Dünyada Obama, Rusya'da Putin, Avrupa, İsrail, Kürt, AKP meseleleri varken, artık her şeyi bir devrime bağlayarak gitmek gerek fikrini aşmış yaşlı bir adam-avukat olarak, Kenan Evren ve Tahsin Şahinkaya'nın doktor raporlarıyla duruşma salonuna getirtilememeleri ve fakat bari kameralarla belki iddianameyi duyarlar, belki sorguya cevap veririler de sorular sorarız, onlar sussa bile biz atmosferi halka duyururuz, diye üç günlük duruşmaya gittim. Giderken orada avukat gibi değil gözlemci gibi yer almayı düşündüğümü de belirtmiştim.
Ankara'ya gittim. Yorgun, argın hasta olarak yemeklere katılmadım, otele yatmaya gittim; uyudum, uyuyamadım... Sabah oldu... Cübbe bulamıyorum... Neyse bulduk... Duruşmadayız...
Dördüncü yargıç yerinde yok... Zorunlu nedenle yok denildi... Herhalde iki sanıktan birinin yanındadır dedik... Meğer orda da değilmiş... Kendi yönümden önce bir tur atayım:
1. Yargıç-başkan kimlerin geldiğini zabıta geçirirken "Ben bu duruşmaya avukat olarak gelmediğimi kendimi gözlemci olarak atadığımı, çünkü mahkemeye, hakimlerine, savcısına, avukat arkadaşlarıma, halka kızgınım, küskünüm '' dedim oturdum...
2. Sonra Tahsin ve Kenan beylerin kamera düzenini, yataklarının pırıllığını cezaevlerine hiç benzemediğini; hele hele Şahinkaya kahveyi zevkle içerken yakalandığını söyleyeyim. İtirazımız üzerine kahveyi terk ettirdik. (Diyeceksiniz ki yahu darbeci şefler müebbetle yargılanıyor, tutuklu değiller, pırıl yataklardalar. Ne kahvesi? Kahve yasaklattık diye sevinilir mi? Budapeşte ilkelerini anlattık, Havana kurallarından söz ettik. "Aleniyet yok dışarıdaki halka da bari ekran koyun" dedik; "Salonda MİT'in makineleri var dinleniyor muyuz" dedik. Mahkeme mahcup "Onlar gizli tanık dinleme aygıtları" dedi... "Eee daha ilk dakikalar. Belki arttıra arttıra gideriz. Hiçbir şey yapmamaktan iyidir" dedik...)
3. Yanlarında kalabalık... Deniz subayları, doktorlar, yazıişleri müdürü, kamera uzmanları, avukatları... Bizden avukat yok. Daha önce ret olunmuştu. (Tam AİHM'lik durum) Neyse, itirazlar ederek sayıyı azalttık... (Bu da başarı mı? Öyle mi peki...) Ha Evren suyu şişeden içiyor, fincandan değil... Ürktü kahve tartışmasından ve tek başına kapağını açabiliyor. Uyuklama durumları mevcut.. Yaşlılıktan olsa gerek
4. İddianame okundu. Dinlediler. Evren dudağıyla çok hareketli şekilde, Şahinkaya daha ketum olarak..
5. Öğle yemeğinde yargıç da uyuklamamak için yemekte yoğurt yemediğini anlatıyor. Espri vaziyetimiz bu. Sakin olun belki gelişir.
6. Stendhal'ın "Kırmızı ve Siyahı"nı mahkemeye anlatasım geliyor, gidiyor..
7. Sorguya geçilecek. "İkisi birbirlerini sorgusunu görmesinler duymasınlar," dedik ve kamera kapatma talep ettik. Reddedildi. "Önce Şahinkaya sorgulansın" dedik, kabul edildi. Keşke tersini talep etseydik...
8. Boğazım, göğsüm ağrıyor. Zatürree miyim, verem miyim ki? Sandalyeden mi nedir, kuyruk sokumu kemiğim çok ağrıyor.
9. Şahinkaya'nın sorgusuna geçildi. Elindeki kağıdı okudu. İşte darbeye teşebbüs suçtur, biz aştık, bunu becerdik, suç olmaz, kurucu iradeyiz, Anayasa yaptık hala yürürlükte, işkenceyle alakamız yok, Atatürk, büyük Türk milleti, siz bizi yargılayamazsınız tarih yargılayabilir... numaralarını okudu. Sonra da "Sorularınıza yanıt vermeyeceğim" dedi ve de vermedi. Ketum idi... Daha talimata uygun kararlılıkta idi. Ama bu birazdan Evren'de azıcık bozuldu... Konuşmaya kalktı... Neyse şimdi dönelim tekrar Şahinkaya'ya...
