Yılmaz Erdoğan’ın 'en iyi filmim' olsun diye uğraştığı, post-prodüksiyon aşamasında elde ettikleri şaşırtıcı sonuçlar yüzünden ‘sinemada yeni bir sayfa açtıklarını’ iddia ettiği son filminin adı 'Ekşi Elmalar'.
Erdoğan filmin senaryosunu, yönetmenliğini üstlenmiş ve başrol oyunculuğunu da kimseye uygun görmemiş. Filmde, Özgür karakterini canlandıran Şükrü Özyıldız, ‘Senarist, işin tanrısıdır. Yılmaz Abi de bu işin son noktası diyebilirim.” derken, Türkan’ı canlandıran Songül Öden ise “Yılmaz’ın kalemi zaten tartışılmaz. Şiir yazar gibi film yazıyor” diyor.
Ekşi Elmalar senaryosuyla, ekibiyle, kostümüyle, mimikleriyle, esprileriyle, vaz geçilemeyen Ersin Korkut’uyla, Hakkari’yi BKM’den vuruşuyla tipik ancak, parıltısını gittikçe yitiren Erdoğan filmlerinin son halkası. Ancak bu filmler birbirine eklenen halkaların oluşturduğu bir zincir değil, her yeni halka diğerinin içine arada boşluk bırakarak yerleşen yani gittikçe küçülen iç içe halkalardan ibaret bir sinematografiyi andırıyor. Kürtçenin önemsiz bir ayrıntı gibi verildiği ancak yerel kıyafetlerin olabildiğince önemsendiği filmin çekimleri de Hakkari yerine Muğla’da yapılmış.
Ekşi Elmalar filmi bana Erdoğan’ın bölgeye bakışını değil, bölgeye karşı olumsuz duruşa sahip olduğunu düşündürttü. Teleferiği anlattığı sahnede kendini dinleyen insanların bönlüğünü çok iyi vermeye çalışmış. Kendisi bir röportajda dedesinin fikri olan teleferiğin o dönem, insanlar tarafından anlaşılmadığını, bu yüzden de seçimi kaybettiğini ve bu filmle ondan özür dilediğini ifade etmiş. Teleferiğin anlatıldığı sahne bize öyle demiyor. Sahnedeki o bön bakışlar yüz yıl geçse de değişmez ve özür dilemez sanki.
1969 yılında Zap’ın 15 köye geçit vermediği bir noktaya köprü yapılır. Bu köprünün yapımına köylülerin itiraz ettiği, zorluk çıkardığı üzerine bir tartışma yaşandığına rastlamadım. Bu köprüden 8 yıl sonra Hakkarililer reisin teleferiğine bön bön bakıyor. Ya bu bakış gerçek dışı, ya da reisin seçimleri kaybedişinde başka nüanslar var. Belki de Türkçe anlamıyorlardır.
Erdoğan’a filmde Belçim’e neden rol vermediği soruluyor. Erdoğan yanıt olarak “Eşinle baba kızı oynaman, insanların kafasını karıştırır” diyor. O halde dedesinin rolünü Erdoğan’ın oynaması bizim kafamızı karıştırmış olamaz mı?
‘Tüm zamanlara’ hitap etme derdindeki film özel olarak Hakkari, genel olarak da Kürdlerin geleneklerinden huzursuz. Sorun huzursuz olmasında değil, elbette huzursuz olunmalı. Sorun, soruna nereden baktığınızda.
Muazzez, Özgür’e “Sen ne güzel (Türkçe) konuşuyorsun!” diyebiliyor. Safiye telefonda babasına “Antalya’ya gelin, burası cennettir!” diyebiliyor. Özgür şaşırarak Şino’ya ‘Çocuk dövülür mü’ diyor. Sanki Ankara’da, Edirne'de kimse kimseye şiddet uygulamıyormuş gibi! Filmde de Özgür’ün babasından yediği tokadı Ankara’ya özgü saymıyoruz çünkü ne de olsa Özgür’ün babası da Kürd!
Erdoğan’ın Muazzez’e de babasına dedirttiği gibi, “Sen her şeyi unutunca biz ne güzel arkadaş olduk!” Yani, siz Hakkarice konuşanlar, çocuklarınız sizinle ancak siz her şeyi unutunca arkadaş olabilir. Siz her şeyi unutmadığınız sürece onlara yabancısınız.
1984 baskınlarını basitçe yansıtmıyor, politik bir tavır alıyor ve bunu cesurca ve sakince yapıyor. Tek eksiği, sadece buralarda mahallelerimize kadar girmedi, Antalya'ya gidenlerin de mahallelerine girdi.
Filmden anladığım, Erdoğan kendisini bir Hakkarili gibi hissetmiyor, düşünmüyor. Sorunlara bir Hakkarili gibi bakmıyor. O, sorunların sadece Hakkari’den, Kürtçe konuşan o Hakkarililerden kaynaklandığını hissettiriyor. Cinsiyetçiliği, kadının kıstırılmışlığını, evliliği, şiddetin kanıksanmışlığını vs bundan biliyor.
Film Hakkari'den gidişi anlatmıyor. Film, 'Hakkari'de neden kalasınız?' diyor. 'Giden kurtulur', diyor. Acaba hangi milletin evladı o milletin sorunları, çıkmazları, geleceği için içeriden bakmaz, içeriden biri gibi mücadele etmez? “Elma ekşiyse terbiye edeceksin, tatlılaşır. Tatlılaşmazsa keseceksin” diyor. ‘Hala tatlılaşmazsa, o alanı terk edeceksin.’ Dedenin bakışını devam ettiren bir torunun filmi olan Ekşi Elmalar; ekşiliği tatlandırılamayan, katılığı yumuşatılamayan yaşantıları, gelenekleri ilginç bir bakışla veriyor.
Erdoğan nedenlerle ilgilenmiyor, 'biz ya da daha doğrusu onlar yani Hakkarililer neden bu haldeyiz?' demiyor, sonuçları gösteriyor ve bu sonuçlar onu kurtuluşa yani Ankara’ya, Antalya’ya götürüyor. Uğurlar olsun! (AY/ÇT)