme planındaki yeni inşa sürecine kadınların katılımı çok hızlı artmaya başladı. Kırsal kesimde kadınların okuma yazma oranı çok düşüktü. 1961’de başlatılan okuryazarlık kampanyasıyla yaşları 10’a kadar inen kız çocukları dahi kampanyanın başarısı için kırlarda görev aldı. Kadınlara yönelik okuma yazma ve onlara ev dışında meslek edindirme eğitim programına “Ana Betancourt”un adı verildi. Zira 1960 yılı 23 Ağustosunda Vilma Espin’in kurucu başkanlığında Kübalı Kadınlar Federasyonu (FMC) kurulmuş ve kısa sürede 70 bin üyeye ulaşmıştı. Bağımsızlık savaşı ve sonraki demokrasi ve devrimci mücadelede yönetici pozisyonunda da yer alan kadınlar, Küba’da kadınların kendilerini bağımsız olarak ifade etmesi, kabuklarını kırarak evin ve erkek hegemonyasının dışına çıkmasında önemli bir modeldi. Mariana Grajales ve Ana Betancourt’un adı ulusal ve uluslararası düzeyde alanlarında üstün başarı gösteren kadınlara verilen onur ödülüyle de yaşatılmaya başlandı. Küba’da geçmişte cinsiyet ayrımcılığı yanında toplumsal açıdan bir ayrımcılık siyahlara karşı olanıydı. Kadınların toplumsal ilişkilere etkin katılımı ırk ayrımcılığının da panzehiri oluyordu. Zira bağımsızlık savaşları döneminde de Kübalılar tarihsel deneyimleri göz ardı etmemişlerdi. 5 Kasım 1843’te “Carlota” adlı siyah köle bir kadın Triumvirate Şeker Değirmeni’nde ayaklanma başlatmıştı. Ayaklanma bastırıldı ve Carlota öldürüldü. Bundan sonra direnişçi, devrimci Kübalılar Carlota’yı unutmadılar. Carlota’nın kendisi ya da ailesinin Afrika’nın şimdiki Angola olan topraklarından getirildiği düşünülüyordu. Angola, 1975’te Güney Afrika’ya karşı bağımsızlık mücadelesi yürüttüğünde, Küba eğitilmiş askeri birliklerini Angola’ya yardıma gönderdiğinde bunun adını söz konusu cesur köle kadının anısına “Carlota Operasyonu” adını koydu.
Devrimden 63 yıl sonra bugün Küba’da kadınların yer almadığı bir alan olmadığı gibi yoksunluklara, ABD ambargosuna rağmen, toplumsal cinsiyet eşitliğinin ileri bir seviyeye ulaştığı bir ülke haline geldi. Ama bin yılların ön yargı ve baskılarının tamamen ortadan kalktığını söylemek de gerçekçi olmaz. Üstelik her türlü adaletsizliğin, erkek şiddetinin, cins ayrımcılığının hüküm sürdüğü böylesi bir dünyada. Fidel, kadının devrimle birlikte kat ettiği mesafeyi “kadın devrimi, devrim içinde devrim” olarakyorumlar. Ki bu devrim “daha yapacak çok işimiz var” diyen kadınlar açısından kendini ilerletmeyi sürdürüyor. (HEA/AS)
[i] David, Celia Sanchez’in kent yapılanmasında birlikte çalıştığı en yakın yoldaşı Frank Pais’in kod ismidir. Celia’da aynı dönemde Norma ismini kullanır.
[ii] Fidel Castro;Kendi Gerçeğini Yaratan Efsane, Hatice Eroğlu Akdoğan,s.208
[iii] y.a.g.e (aynı yerde)
[v] Arif Mostarlı, https://gazetekarinca.com/once-biraz-dis-gicirdattilar-ama/