10. Avukat Ömer Kavili çapraz sorgu ustası. "Konuşmasan bile, el, kol, göz işareti yap", "Eşinin adı Sema mı?", "Seramikleri nasıl pazarlayabildiniz?", "1 Mayıs'ı anlat, Çorum'u, Sivas'ı, idamları, Mamak işkencelerini anlat", "ABD'den gelenleri anlat", "Gelirin 13.000 liracık olur mu?", "F 6 -16 yolsuzluğu", "CIA'ye ilişkin darbe kararı" "Babanız berber miydi?" "ABD sana kaç ödül verdi?", "Merve oteli satışını hatırlıyor musunuz?", "TCZB 3003 numaralı hesabı anlatır mısınız?", "DAL işkence merkezini bilir misin?", "Doğan Öz'ü hatırlar mısın?", "Kahveniz şekerli miydi?", "ABD - NATO belgesi", "Sahra talimnamesi 31.11'i kim tercüme etti? Siz mi?", "Orduya kaç imam atadındı?"... Daha ne sorular... Tam 400 soru! Ama sanık hep sustu!
11. Avukatları kalktı ve "Şu an konuşmayacağım diyen kişiye, bu kadar çok soru sorulur mu? Sorgu dursun kararı verilsin" diye tutturdu.
12. Ben söz aldım mahkemenin koyduğu fotoğraf çekme, dinleme yasağına rağmen gazetelerdeki boy boy resimleri mahkemeye göstererek "Bunları engelleyemediniz işte. Engelleyemezsiniz, bari soruları sormaya devam edelim halk duysun. Hayatın akışı yer sizi de, bizi de... Ama siz ileride bize bu konuşma bantlarını verip vermeyeceğinizi karara bağlayın... Hayatın akışı sorguya devam ediyor" dedim.
13. Mahkeme karara çekildi ve bence hukuki isabetle cevap vermeseler de devam kararı aldı... Avukatlar soru sormaya devam ettiler.
14. Baskın Oran da beş soru sordu. "Ecevit para isteyin verelim dedi. Ama darbeyi tercih ettiniz neden" dedi. "General Bedrettin Demirel 1 yıl önce el koymayı yapmadık çünkü şartların olgunlaşmasını bekledik dedi, kendi kendine mi söyledi, siz mi söylettiniz" dedi. "Suç bulamıyoruz ama deyip bir genelgeyle 4.000 kişiden fazla kişiyi (1402'likleri) atan genelge yayımladınız, anlatır mısınız" dedi. Ve "Cevap vermiyorsunuz. Peki ama o zaman susmak (sukut) ikrardan gelir. İkrar sayıyorum" dedi.
15. Sağdaki üye yargıç da "Bir sağdan bir soldan idam ettik demişsiniz, adam asmak bu kadar kolay mı" şeklinde soru yöneltti. O da "Adaletli olmak için onu yaptık ve onu söyledim'' dedi.
16. Sıra bana geldiğinde (burasını azıcık kendimi beğenerek anlatayım izninizle) mikrofona yürürken yüksek sesle "Size başlangıçta küsüm, kızgınım demiştim ama şimdi sorguya devam kararı vermekle iyi hukuki isabetiniz dolayısıyla yarısını siliyorum. Diğer yarısı kalsın... Ürkekliğiniz ve devletçi oluşunuz yüzünden" dedim. (Kulağım az duyuyor ki sonradan söylediler: Hakim İzmir nedeniyle öbür yarıyı da silersiniz Senih bey demiş bana...) Ve mikrofondan "6.000 sorum var size dedim. Mesela "CIA Pentagon ilişkinizle darbede azmettirilişinizi soracaktım vazgeçtim, dedim. "Bakın yanımda zarif kadın TBMM avukatı var, yanında Hükümetin avukatı var, size karşı gelmişler rahatsız oldunuz bozuldunuz mu", diye soracaktım ama vazgeçtim sormuyorum" dedim.
"Cumhurbaşkanına mahkemece bilgi verdirttim, aldı ama avukat yollamıyor. Memnun musunuz, diyecektim ama vazgeçtim sormuyorum" dedim.
