Fotoğraf: AA
Afganistan’da Taliban’ın Kabil’i de ele geçirerek iktidarını ilan etmesinin üzerinden bir ayı aşkın zaman geçti. Karma eğitimi sonlandıran, halk sağlığı sektörü dışında tüm kadınların çalışmasını ‘güvenlik sağlanana kadar’ yasaklayan Taliban rejiminde gündelik yaşam, Kabil’de yaşayan bir kadın hakları savunucusu için ne anlama geliyor? Yıllarca sivil toplum örgütlerinde kadınların güçlenmesi ve temel haklarına ulaşması için mücadele eden, bir süredir Afganistan hükümetinde üst düzey yetkili olarak çalışan Permaz’ın hikâyesini, bugününü ve belirsiz geleceğini kendi ağzından aktarıyoruz.
Bu yazı Hayata Destek İnsani Yardım Derneği'nin sitesinden alındı.
***
Ben Permaz*, Afgan bir kadın hakları savunucusuyum. 1994 yılında, Afganistan’daki iç savaştan Pakistan’a kaçan bir ailenin kızıyım.
2001’de Taliban rejiminin çöküşüyle birlikte ülkeme döndüm. Türkiye’den bir sivil toplum kuruluşunun desteğiyle Afganistan’da kurduğumuz bir kadın eğitim merkezinde, kadınların güçlendirilmesi ve kapasite geliştirme çalışmaları yaptık. 2002’de açılan ve alanında öncü olan bu merkez, karanlık Taliban rejimi döneminde geride bırakılan, görmezden gelinen kadınların temel haklara erişimini, güçlendirilmesini ve iş hayatına dahil edilmesini amaçlıyordu. Yılda yaklaşık 1200 kadının yararlandığı merkez, onların hayatlarında oldukça olumlu bir etki yarattı; kendi ayaklarının üzerinde durmaya, topluma karışarak evlerinin geçimini sağlamaya başladılar.
Ben bu süreçte, tüm programların yönetiminden sorumluydum. Kadınların Afganistan toplumunun güçlü ve eşit yurttaşları olmasını istemeyenler tarafından pek çok kez tehdit edildim. Ama asla vazgeçmedim; bu erkek egemen toplumda kadınların daha etkin bireyler olması için mücadeleme devam ettim.
Toplum merkezimizin kuruluş aşamalarında destek olan Türkiye menşeili sivil toplum kuruluşunun Afganistan’dan ayrılmasıyla birlikte bir süre daha ülke içindeki kaynaklarla merkezde kadınlarla güzel çalışmalar yapmaya devam ettik. Bir taraftan üniversitede hukuk okumaya başladım. Okurken evlendim ve çocuklarım oldu. 2009’da mezun olduktan sonra çeşitli uluslararası yardım kuruluşlarında çalışmaya devam ettim. 7 yıl sonraysa bir Bakanlık biriminde üst düzey sorumlu olarak göreve başladım.
“Her şey 1 saatte değişti"
En son 15 Ağustos’ta ofisime gittim. Kâbus gibiydi; her şey 1 saat içinde değişti. Ofisteyken Bakanlık’tan aradılar; Taliban’ın şehre yaklaştığını, Bakan’ın da ofisten ayrıldığını, en kısa zamanda eve gitmem gerektiğini söylediler. Bakanlıkta, yurtdışına çıkan kişilerin belgelerini tasdik ediyorduk. Ama ben kendi evlilik cüzdanımı, kimliğimi, hiçbirini tasdik etmemiştim. Çünkü Afganistan’da her şeyin bu kadar hızlı yerle bir olacağını hiç düşünmemiştim.
Artık bir işim yok. Yeteneklerimin ve bunca yıllık deneyimimin artık bir değeri yok. Afganistan’ı Taliban yönettiği sürece çalışabileceğimi hiç sanmıyorum. 2001’de, Taliban iktidarı sonrası sıfırdan başlamıştık, şimdi yine sıfır noktasına geri döndük. Bu çok ağır geliyor.
Son 20 yılda nerden nereye geldiğimize bakıyorum. Her alanda olumlu gelişmeler yaratmıştık. Hayallerim vardı. Şimdiyse hiçbir umudum yok. Acı ve üzüntüden başka bir şey kalmadı geriye. Evde oturup bundan sonra başımıza ne geleceğini tahayyül etmeye çalışıyoruz.
“Çocuklarımın suçu ne?”
Biz ailece başka ülkeye göç etmeyi hiç düşünmedik. Burada kalmayı tercih ettik. Elbette son 20 yılda ülke pek güvenli değildi. İntihar saldırıları vardı; terör riski çok yüksekti, insanlar öldürülüyordu, hırsızlık yaygındı. Çocuklarım sabah evden çıkıp 10 dakika uzaklıktaki okullarına giderdi; onlar okula gidene kadar patlama sesi duymayayım diye dua ederdim. 10 dakika bomba sesi duymadıysam, ‘şükür, bugün de okula ulaştılar’ derdim. Tüm bunlara rağmen bir şeyler inşa etmiştik Afganistan’da. Şimdi hayattayız, güvenlik olayları azaldı evet, ama aslında yaşamıyoruz. Buna hayat denemez.
Evde ağlayıp duruyorum, çocuklar neden ağladığımı soruyor. Başlattığımız, büyüttüğümüz hiçbir şey kalmadı geriye. Bunu onlara nasıl anlatabilirim? “Hadi göç edelim, başka ülkeye gidelim” diyorlar. “Hayır çocuklar gidemeyiz,” diyorum; gitmemeliyiz. Buna kendimi inandırmam da zor. Her şeyi kaybettik. Bu ülkenin geleceği yok artık. Bu saçma sapan terörün bedelini neden Afganistan halkı ödemek zorunda? Göç etsek mülteci olacağız, sadece Afganistanlı olduğumuz için insanlar kötü şeyler söyleyecekler. Bizim suçumuz ne? Benim çocuklarımın suçu ne?
“Kukla gibiyiz”
Devlet kademelerinde çalışan herkes, saklandıkları yerden çıkarsa Taliban’ın onları öldüreceğinden korkuyor. Ellerinde bir kara liste olduğunu biliyoruz ama kimin bu listede olduğunu bilmiyoruz. Ben ve eşim gibi, Taliban'dan saklanan onlarca üst düzey eski devlet görevlisi var. Ordu personeli de kendilerini nasıl bir geleceğin beklediğini bilmedikleri için evlerinden dışarıya adım atmıyor.
Taliban’ın iktidara gelmesinin üzerinden neredeyse bir ay geçti. Kabil’de her yerde evsiz insanlar görüyoruz. Yiyecek yemek yok, giyecek kıyafet yok, ilaç yok, evi geçindirmek için para yok insanlarda. Kimse bizi duymuyor, kimse bize yardım etmiyor. Uluslararası toplum, Müslüman ülkeler, insan hakları için çalışan diğer kurumlar bizi tamamen unuttu. Biz Afganlar da özgür olmayı, yaşamdan zevk almayı istiyoruz. Allaha şükür bizim evimizde yemeğimiz var, ama hiçbir şeyin tadı yok artık. Her şey rengini kaybetti. Hiçbir şey beni mutlu etmiyor. Söyleyecek sözümüz kalmadı. Tanıdığım herkes bu durumda. Kukla gibiyiz, başka insanların bizi oynattıkları, kullandıkları kuklalar gibiyiz.
*Yazarın ismi güvenlik nedeniyle değiştirilmiştir.
(NÖ)