Mehmure Seker 5harfliler için Türkçeleştirdiği Jess Zimmerman’ın Dame Magazine’de yayınlanan “Why Is Male Anger So Threatening?” başlıklı yazısını yayınlıyoruz.
Bir sene evvele kadar erkek arkadaşımın sesini yükselttiğini dahi duymamıştım. Bu durum kısmen, ilişkimizin ilk iki senesinde birbirimizden uzakta yaşıyor olmamızla alakalıydı. Dolayısıyla insanın canını sıkan ve birbirine öfkelenmesine sebep olan gündelik terslikleri tecrübe etmemiştik. Bir diğer sebebi de sevgilimin şaşılacak derecede nazik ve düşünceli olmasıdır, o kadar ki insanlar onun hakkında konuşurken, ‘bir karıncayı incitmeyi bırak, karıncanın hislerini bile incitmez’ derler.
Eninde sonunda o da bir insan ve stresli bir işte çalışıyor. Aynı eve taşındıktan sonra farkettim ki, arada sırada öfkesini dolap kapılarını çarparak ya da benimle gergin bir ses tonuyla konuşarak ifade ediyordu. Bense her seferinde, hiçbir şekilde tehlikede olmadığımı bilmeme rağmen, korkudan donakalıyordum. Genellikle sesimi neşeli ve dengeli tutmaya çalışıyordum, ama eminim bunu kendimi korumak için yaptığım çok belliydi: Sakın ani hareketler yapma. Bazı zamanlarsa tamamen kapanıyordum.
İlk başta yanlış anladı. Birisi sizden korkup köşe bucak kaçıyorsa ve siz onu o denli korkutacak bir şey yapmamışsanız, kafanızın karışması ve hatta alınmanız mümkün. İnsanın biraz sinir atmaya da hakkı yok mu canım? Hele de öyle aman aman bir öfkeyle hareket etmiyor ve sesini bile çok yükseltmiyorsa? Sonunda bana açıklamaya çalıştı: “Seninle alakalı değil.” Ben de buna daha ılımlı bir yanıt verdim. Yok canım! Gözyaşlarına boğuldum.
Çünkü aslında bu mesele de onunla alakalı değildi. Onun kontrollü ve bana dönük olmayan öfkesine verdiğim tepkilerin abartılı olduğunun farkındaydım. Ama 37 yaşındayım, ABD’de büyüdüm ve o bana sinirlenen ilk erkek değil. Ben erkek öfkesinin ne kadar tehlikeli yerlere varabileceğini biliyorum. Nasıl onun siniri benim sebep olmadığım, onun işten eve getirdiği bir şeyse, benim tepkim de dışardan ilişkiye taşıdığım bir duygu durumuydu: ilişki geçmişimden ve daha genelde de içinde yaşadığım kültürden.
Evet, o yükü her ilişkime taşıdım; sadece romantik olanlara değil, sokaktaki herhangi bir erkekle yaşadığım anlık karşılaşmalara bile. Erkek öfkesinden korkmak ciddi bir yüktür ama aynı zamanda da bir kalkan görevi görür; her darbeyle yeni metal bir parça taktığınız ağır bir zırhla gezmek gibi. Hayat ilerledikçe zırh da ağırlaşır, onu ancak tehlikeyi göze alıyorsanız çıkarırsınız.
Bu içgüdüsel korku kabuğu içinde daimi bir çangırtıyla yaşayan tek kişi ben değilim. Hatta o kadar çok kişi bu ağır zırhı taşıyor ki sürekli onunla gezdiğimizi unutmuş durumdayız. En fazla, bizim için sokakta dolaşmanın erkeklere göre daha yorucu olduğunu düşünüyoruz. Geçenlerde popüler Facebook sayfası Vellum and Vinyl, kadın olarak yetişmiş birkaç kişinin öfkeli erkek sesinin ne kadar dehşet verici olduğunu konuştukları bir dizi Tumblr görseli paylaştı. Hem zincirde hem de yorumlarda en çok gördüğüm tepki aydınlanma ve rahatlama: Herkes böyle mi düşünüyormuş sahiden? Ben tekim sanıyordum. Bir Tumblr kullanıcısı, “Başka kadınları da böyle etkilediğini bilmiyordum. Kendimi zayıf sanıyordum” yorumunu yapmış. Bir başkası ise, “Böyle düşünen yalnızca ben olmadığım için mutluyum” demiş. Bu zinciri başlatan #pervasızerkeköfkesi etiketli Tumblr post’u 2014’te yayınlandığından beri 500.000’den fazla yorum almış.
