Doğumlar ağrılı ve sancılı olur. Bazen işkenceye dönüşür. İnsandan hayvana kadar tüm doğumlar böyledir. Bitki tohumları bile ancak kabuklarını çatlattıktan sonra filizlenebilirler. Kabuk çatlatma mücadelesi kim bilir ne kadar çetin geçmektedir?
Doğumların en ağrılısı ve en sancılısı ise hakikatin doğumudur. Canlı varlıklarınkinden farklı olarak hakikatin doğumunda bebek anneden daha fazla acı çeker.
Hakikatin doğumu canlı varlıklarınkiyle kıyaslanamayacak düzeyde çok zaman alır; bazen ayları, bazen yılları, bazen yüzyılları alır. Bazen de tüm çaba ve mücadelesine rağmen hakikat doğamaz ve dölyatağında hapis kalır.
İnsan yavrusu doğarken vajinanın önünde, yavruyu başından ya da ayaklarından tutup çekecek ebeler bulunur.
Hayvan yavrusu dışarıdan destek almaz ama doğduktan sonra onu yalayıp koklayacak bir anne hazırdır.
Hakikatin doğumunda ise vajinanın önünde bağnazlar, dogmatikler, sosyal mühendisler ve sosyal mühendislik ürünü bir güruh bekler.
Hakikat, başını çıkardığında güruh kahkahayı basar ve aşağılayıp alay eder. Zira hakikat çirkin ve biçimsizdir. Oysa insan yavrusu da doğduğu zaman çirkin ve biçimsizdir, bu çifte standart neden?
Güruhun yaklaşımı hakikatin cesaretini kırar ve geri çekilmesine neden olur. Öyle ki hakikat kendini göstermekten bile çekinir. Arada bir başını çıkararak güruhu gözler; havanın değişmediğini görünce yine geri çekilir.
Ama sonsuza kadar dölyatağında kalmaya niyeti yoktur ve dışarı çıkmak ister. O, ince bacaklı ve kollu, şiş karınlı, koca kafalı haliyle her şeyi göze alarak dölyatağından çıkıp kendini sergilediğinde asıl kıyamet kopar. Alay ve aşağılamalar yerini şiddet ve işkenceye bırakır. Bir ucubeymiş gibi muamele görür.
Kollarından tutarak tekrar dölyatağına atarlar onu. Orada hapistir artık.
Arada bir kafasını çıkarıp etrafı gözlemek istediğinde bin bir pişman olur. Zira güruh vajinanın önünde beklemekte ve bir türlü gitmemektedir.
Sahi, işi gücü yok muydu bu güruhun?
Hakikat, dışarı çıktığında ve bir fırsatını bulup güruhu atlattığında da sorun bitmiyor. Aksine daha meşakkatli bir dönem başlıyor. Artık sığınabileceği bir dölyatağı da yoktur; zira büyümüştür.
Savaşmak zorundadır. Savaşçılığı da doğumu gibi çetin ve zorlu olacaktır. Çünkü yalnızdır. Ezilen bir sınıf ya da ulusun savaşını vermekten çok daha cefalıdır onunkisi. Zira bazen ezilenler de onu ezmek ister.
Yine de pes etmez ve savaşımını sürdürdüğü takdirde, zamanla çoğalacak ve yalnızlığını kıracaktır. Bir zamanlar onunla alay ederek ona işkence yapanlar, onu omuzlarına alacaklardır. Zira dünün çirkin ve zayıf bebeği serpilmiş, güzelleşmiş ve güçlenmiştir artık.
Onca cefa ve mücadeleden sonra rahata eren hakikat, gün gelip yaşlandığında ve zayıf düştüğünde; omuzlayıcılarını, ellerinde sopalarla vajinaların ağzında beklemeye gönderir. Zira yeni hakikatlerin doğumu an meselesidir.
O gün, aynı zamanda hakikatin ölüm günüdür. (AB/AAPK/KU)