Bu yazıyla ilgili fotogaleriyi görüntülemek için tıklayın.
Biz birbirine güvenen ve birbirini çok seven bir topluluktuk.
Fotoğraf kareleri harap, dokunsan yıkılacak izlenimi veren bir binayı gösteriyordu.
Bir bölümü hariç, binanın bütün cepheleri reklam panolarıyla güneşe kapatılmıştı.
Karanlık, loş koridorlarda, artık kullanılmayan sınıf ve laboratuarlarda derin bir terk edilmişlik duygusu hakimdi.
Çiğdem'i son kez gördüğüm ana bina girişinde, kavga türkülerini ilk öğrendiğim yer olan İnşaat IV'te, ilk eylemimi gerçekleştirdiğim Teknik Resim bölümünde, her yerde terk edilmişliğin izlerini görmek mümkündü.
Galatasaray Mühendislik diye bir okul sanki hiç olmamıştı.
Biz bu okulda hiç okumamış, büyük anfiden arkadaşlarımızı son yolculuklarına hiç uğurlamamıştık sanki.
Bizi yıllar sonra bir araya getiren şey, bugünkü hayatımızdan duyduğumuz rahatsızlık ve o güzel günlere duyduğumuz özlemdir.
Bunu, içimizde en sert görünenimiz söyledi, en müşfik olanımız.
Adı Çiğdem olan çocuklardan biri duruyordu, MS hastası bir babanın yanında. Baba, destek aldığı değneğine yaslanmış, kızına adını verdiği arkadaşının gülümseyen fotoğrafına bakıyordu. Yüzünde vakur, nerden geldiğini bilen insanların ifadesi vardı.
O duvarların dili olsa da konuşsa.
Bunu, "Şişli Meydanı'ndaki üç kız"dan biri söyledi.
Sondan iki önceki fotoğraf, sıvası dökülmüş bir duvarı gösteriyordu.
Üzerini örtmek için yapılan onca boyaya, onca kapatma girişimine rağmen alttan çıkan yazılar geçmişin silinemeyeceğinin ispatı gibiydiler.
"Devrimin hayaleti", öldürülen arkadaşlarımızın şahsında "Buradaydık, buradayız!" diyordu.
Eliyle, gazetecilere çekmeyin diye müdahale eden, Çiğdem'in anne babasının yanındaki kız var ya, o bizim Gürcan.
Bunu, kalbi en uzak yıldızla birlikte çarpanımız, Çiğdem"den 16 yıl sonra katledilen Gürcan'la ilgili bir konuşma sırasında, eski fotoğraflara bakarken söyledi.
Bizi bambaşka insanlar yapan ateşi çalma ısrarıydı dedi en yaşlı olanımız, gerçekçi olup imkansızı istememizdi.
Aynı yerde, 30 yıl önce fotoğraf çektirdiğimiz merdivenlerde durarak baktık objektife.
Hepimizin yüzünde tarifi mümkünsüz bir gülümseme.
Hayat bu, iyi kötü bir çok şey yaşarsın. Ama bazı şeyler vardır ki, hiçbir şeyle kıyaslanamaz ve hiçbir şeyle takas edilemez.
Bunu, o gün orada, bir diğer arkadaşının yüzünde kendi gençliğini, devrim günlerimizi gören arkadaşlardan biri söyledi.
Sandalyede oturan, yarı felçli gövdesini anılarının peşisıra sürükleyerek binlerce kilometre öteden gelen arkadaşımız hafifçe doğrularak siyah beyaz fotoğraflardaki Kerim'i işaret etti. Her zaman vaktinden önce gelirdi, gecikmezdi ama, dedi...
Biz birbirine güvenen ve birbirini çok seven bir topluluktuk. Arkadaşlarımızın samimiyetine inan Turhan. Sabret. Sonunda bir yere varacağız.
Bunu, yorgun olduğum bir dönemde, bir gece vakti, telefonda Kerim söyledi.
Bizimkisi hikayesi olan bir arkadaşlıktı.
Bunu, Kerim'i toprağa verdiğimiz günün akşamında yapılan anmada, ben söyledim.
Yerde kırmızı karanfiller vardı, "Kardeşlerimizi unutmadık, unutturmayacağız!" yazılı panonun hemen önünde.
Bizimki hikayesi olan bir arkadaşlıktı!...
Notlar
Galatasaray Mühendislik Yüksek Okulu: 1970 -1980 arasında sürdürülen anti-faşist mücadelenin önemli mevzilerindendi. Gerçekten demokratik ve tam bağımsız bir Türkiye mücadelesinde yitirdiğimiz Ömer Ayna, Ali Erkılıç ve Atilla Ermutlu künyelerinde GMYO yazan devrimcilerdendir.
Çiğdem Yıldır: 1 Mayıs öncesi, 28 Nisan 1977'de, okul çıkışındaki otobüs durağında, açılan ateş sonucu öldürüldü. Ruhi Su'nun ölümsüz bestelerinden birine, "sabahın sahibi var" adlı çalışmasına ilham kaynağı olan Çiğdem, sonraki yıllarda devrimin simgelerinden biri haline dönüştü.
Şişli Meydanındaki Üç Kızdan Biri, Şükran: Ruhi Su'nun türküsünde adı Nergis olan. Çiğdemin öldüğü saldırıda ağır yaralı olarak kurtulmuştu. 30 yıl sonra okulda gerçekleştirilen buluşmada, Nihalle birlikte arkadaşlarının yanındaydı.
Gürcan Özgür: GMYO öğrencilerindendi. Çiğdemin, Fevzi'nin ve Ali'nin arkadaşıydı. 6 Mart 1993'te, DHKP-C'ye yönelik operasyonlardan birinde katledildi.
Kerim Kabadayı: GMYO'nun ve '78 kuşağının önder kadrolarındandı. Sayısız pusuyu, işkenceyi ve sürgünü taşımış yüreği bir gece vakti sustu. Geçirdiği kalp krizi sonrasında, 18 Kasım 2009 tarihinde aramızdan ayrıldı. (LT/TK)