*Görsel betimleme: Fotoğraf, Nepal Pokhara'da Phewa Gölü'nde çekilmiş. Ön planda iki kişi görülüyor. Soldaki kişi, bir gömlek ve şapka giymiş, suya doğru bakarken elleriyle çenesini desteklemiş. Sağdaki kişi ise suyun kenarında çömelmiş, bir şeylerle meşgul. Onun yanında bir kova duruyor. Arka planda, suyun üzerinde birkaç küçük tekne yüzüyor. Ağaç dalları ve yaprakları fotoğrafın üst kısmında çerçeve oluşturmuş.
30-40 yıl sonra bizleri nasıl bir gelecek bekliyor? 30-40 yıl diyorum çünkü kendi yaşlılığıma denk gelecek rakamlar üzerinden düşünmeye çalışıyorum. Doğanın hepten tahrip olduğu, belki de iklim krizinin neden olacağı aşırı ısınmayla dış alanlarda nefes alamayacağımız olası bir gelecek. Bilmiyoruz! Çocukluğumda sıkı bir Jetgiller hayranıydım ve hâlâ da öyle. Hâlâ aklımın bir köşesinde fütüristik hayaller dönüp duruyor. Geleceğe ve gelecek yeniliklere karşı iflah olmaz bir merakım var.
Peki, şimdi gerçeklere döneyim. Evli ya da bekâr fark etmeksizin 30’lu yaşların üzerindeki birçok kişinin aklında aynı soru; “Yaşlanınca bana kim bakacak?”. Çocuk sahibi olmamayı tercih etmiş ve 40’ıma yaklaşmış bir kadın olarak her gün olmasa da bu soru benim de aklımı fazlaca kurcalıyor. Hoş, çocuk sahibi olan arkadaşlarım da benden pek farklı bir vaziyette değiller. Son 15-20 yıl içinde doğrudan sanal bir dünyanın içine doğmuş ve önceki kuşaklarla kıyaslanamayacak düzeyde bireyselleşmiş Z kuşağı, anladığım kadarıyla anne babalarına konu yaşlılık olunca pek de güven vermiyorlar. Kaldı ki hiçbir ebeveyn, yaşlılık teminatı olarak dünyaya bir çocuk getirilmemeli. Durum bunun ötesinde.
Dünya nüfusu hızla yaşlanıyor ve yakın gelecekte bu yaşlı nüfusun bakım masrafları neredeyse her ülke yönetiminin korkulu rüyası olmuş vaziyette. Bizimki gibi ülkelerde bu korkulu rüyayı yöneticilerden daha çok bireyler sırtlanmak zorunda kalıyor. 10 bin TL olan en düşük emekli maaşının mutfak masraflarını dahi karşılamaya yetmediği gerçeğini düşününce, bugünü hakkıyla yaşamak pek de mümkün olamıyor. Peki ömrümüz vefa eder de yaşlılığımızı görürsek bizi nasıl bir gelecek bekliyor? Bugünden yeterince birikim yapamadıysak ya da ailemizden hatırı sayılır bir miras kalmayacaksa, muhtemelen acı bir sefalet.
Kendi yakın arkadaş grubumla en az 5-6 yıldır bir arazi satın alıp kendi küçük köyümüzü kurmayı hayal ettik hep. Buradaki amaç; bir huzur evine gitmek zorunda kalmaktansa, maaşını ortak ödediğimiz bir hemşire ve temizlik için bir yardımcıyı işe alarak hayatımızı kolaylaştırmak. Bu arada küçük bir parantez; şimdiden uzun bekleme listeleri olduğunu düşünce, o yıllara geldiğimizde istesek bile huzur evi bulamayabiliriz. Hayallerimizi epey süsledik tabii. Grupta hepimiz sanatçı insanlarız ne de olsa. Her birimiz için nasıl evler inşa edeceğiz, ortak alanlarımız nasıl olmalı, tarımı nasıl yapmalıyız, eşit koşulları nasıl sağlarız vs.
Hayallerimizin kesin bir amacı vardı, o da yaşlanınca birlikte çok eğlenceli zaman geçirmek. Tartıştığımızda takma dişlerimizi çıkarıp birbirimizin üstüne atmak gibi sulu şakalar da buna dahil. En komik tarafı da bu kapsamlı hayal sadece bize aitmiş gibi düşünüyor olmamızdı. Zaman ilerledikçe fark ettik ki, bizim yaşlarımızda olan birçok kişi aslında aynı hayale sahipmiş. Hastalanınca hastaneye götürecek ya da ihtiyaç duyduğumuzda “ben yanındayım” diyecek çocuklarımız olmayacak ya da olsalar da pek oralı olmayacaklardı. Zaten bugünümüz yeterince kaotikken bir de üstüne gelecek kaygısını bu kadar güçlü hissetmek çok yorucu.