Bazen korkunun kaynağını bulabiliriz, kafamıza o kaskı ilk taktığımız durumu hatırlarız. Belki küçükken hemen sinirleniveren bir babayı provoke etmemek üzere eğitilmişizdir, belki de sözel veya fiziksel şiddet uygulayan fesat bir partnerden donakalmayı veya sinmeyi öğrenmişizdir. (Benim korkuyla başetme güdüm–yani tamamen sessizleşmek ya da anormal bir neşeyle gezinmek—belirli bir eski sevgiliyle bağlantılı. Bu eski sevgili, bana bağırdığında eğer yine ‘o yaralı ifade’yi takınırsam daha da çok öfkeleniyordu.) Ama her zaman belirli bir başlangıç noktası olması gerekmez; bazen sadece etrafta neler olduğuna dikkat ettiğimiz, duyularımız açık olduğu içindir. Tumblr kullanıcısı anexperimentallife şöyle diyor: “Her kadın güvendiği bir erkek tarafından zarar görmemiştir belki, ama muhakkak her kadın, güvendiği bir adamın hışmına uğramış birini TANIR.” İşte bu yüzden o korku zırhını hiç çıkarmayız biz. Ne kadar ağır ve kısıtlayıcı olursa olsun; ona ne zaman ihtiyacımız olacağı hiç belli olmaz.
Bazı Tumblr kullanıcıları erkek okurları hemen savunmaya geçmemeleri için uyarmış. “Erkeklere not: Sizin ‘ama ben asla’ diye düşünmeniz gerçekten, GERÇEKTEN hiç önemli değil,” diye yazıyor elfwreck. “Tarih, bir adam hakkında ‘ama o asla’ diye düşünen kadınların harcanmış bedenleriyle dolu.” Bazı erkeklerse, ‘ama ben asla’ diye düşünüyorlardı, ta ki ilki gerçekleşene dek. Fakat elbette erkek okurlar savunmaya geçtiler; savunma biçimleri manidardı. Bir Vellum and Vinyl okuru olan Jimmy Tiblier, o sesini yükselttiğinde karısı ve kızlarının korkmadıklarına “inanmak istiyor” ama diye ekliyor, “biliyorum ki beni o derece öfkelendirmeyecek kadar saygı duyuyorlar bana. Eğer kadınlar erkeklerin şiddetinden korkuyorlarsa, sorun erkeklerin tepelerini attırmaları değil mi? “Korkan” tüm kadınlara sesleniyorum [çünkü kadınların korkusu sahte ya] sizin için en iyisini diliyorum ve umuyorum bu sorunun erkek öfkesini tetikleyen şeyleri yapmayarak kontrol altına alınabileceğini farkedersiniz.” İşte zırhımızı kuşandığımız dünya bu; öfken beni korkutuyor dediğimizde aldığımız yanıtın “e o zaman beni sinirlendirme” olduğu bir dünya.
İşin aslı, bu içgüdüsel korku biraz haksızlık ediyor erkeklere, nazik ve düşünceli olan, bir karıncayı dahi incitmeyecek erkeklere. Ancak ataerki kimseye adil değil. Ne kadar güvenilir olursa olsun bir erkekle kasksız tanışamayacak olmak hepimiz için acı. Erkek çocuklar dışa vurabilecekleri tek duygunun öfke olduğunu öğrenerek büyürken, az biraz öfkelendiklerinde bile bizi paniğe sürüklediklerini görmek onlar için anlaması zor bir deneyim olsa gerek. Siz kimseyi incitmeyi aklınızdan bile geçirmezken birinin sizden korkması berbat bir şey olmalı; ama inanın, derinlere kazınmış, sürekli doğrulanan ve yeniden üretilen bir korkuyla yaşamak misliyle beter. Eğer kontrolünüz dahilinde olmayan sebeplerden ötürü sesinize ayar vermeniz gerektiği söyleniyorsa ve bu size rahatsızlık veriyorsa, sizi anlıyorum: Kimse rızası dışında içinde bulunduğu bir şiddet kültüründe yaşamak istemez. Hepimiz aynı berbatlığın parçasıyız, ama biz kadınlar faili değil, doğrudan hedefi ve kurbanıyız. Evet, bu hepimize büyük haksızlık, ama sadece bir taraf orantısız şekilde öldürüyor.
Lafı ağzımda gevelemeyi bırakıp da neden böyle abartılı tepkiler verdiğimi erkek arkadaşıma anlattığımda o kadar panik oldu ki, sesini bir daha asla yükseltmeyeceği sözünü verdi. Ben çok fazla şey istediğimi düşünüp endişelendim ama bu konuşmadan beri geçen bir sene içinde hiç sesini yükseltmedi. Elbette tartışmalarımız oldu, ama sevgilim artık öfkesinin tetiklediği kültürel çığın farkında. Ben siperliğimi bir kenara bıraktım, o kılıcını köreltti; ikimiz de birbirimizin çamlarını devirmemeye azami gayret gösteriyoruz.
Erkekler, öfkelerinin yarattığı dehşetin ayırdına vardıklarında ne yapabilirler? Gerekli olduğunu düşündüğünüzden daha az sesli konuşun; olumsuz duygu ve düşüncelerinizi sesi açmak yerine isabetli kelimeler kullanarak, ifadelerinizi berraklaştırarak dile getirin. Kadınların kişisel ve kültürel travmalarına kulak verin, otomatiğe bağlayıp suçu üstlerine yüklemek yerine onları dinleyin. Ve zırhımızın içinde bizi sevmeyi öğrenin, çünkü bizi bundan daha çıplak göremeyeceksiniz.
Ana görsel: Bahram Hajou
R’ye teşekkürler.
(EA)