20 yaşında bile değildim, Mustafa Muğlalı Paşa'nın adını ilk işittiğim zaman. Her yerde olduğu gibi adı, bizim evde de çok geçti o günlerde.
Büyüklerin bildiği bir hadiseymiş meğer. 1943'te bir paşa, Van'ın Özalp ilçesini teftişe gitmiş. Çünkü kaymakamın emriyle koyunlarına el konulan İranlı bir aşiret reisi, adamlarıyla sınırı geçerek, köylülere ait 500 kadar koyunu yakalatmış ve İran'a götürmüş. Bu gasp fiilinde sayıları 30'u aşan köylü, aşiret reisine yardımcı oldukları iddiasıyla gözaltına alınmış, ama suçsuz oldukları anlaşılınca serbest bırakılmışlar.
Ne var ki Kaymakam Hilmi Tuncel Ankara'ya, "Ruslar da sınırımıza fazla yaklaştı. O aşiret reisini cesaretlendiren de onlardı" kabilinden bilgi vermiş.
Soruşturmaya gelen Paşa zaten öfkeliymiş. 24 temmuz 1943'te hemen bir toplantı yapmış. Ve yakalanıp bırakılan o 33 köylünün, "ibret-i âlem için" (Herkes ders olsun, diye) idam edilmelerini buyurmuş. Öyle, sorgusuz sualsiz; muhakeme etmeden, bir hakimler heyetince idama mahkum edilmeden.
Tümgeneral Cevat Yalım ve İçişleri Müfettişi (yıllar sonra benim de tanışacağım) Avni Doğan, Orgeneral Muğlalı'yı idamın büyük bir hata olacağı konusunda ikna edememişler. Muğlalı Paşa:
"Memleketin menfaati gerektirirse babamı bile asarım" diye kestirip atmış.
Ve 30 temmuz 1943 gecesi bu 33 köylü, Yukarı Koçkıran Köyü-356 numaralı sınırtaşının olduğu yerde, elleri ve gözleri bağlanarak kurşuna dizilmiş. 32'si ölmüş, yaralanan ve henüz ölmediği fark edilemeyen 33'üncü köylü gece karanlığında İran tarafına geçip canını kurtarmış.
*
Görevlilerin adları, idam mahallinin sarih adresi, maşallah bu ne hafıza böyle! demeyin. Gerekli bilgileri Mesut Hasan Benli'nin dün Radikal'de yayımlanan haberinden aldım.
Ben hadise hakkında ancak 1948'de bilgi edinenlerdenim. Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) iktidarı döneminde, bir paşanın ısrarlı emri üzerine 33 köylünün sorgusuz, muhakemesiz idam edildiğini, iki yıl önce kurulmuş olan Demokrat Parti'nin sözcüleri dile getirdiler. Biz yeni nesilden olanlar, Mustafa Muğlalı faciasından (katliamından da denebilir) bu sayede haberdar olduk.
1949'da dava nihayet açıldı; Muğlalı idama mahkum edildi, yaşı sebebiyle ceza 20 yıl hapse çevrildi ve 1951'de Paşa cezaevinde öldü.
*
Peki, dün niye haber oldu, yeniden gündeme getirildi, diyeceksiniz.
Genelkurmay, 61 yıl sonra, Özalp'teki kışlaya "Mustafa Muğlalı Kışlası" adını vermiş. (16 Mart 2004'te). 33 talihsizin ahfadı itiraz etmişler, kulak asan olmamış. Sivil mahkemede açılan dava eskeri mahkemeye aktarılmış. Savunma Bakanlığı, kışlalara başarılı komutanların adlarını verdiklerini hatırlatmış, ve "Merhum cezasını çekmiştir; ceza veya kısıtlamaların süresiz devam etmesi hukuk ve demokrasi değerleriyle bağdaştırılamaz" buyurmuş.
33'lerin ahfadı Danıştay'dan da sonuç alamazlarsa, bu defa AİHM'ye başvuracaklarmış.
*
Bence bu durum, caddelere, sokaklara ad koyarkenki densizliğimizin artık şahikasına (doruğa) ulaştığına işarettir.
Başka bir şey demeyeyim! (HD/GG)