Geçtiğimiz aylarda eski bir haberden alıntılanmış bir sosyal medya paylaşımına denk geldim:
“ABD'de dört yakın çift, şehir hayatının karmaşasından uzaklaşıp birlikte yaşamaya karar verdi. Austin, Teksas'ta yaşayan bu grup, yakın arkadaşlıklarını sürdürmek için "Llano Exit Strategy" adını verdikleri kendi köylerini inşa ettiler. Bu projede, Llano Nehri yakınlarında 10 dönümlük bir arazi satın aldılar ve mimar Matt Garcia'nın yardımıyla her biri yaklaşık 37 metrekare olan dört küçük ev inşa ettiler. Her ev; bir yatak odası, banyo ve oturma odasından oluşuyor ve sürdürülebilir bir yaşam tarzı benimsendi.”
2020 yapımı Nomadland filmini hatırladım bunları düşününce. Dürüst olmak gerekirse içime sinmeyen yerler de olsa ilk izlediğimde filmi çok sıcak ve içten bulmuştum. İkinci izleyişimde kafamdaki taşlar yerli yerine oturmuştu. Eşinin ölümü sonrasında, geleceksiz ve evsiz orta yaş üstü bir kadının, dahil olduğu evsizler komünü içinde romantize edilmiş göçebeliği koskoca bir gerçeğin üstünü örtüyordu: sosyal adaletsizlik ve güvencesizlik! Birey olarak bir ev alma fikrinin giderek hayale dönüştüğü, bırakalım geleceğe yatırım yapmayı bugünü yaşayacak güçten düşmemiz bizleri ister istemez daha komünal bir hizalanmaya getirecek anlaşılan. Ancak bu komünal yapıları inşa edebilmenin maliyeti bile, başlarda romantize ettiğimiz hayallerimizin önüne sert bir bariyer çekiyor.
Her ne kadar aklımın bir köşesinde fütüristik hayaller dönüp dursa da geleceği fazlaca düşünmekten bazen “bugünü” kaçıran büyük kalabalıkların bir parçasıyım aslında. Bugünde kalabilmeyi ve aklını gerçek anlamda özgürleştirebilmeyi başarabilmiş yakın dostum Rüya ile geçen gün koyu bir sohbete daldık. Her zamanki gibi, nefes almadan çok çalışmamız gerektiğini, geleceğimizi ancak bu şekilde yaşanabilir kılabileceğimizi anlatıp durdum. Çoğu zaman farkında olmadığım, dünya hallerinden fazlaca kaygılı olan haleti ruhiyeme daha fazla dayanamadı Rüya. Bundan sonrasını aklımda kaldığı kadarıyla onun ağzından aktarayım;
“Bak şimdi, ben iyi kötü bir işte çalışıyorum ve bugünümü olabildiğince güzel kılmaya çalışıyorum. Biraz artırayım, yaşlılığıma yatırım yapayım desem, bugünüm uçup gidecek. Sonrasında elde kalan; yaşlılığımın teminatı için yaşanmamış bir gençlik. Elbette benim de bazı gelecek hayallerim var. Ama diyelim ki olmadı, ne olur? Benim Z planım hazır. Annemin küçük de olsa Artvin’de bir köy evi var. Orada yaşayan akrabalarımın her biri beni çok seviyor. Ben de onları. Yapacağım şey gidip o eve yerleşmek ve akrabalarımın çocuklarına bakmak. Ben elim ayağım tuttuğu sürece o çocuklara bakar, onları dünyaya faydalı ve saygılı bireyler olarak yetiştiririm. Onlara yabancı dil, felsefe ve elimden geldiğince sanat öğretirim ki kendilerini özgürleştirebilsinler. Ailelerine tarlada yardım eder, beslenmem için gerekli olan ürünleri temin ederim. E onlar da ben hastalanınca ilgilenirler herhalde. Belki para kazanmam ama geleceğe nesil yetiştiririm. A ile Z arasındaki planların ne diye sorsan, çok da üstünde durmuyorum. Zaman gösterir. Ama Z planım net.”
Hiç araya girmeden hayranlıkla dinlediğim sözlerini tamamladıktan sonra ona; “bu şimdiye kadar duyduğum, Dünyanın en güzel Z planı” dedim. Gözlerim parladı. İzole bir komün içinde, yaşamın getirdiği bilgeliği bir köşeye savurup geçmişi anılarda yâd etmek yerine, gelecekle kucaklaşmayı ve geleceğe değer katmayı arzulamak sanırım şimdiki zamanda bir guruluk mertebesi. Ben o mertebeye bir gün varabilir miyim ya da Z planım tam olarak nedir bilmiyorum. En azından, benim olmasalar da bolca çocuğun, yani geleceğin içinde olduğu bir yaşlılık hayali ilk defa sıcak bir fikir gibi geliyor.
Sizin Z planınız ne?
(KA/RT)
- These Best Friends Built A Tiny House Community In Texas To Grow Old Together / Yazar: Kristen Lawrence https://www.onlyinyourstate.com/texas/tiny-house-community-tx/
- Nomadland (2020) / Yönetmen: Chloé Zhao
- Jetgiller (1962 – 1963) / Yaratıcılar: Joseph Barbera, William Hanna