Sinop'un tarihi Tunç Çağında başlar. M.Ö. 7. yüzyılda kurulan bir Helen Koloni kentidir. Anadolu'nun yerli kültürüyle, Helen, Pers kültürlerinin birleşimidir.
Paflagonya bölgesinde Pontus Krallığının başkenti olmuştur. Sinop'ta Hellenistik dönemde kültür çok önemsenmiştir. Bu dönem Sinop'un en verimli dönemi olarak bilinir.
Bizans dönemiyse Doğu Roma Topraklarına katılıp küçülmeye başlar. Çünkü bu dönem yeni bir din olan Hristiyanlığın gelişmeye başladığı sancılı bir dönemdir.
Sinop bir göçmen kentidir. Miletli göçmenlerce kurulan kente Sinope adı verilir.
Sinop'un adı konusundaki söylenceler içinde en sevdiğim, antik dönem sikkelerinde de görülen "Güzel Peri Kızı Sinope".
Mitolojiye göre tanrıça Sinope, Irmak tanrısının güzel kızıdır. Göklerin çapkın tanrısı Zeus, Sinope'ye bir görüşte aşık olup onu kaçırır. Sinope'ye aşkından onun, "kendisine dokunmama isteğini" yerine getiren Zeus, ona dokunmadan güzel Sinope'yi bugünkü Sinop'un olduğu yere bırakır.
Sinop'ta günümüze kadar gelen Rum-Pontus, Gürcü, Çerkez, Kürt, Abhaz, Ermeni ve Alevi halklar yaşamıştır. Antik çağdan beridir çok kültürlü ve ticari bir liman kenti olmuştur.
Fotoğraf: AA
Bir kara hüzün: Sinop Cezaevi
Ancak, tarihi kapalı Sinop Cezaevi bir kara hüznüdür Sinop'un.
Kale; Sur ve tersane bileşimi bir yapıdır. 1500'lü yıllardan beri cezaevi olarak kullanılıp 1999 yılında müzeye çevrilmiştir.
Mustafa Suphi, Refik Halit Karay, Ruhi Su, Burhan Felek, Zekeriya Sertel, Sabahattin Ali, Fatma Nudiye Yalçı, Kerim Korcan, Eşber Yağmurdereli, Sezai Sarıoğlu gibi yazar, şair, gazeteci, sanatçı pek çok insan, aydın düşüncelerinden, fikirlerinden ve üretimlerinden ötürü yatıp ağır bedeller ödemişlerdir.
Ama içlerinde nedense beni en çok acıtan da Fatma Nudiye Hanım oldu: Adaşlığımızdan mı bilinmez.
Kendisi 1904 doğumlu. Marksist eserleri Türkçeye çeviren bir sosyalist. 1938'de'Donanma Davası'nda yargılanıp 10 yılını Sinop kapalı cezaevi kadınlar koğuşunda geçiren bir kadın, yürekli bir aydın.
Nükleer santral kabusu
Bugüne gelirsek Sinop Türkiye'nin en mutlu kenti seçilse de 1994 yılından beri Nükleer Santral kabusuyla uyanıyor.
Sinop NKP (Nükleer Karşıtı Platform) mücadelesine 1994 yılında başladı. 1994, 1996 ve 1998 yıllarında üç kez nükleer santral ihalesini iptal ettirmeyi başardı.
2006 yılında mücadelesini daha da yoğun bir biçimde sürdüren SNKP, 2009 yılında yine nükleer güç santrali ihalesini iptal ettirdi. Durağan geçen bir süreç sonrası nükleer güç santralinin tekrar gündeme gelmesiyle birlikte 2013 yılında yine, yeniden kurulan SNKP, mücadelesini, direnişini kararlılıkla ve barış içinde sürdürüyor.
2019 yılında yine nükleer güç santrali ihalesini, erteleten SNKP, direnişi boyunca tam 5 kez ihale iptalini gerçekleştiren platform oldu, kendisini destekleyen Sinop halkı, meslek odaları, aktivistleri ile birlikte.
Sinop (SNKP), Mersin (MNKP) ve İstanbul (NKP) bileşenleri aktivite ve eylemlerini birleşik bir mücadelede örüyorlar.
Sinop'ta bir toy öğretmen
Benim hâlâ ödemeye çalıştığım borcuma gelirsek: Üniversiteden yeni mezun, tek örgü saçlı, ufak tefek, toy bir öğretmenken ilk tayinim Sinop'un Erfelek kazasına çıktı.
