Çevre ve Ekoloji Hareketi avukatlarından Yakup Şekip Okumuşoğlu'nun, HES gerçeğini hukuki ve ekolojik yönden ele aldığı değerlendirmenin özeti, ilk olarak Son Nokta dergisinin Ocak sayısında yayınlandı.
Türkiye de 2001 yılında çıkartılan 4628 sayılı yasayla enerji, bir sektör faaliyeti olarak kabul edilip gerçek ve tüzel kişiler aracılığı ile bu hizmetin verilmesi planlandı. Enerji üretim ve dağıtımında özelleştirmeler yapıldı, bunun yanında temeli hukuken tartışmalı su kullanım hakkı anlaşmaları ile akarsular da gövde oluşturduğu rakımlardan itibaren hidrolojik enerji kapasiteleri üzerinden, parçalar halinde 49+49 yıllığına özel sektöre satıldı.
Enerji faaliyetinin kamu hizmeti olarak görülmesinden çıkarılıp kar-zarar ekonomisi kapsamına alınmasıyla ülkenin dört bir yanındaki akarsuların hidrolojik kapasiteleri özel sektör tarafından adeta kapışıldı; kar etme dışında kaygısı olmayan özel sektör, akan her suyu "ekonomik olarak değerlendirilmemiş boşa akan bir doğal kaynak" olarak gördü ve neticede Anadolu'da 2 bin civarında küçük, orta, büyük; 10 bin civarında ise mikro hidroelektrik santral için proje oluşturdu.
Anadolu'nun tüm vadilerinin şantiye alanına döndüğü bir gerçeklikte, Anadolu kırsal yaşamının temeli akarsular ve bu alanlardaki kültürler maalesef ortadan kalkmak üzere. 2 bin civarı orta- büyük ölçekteki HES inşasının 2023 yılında tamamlanması planlanıyor.
Tümü inşa edildiğinde ortalama bir hesapla 10 bin km boyunca akarsularımız kanal, boru ya da tünellere hapsedilmiş olacak. Akarsular ancak denize, göle ya da bir başka nehre katıldığı noktada izlenebilir hale gelecek.
Bir nehir tipi hidroelektrik santral kurmak için önce uygun özelliklere sahip akarsu gerekli. Santralin kurulma ve işletme aşamasındaki ilk etkisi akarsu üzerinde gerçekleşiyor. Akarsuyun ne olduğu, bir HES'in akarsu ekosistemine etkisini anlamak için akarsuyu anlamak gerekir.
Canlılığı devam ettiren büyük sistem
Akarsu, güneş nedeniyle oluşan buharlaşmanın neticesinde yüksek dağlara yaklaşan havanın yoğuşmasıyla yağışa geçen, yağış nedeni ile suyun bir araya gelip akışa geçtiği, akışı boyunca aktığı zemini aşındıran, aşındırırken aktığı zeminin yapısına ve aşınım süresine bağlı olarak çeşitli vadileri oluşturan; oluşturduğu çukurluğun içinde akışına devam ederken karasal ekosistemlere etkilerde bulunan ve su çağlayanlarının yeniden okyanusa, denize ve göllere ulaşmasını sağlayan; böylece su döngüsü oluşturan ve bu döngüyü milyonlarca yıldır sürdürülmesine hizmet eden yapı ve kendi başına ayrı bir ekosistemdir.
Diğer yandan akarsu akışa geçtiği dağların en üst noktasından okyanusa denize ya da göllere karışana kadar aktığı zeminin etkileri ile değişen, değiştikçe kendi ekosistemi de değişen, aktığı zeminin ve çevresinin de ekosistemini değiştiren; böylece yaşamı çeşitli yönlerden etkileyip, biyolojik çeşitliliği destekleyen ve nihayet gezegenin canlılığını hem sağlayan hem devam ettiren bir büyük sistemin ana "eko"destek sistemidir.
Elektrik için her litre su doğadan koparılıyor
Enerjinin insan ihtiyaçları açısından en çok kullanıldığı türü elektrik enerjisi olduğundan ve enerji de insan kullanımına uygun olarak doğada hazır olmadığından elde edilmesi maliyet gerektiriyor. Talep nedeniyle de sürekli birim fiyatı arttığından ekonomik anlayış içinde değerli bir ürün. Enerjiye (üretim birimine) sahip olan açısından iyi bir getirisi vardır.
Bu sebeple de akarsuyun, hidroelektrik santralin su iletim hattına alınacak debiyi oluşturan her bir litre su, bir hidroelektrik santral için o kadar fazla elektrik enerjisi üretme anlamına gelir. Bu sonuç nedeniyle "mühendislik"; bir hidroelektrik santral planlarken en çok elektrik enerjisini üretebileceği debiyi akarsudan almayı planlar.
Akarsudan alınan su ve planlanan düşüş yüksekliğine bağlı olarak hidroelektrik santral de o kadar çok enerji üretir, o kadar çok karlı olur, o kadar çok verimli olur.
Fakat diğer tarafta akarsuyun doğal yatağında akışı azalır, hatta durur ve ekosistem içindeki işlevi ortadan kalkar. Akarsuya bağlı ve etkileşim içinde olduğu ekosistem yıkılır, akarsuyun var ettiği biyolojik çeşitlilik zarar görür, azalırken suya bağlı tarımsal faaliyetler de kaçınılmaz olarak zarar görür.
Başka bir şekilde anlatırsak; doğal yaşam ve doğal koşulların oluşturduğu geleneksel insan yaşamı suyun yatağından alınması ile zarar görür. Ya da yaşamın enerjisi ve yaşam yerine elektrik enerjisi tercihi yapılmış olur.