"Sizin darbe bayrak planını bula bula mahkeme bile MİT'ten, Genel Kurmay'dan değil Gölcük'teki meşhur yer karolar altında buldu. İçinizden 'Yuh oraya konur mu, güzel saklanmaz mıydı' filan dediniz mi, demediniz mi' diye soracaktım; ama vazgeçtim."
"Sizin bir alt kadronuz generaller, valiler, müdürler onların soruşturması 675 numaralı dosyada. Onlar da bizim gibi yargılansın mı, diyorsunuz? Onları bırakın bizi ikimiz yargılanalım yahu mu, diyorsunuz diyecektim ama vazgeçtim."
"Siz kabus görüyor musunuz, görür müsünüz, diye soracaktım; bu sorudan vazgeçmiyorum '' dedim. Yerime geçerken mahkemeye J. Nicholson ve Tom Cruise'un generali duruşmada konuşturdukları filmlerinin video kasetini sundum, "İzleyin" dedim...
17. Sorgu Evren'e geçti... Artık akşam olmuştu. Mahkeme başkanı soru sormaya başladı. Şahinkaya'daki ketumluk bunda yok başladı konuşmaya umutlandık. Avukatı kalktı "Olamaz böyle şey baskı altında alıyorsunuz" dedi. Hakim yılmadı yine sorusunu sürdürdü. Yine kısmen cevaplar gelince "Ohhh konuşacak galiba" diyerek umutlandık. Ama çok geç olmuştu. Celse ertesi güne ertelendi. Keşke avukatı Kenan Evren'e sus diye baskı yapmasa temennileri ile önce az rakı, yemek, sonra otel uyku... Ama zor uyunuyor...
18. Evren'in sorgusu başladı. Ha ha gece muhteşem telefon konuşmaları olmuş ki (tahminim öyle ) Artık o da ketum olmuş. Ama biz soruları sorduk halka tarihe tabii ki?
19. Sıra bana geldi. Hakim "üç dakika" dedi. "Tamam" dedim "Bir dakika da uzatma veririsiniz ben anlatırım beceririm" dedim. Kavili'ye gizli alf atarak "Oturmam ama ben, hatta salonda dolaşarak konuşmak isterim ABD avukatları gibi. Savcı da heyecanlanmasın elim cebimde dolaşmam" dedim. Ve:
"Sayın sanık" dedim. "Sen suçlu musun? Aziz misin? Nesin? Ama bence suçlusun ama hakimler dosyaya, kanuna, vicdanlarına göre karar verirler. Bu onların işi... Ben karışmıyorum... Ama ben senin yüreğinde yara yaratmak peşindeyim tarihe not için sus talimatı aldığın anlaşılıyor
Pişmanlık yasasına başvur ne olur? Artık konuşup itiraf edeyim sunu de sana müebbet verseler bile senin için Türkiye'nin, Türkiye cumhuriyetinin yeni hayatı yolunda genel af ile vallahi billahi sana yardım edeceğim, konuş" dedim
"İstanbul Üniversitesi sana hukuk doktoru unvanı verdi; ben geri alın diye tutturdum dava açtım, davayı kaybettim. Şimdi gerçi Danıştay'ın önünde ama neden ben davaları kaybediyorum, hakimler senden korkuyor mu? Konuş" dedim.
"Size Atatürk ödülü falan verdiler, geri alsınlar diye tutturdum. Dava açanlardanım. O davayı da kaybettim, torpil mi yapıyorsunuz?
"Sizin okullara, sokaklara verilen isimleriniz bir bir silinmeye başladı... Kadıköy Lisesi falan sildi... Sinirleniyor musunuz?
"ABD 'de sizin adınızı taşıyan Üniversite- yüksek okulu açılmış. Devlet Bahçeli hatta imzalamış desteklemiş; biz silmeye çalışıyoruz sizi, onlar yazmaya çalışıyor. Biz mi hatalıyız, yoksa onlar mı?
"Bülent Ersoy'la İstanbul'da buluştum. 'Sekiz yıl bana şarkı söyletmedi, anayasal iç güvenlik hakkımı yedi o... Müdahil olacağım, oraya geleceğim, onu mahvedeceğim' dedi. Ama bak vazgeçti gelmiyor duruşmalara. O da mı sizden korkuyor?"