Ailemin kaygılarına karşı kararlı bir şekilde valizimi toplayıp Sinop yoluna düşmüştüm.
Daha otobüs terminalinde yaşlı başlı insanların, öğretmenlerin, henüz göreve dahi başlamayan bu çelimsiz öğretmeni, (beni) yürekten, sevgiyle, saygıyla karşılamaları ile kalbimde kocaman bir Sinop yeri açılıvermişti. Ama ailevi nedenlerle görev yerimde kalamayıp içim sızlayarak geri dönmüştüm.
Ancak güzel Sinope'ye borçlu kalamazdım...
2013 yılından beri kah aktivist olarak, kah politik kimliğimle; son yıllardaysa NKP İstanbul bileşenlerinden olma temsiliyetimle, ama en çok da ekoloji aktivisti ve bir anne olarak Sinop'a
gidiyorum.
İçimde hem bir sızı hem sevinçle... Çünkü orada yine içten, misafirperverce, dostça, kardeşçe, yoldaşça ve insanca karşılanacağımı bilerek.
Toplantıya Sinop halkı alınmadı
Bu kez gidiş amacım Sinop Nükleer Güç Santrali ÇED toplantısına hukuksuz biçimde alınmayan, merkezde pek çok geniş salon bulunmasına karşın toplantıyı kentin 12km uzağına kaçırıp, toplantı salonunu öğrencilerle doldurup, toplantıya Sinop halkını almayan yetkililere karşı haklarını savunan, Sinop halkı ve SNKP'li arkadaşlarımın ilk duruşması içindi.
Demokratik biçimde ÇED toplantısına katılmak isteyen SNKP'li 17 kişi toplantı ve gösteri yürüyüşü kanununa muhalefet suçlamasıyla haklarında dava açılmıştı! Hatta olayın yaşandığı günden 18 ay sonra, bazıları tesadüfen sanık olduklarını öğrenmişlerdi.
ÇED Halkın Bilgilendirme toplantısına alınmayan, SNKP ve 400 kişiden oluşan Sinop halkı, itiraz dilekçelerini valiliğe vermek isterken emniyet güçlerince biber gazına maruz kalıp darp edilmişlerdi. Darp edilenler arasında CHP Sinop İl Başkanı şimdiki Sinop Belediye Başkanı Barış Ayhan da vardı.
ÇED sürecinin yenilenmesi için dilekçe veren 174 kişinin bu talebi reddedildi ve Sinop dışından çağırılan emniyet görevlilerince darp edilirken, bu arada halktan SNKP üyesi olan 17 kişiye dava açılmıştı.
Duruşma sırasında Avukat Eşber Yağmurdereli adeta bir hukuk dersi verdi, hukukun özellikle geliştirici olması gereğinin altını çizerek.
Belediye Başkanı Barış Ayhan; başkan olarak halkının yaşam hakkını, sağlığını, doğasını, çocukları korumasının asıl görevi olduğunu hatırlatması çok anlamlıydı.
Duruşma 21 Şubat'a bırakıldı.
Gezegene borçuluyuz
Ekolojik, bilimsel gerçeklere baktığımızda gezegenimiz (1 C) dereceden fazla ısındı ve 6. büyük yok oluşun içinde olan dünyamızda felaketler birbirinin peşi sıra ve dünya genelinde yaşanıyor. Ve tüm bunları torunlarımız değil, bizler halihazırda görüyoruz.
Buzulların erimesi, iklim mülteciliği, memelilerin, böceklerin yok olması, gıda ve su kaynaklarının tükenmekte olması, ada ülkelerinin batma tehlikesi, aşırı ısınma ve/veya seller, kasırgalar, art arda oluşan depremler olarak görmekteyiz.
İktidarların bu yok oluşu hızlandıracak kapitalist, neo- liberalist politikalardan artık çok geç olmadan vazgeçmeleri gerekiyor. Değil "Nükleer Güç Santralleri kurmak", tüm fosil yakıtların toprağın altında bırakılması acilen ilk tedbir olmalı.
Çünkü tüm canlıların, yaşam hakkı birincil hak; bunun için de hep birlikte eylemliliğe ihtiyacımız var.
Çünkü tüm gezegene borçluyuz. (FNÇ/AÖ)