Doğal ortamında yaşamı var eden enerji, elektrik enerjisine çevrilerek doğal ortamından çok uzaklara taşınıp, başka bir yaşam biçiminin hizmetine sunulur.
Nehir tipi hidroelektrik santrallerin sahadaki uygulama yöntemi üzerinden hidroelektrik santrallerin ekolojik etkilerini açıklamaya çalışırsak, öncelikle ifade etmemiz gereken ilk husus ülkemizde akarsulara sadece "hidrolojik kapasiteleri" yönü ile bakılmakta olduğudur.
Akarsulara HES travması
DSİ'nin uzun ve köklü geçmişi ile akarsulara sadece hidrolojik yönden bakılmış, geçmişten bu yana akarsuların "hidrolojik enerji kapasitesi"ne değer atfedilmiş ve bu anlayışın bir tezahürü ile de akarsular üzerinde; kaynağa yakın kotlarından başlayıp, hidrolojik enerji kapasitesinin tükendiği denize kadar birbirini takip edecek şekilde onlarca hidroelektrik santrali planlanmıştır.
En üst kotta yer alan hidroelektrik santralin iletim yapısına giren su; santral yapısında türbinlendikten sonra kuyruk suyu kanalı ile hemen altındaki bir başka firmaya ait hidroelektrik santralin su iletim yapısına girmekte ve bu şekilde bir hidroelektrik santralden diğerine yönlendirilerek akarsuyun yatağında akışı sonlanmaktadır.
Böylece ilk ve en travmatik etki; akarsu yatağının en az yüzde 90'ının kuruması sonucu suyun toprakla, toprağın su ile karşılıklı ilişkisinin kesilmesi olmaktadır.
Yüzde 10'luk can suyu tartışması
2006 yılında Elektrik Piyasasında Üretim Faaliyetinde Bulunmak Üzere Su Kullanım Hakkı Anlaşması İmzalanmasına İlişkin Usul Ve Esaslar Hakkında Yönetmeliğe, "doğal hayatın devamı için mansaba bırakılacak su miktarı projeye esas alınan son on yıllık ortalama akımın en az yüzde 10'u olacaktır.
ÇED sürecinde ekolojik ihtiyaçlar göz önüne alındığında bu miktarın yeterli olmayacağının belirlenmesi durumunda miktar artırılabilecektir. Belirlenen bu miktara mansaptaki diğer teessüs etmiş su hakları ayrıca ilave edilecek ve kesin proje çalışmaları belirlenen toplam bu miktar dikkate alınarak yapılacaktır.
Nehirde son on yıllık ortalama akımın yüzde 10'undan daha az akım olması halinde suyun tamamı doğal hayatın devamı için mansaba bırakılacaktır" hükmü eklendi.
Görüleceği üzere yönetmelik uzun yıllar ortalama akımın en az yüzde 10'nun ekolojik ihtiyaç debisi olarak belirlemişken, uygulamada kaynağından denize kadar akarsuyun her bir kotuna özel sektör tarafından HES inşa edilmek istenmesi sonrasında hidroelektrik santralin gerek rantabilitesinin zorunlu kılması gerek yatırımcısının daha çok gelir elde etme arzusu ve ısrarı gerekse de sulardan sorumlu DSİ'nin akarsuya ekolojik değil hidrolojik enerji kapasitesi yönü ile bakması neticesinde; regülatör yapılarından mansap yönünde doğal yaşamın devamı için bırakılması önerilen sözde ekolojik ihtiyaç debisi (can suyu olarak tabir edilir) sanki yönetmelik düzenlemesi "yüzde 10 düzeyinden daha fazla olmayacaktır" şeklinde bir düzenleme getirmiş gibi genellikle akarsuyun yıllık ortalama debisinin yüzde 10 civarı olarak belirleniyor.
Can suyunda bilimsel dayanak yok
Dünya Biyosfer Rezerv Alanı olan Maçahel'de bile planlanan hidroelektrik santrallerinde durum böyle. Yönetmelik değişikliği öncesi yapılan Su Kullanım Anlaşmalarında ise durum çok daha vahim. Bir örnek vermek gerekirse, İkizdere'de bir projede yıllık ortalama debisi 25,44 m3/sn olan İyidere için can suyu oranı ortalama 250 İt/sn olarak belirlendi. Açılan dava sonrası can suyu oranı yüzde 1 düzeyinden yüzde 10 düzeyine ancak çıkartılabildi.
Yönetmelik değişikliği öncesi hazırlanmış tüm projelerde can suyu oranları birbirinin benzeri şekilde, her hangi bir belirleyici kıstas ya da bilimsel dayanak olmadan saptandı. Kaldı ki yönetmelikte yer verilen yüzde 10 oranının da herhangi bir bilimsel dayanağı yok.
Dünya ölçeğinde hidrobiyologların yaptıkları çalışmalarla akarsuyun hangi miktar debi ile ekosistemini iyi bir şekilde devam ettirebileceğine dair yaklaşık 200 metot geliştirilmiştir.
Hiçbir metotta yıllık ortalama debinin yüzde 10'u kadar bir oran önerilmediği gibi, yüzde 10 oranı debi ile akarsu ekosisteminin devam edemeyeceği kabul edilmiştir.
Genel kabul ekosistemin devamı için akarsuyun yıllık ortalama debisinin en az yüzde 40'ı kadar bir debinin akarsu yatağına bırakılması gerektiği şeklinde. (YŞO/AS)