"Bizim solcularımızın, 10-15 yıl cezaevinde yatmış dostlarımızın İsveç-Stockholm sendromu da denen şekilde ya size aşktan ya da biz iktidara gelince ancak yargılarız, AKP'nin elini sürdüğü yargılamalar olmaz deyişlerine ben çok üzülüyorum. Siz onlara hak veriyor musunuz?"
"Mersin, Diyarbakır, Muğla dışındaki barolar, döneminizdeki kanunları, tüzükleri beğenmişler bayılmışlar mıdır ki müdahil olmuyorlar? Yoksa siz bizim göremediğimiz büyük hukukçu bir yanınız mı var?"
(Sayın yargıçlar siz sanıklarda ziyaretçi defterini aradınız bulamadınız yanılıyor muyum, dedim" Başkana... Hakimden "Evet bulamadık" yanıtı geldi.'') Bunun üzerine sordum: "Bu defteri Genel Kurmay'da mutfak üstü dolaba, tuvaletin üstündeki göze saklamış olabilir misiniz?"
"Sizin buraya yaşlı, hasta diyerek gelemeyişinize karar veren tıp profesörlerini mahkeme belirleyerek yemin ettirerek, harcırahını ödeyerek seçmedi. Rektör ve dekanlara ihale etti. Sizce bu uygulama doğru mu Allah askına? Bence çok yanlış da ondan soruyorum..."
"Bu raporlarda 'Oturarak ve ayakta sorguları yapılamaz' demişler, biliyorsunuz... Yatarak'ı tartışmamışlar. "Yatarak gelebilirlerdi Mısırlı gibi" diye tutturup ek rapor peşinde koşacaktım, avukat arkadaşlarım üzülmesin diye ısrar etmedim. Sizce ben haklı mıyım? Siz duruşmaya gelebilecek gibisiniz..."
"Bir Maliye bakanlığı bürokratından duyduğuma göre sizin banka hesaplarınızda ''Mayıs telaşı '' adlı bilinen meşhur hareket olmuş. Doğru mudur? Bence doğrudur."
"Mali Suçları Araştırma Kurumu (MASAK), '10 yıl öncesi mali hesapları veremiyorum" demiş, dermiş. (Yargıca baktım 'doğru mudur' dedim. 'Evet son 10 yılı veriyorlar' dedi...) Doğruysa; bir maliyeci dostum der ki "Mahkeme terör bağlantılı hesaplar diye yazarak sorarsa 10 yıldan geriye gidebilirlermiş. Bulabilirlermiş yollayabilirlermiş". Bu sözler mahkemeye ama; siz bu işe ne diyorsunuz?"
"Bakın konuşma arzunuz belirdi yüzünüzde. Haydi haydi konuşun. Bir itiraf gelsin artık." dedim ve gittim yerime...
Duruşma bitti. 17 Ocak gününe ertelendi. Ve Genel Kurmay'a yazıldı: "Belgeler varsa, ne varsa yolla...
MASAK'tan gelen evrakları 15 gün içinde avukatlar gelip bakıp okuyabilirler, fotokopi yok..
TBMM darbe araştırma komisyonu raporu mahkemeye gelsin
Ekinde devlet sırrı, çok gizli, gizli ek belgeler varsa onlar da gelsin .
Kamera görüntülerini çözdürüp kağıda zabıta dönüştürüp vereceğiz size ama görüntülü CD talebi ret...
MİT'ten de 1 Mayıs 1977 için Yeşilköy Havaalanına inen Intercontinental oteline yerleşen ajanlar ile ilgili belgeler varsa yollayın. Evraklar bulunamazsa, yoksa imha tutanağı tutmuşsunuzdur onu yollayın (Yazanın notu 'Ha ha... Hepsine MİT ve Genel Kurmay imha tutanağı yapıp, biraz geriye 1-2 yıl evvelin tarihini atıp yolluyorlar mı... Oooo ) kararı verildi."
Şimdi ne olacak? İki 'ihtiyar' yargılansa ne olur, diye düşünenlere, ya siz öyle demeyip gelseydiniz ilgilenseydiniz hem AKP'ye, hem darbelere ikisine birden neden karşı olunmasın deseydiniz çok Baro, çok avukat, çok bilimci, çok gazeteci, çok kadın, çok solcu gelseydiniz bunların yüz katı, bin katı şeyler olurdu. Ben kendi benliğimde, ruhumda, komplekslerimde, hayatımda, mağduriyetimde, insancıllığımda mana buluyorum... Kusura bakmayın...
Sevgiler...
Eyvallah... (SÖ/HK)