Görsel: Twitter
Ocak ve şubat ayında Çin’den ilk virüs salgını haberleri gelmeye başladığında, 10 yıl önceki gibi bu salgının sadece bir bölgede etkili olacağını düşünüyordum. Ancak olaylar hiç de beklendiği gibi gelişmedi. Bu tehlikeyi kendilerine pek uzak gören ülkeler dahil bütün dünyayı bir anda sarıverdi. Hala hepimizde virüs kapıyı çalana kadar bir inanmazlık durumunun olduğunu da kabul etmeliyiz.
Şimdi gelişmeleri ben kendi gözümle ve deneyimimle sizin pek bilmediğiniz dünyanın öbür ucundaki bir ülkede neler oluyor, onu anlatacağım. Myanmar’daki enternasyonal okulumuz sömestr tatilinden yeni çıkmıştı, sanıyorum ocak ayının ikinci haftasıydı, Çin’deki haberler gelmeye başladı.
Herkes internet üzerinden yapılan ve düpedüz basında yer alan bir dolu haber ve yorumun sonucu olarak Çinlilerin yedikleri hayvanlardan virüs salgının kaynaklandığını düşünüyordu, tabi bu arada başka haberler de vardı, Amerika’nın böyle bir tezgah yaptığı, virüsün bilim adamlarınca suni olarak üretildiği, aslında virüsün daha önce taaa eylül ayından beri görüldüğü ama farkına varılmadığı, bir takım güçlerin dünya nüfusunu ayarlamak için bunu icat ettikleri, ilaç firmalarının ekonomik problemlerini bu yolla halledecekleri falan filan...
Herkes neye nasıl inanacağını kimi dinleyeceğini şaşırdı ama ilginç olan ise ‘Çin’e yardım elini uzatalım’ sesi kısık kaldı, yerine ‘bütün olanların kaynağı Çin, hesabı onlardan sorulsun’a kadar gitti. Bunlara fazla girmeyeceğim, herkes zaten biliyor.
Çin ile uzun sınırları olan bir ülke Myanmar, bir süre sessiz kaldı. 0 vukuat dendi ama yine de derhal önlem alması gerekiyordu. Yavaş yavaş tedbirler alınmaya başlandı, benim çevremde bizim okulumuzda hemen hasta olan öğretmen ve öğrencilerin tespit edilmesine, öğretmenlerin ateşi olan çocukları hemen idareye bildirmesine karar verildi.
Veliler çocukları hastalandığı takdirde okula göndermemeleri konusunda ikaz edildi. Okulun içinde temizlik çalışmaları geliştirildi.
Bu arada okulumuzdaki genç Çince öğretmeninin kız kardeşi tatil dolayısıyla misafir gelmişti, bu fark edilince soruldu nereden geldiği, Hubei eyaletinin Wuhan’ından gelmesin mi! Hemen öğretmene okula 2 hafta gelmemesi bildirildi.
Bu duruma epeyce alınan arkadaşımızı ikna ettik ve 2 hafta kız kardeşiyle evinde kaldı. 14 gün sonra aramıza katıldı ve kız kardeşi vizesi bitmesine rağmen geri dönemedi, siz olsanız geri döner miydiniz, tabii ki hayır.
Bangkok’a vize almaya gitse, durumun orada da çok sakat olduğu söylendiği için Panda kızımız hala bizimle birlikte günlerini geçiriyor. Çin Elçiliği’nden vize için yardım istedi ancak ona geri dönmesini tavsiye ettiler. Yine de karantinaya gireceği için şimdilik burada idare ediyor.
Şubat ayında durumlar iyice abartılı olmaya başlayınca bulunduğumuz şehir olan Yangon’da bütün özel okullar toplantı yaparak, toplu hareket etme gerekliliğini vurguladılar.
Okullar icabında kapatılabilirdi ama birlikte karar vereceklerdi. Bu haberleri aldıktan sonra okulumuz bize bu konuda hazırlıklı olmamızı önerdi. Herkes derslerini internet üzerinden işleyebilecek şekilde hazırlık yapacaktı. Böyle bir şeye öğretmenler olarak hiç hazır değildik. Zaten o günlerde Cambridge sınavlarına hazırlık için MOCK EXAMS dedikleri genel sınavları hazırlamakla meşguldük ve işimiz başımızdan aşkındı.
Ayrıca öyle bir çalışmaya ayıracak vaktimiz yoktu. Bir de teknolojik olarak hepimiz aynı seviyede olmadığımızdan, elimiz kolumuz da bağlıydı.
Bu şekilde bir 15 gün daha geçti, her kötü haberle okullardaki önlemler artırıldı, öğrencilere el yıkama dersleri verildi. Her yere temizleyici losyonlar kondu, kapıya ateş ölçen aletle bir adam yerleştirildi, gelen geçenin ateşini her gün ölçüyordu. En büyük eğlence kaynağımız da bu oldu.
Örneğin benim ateşim bir gün 36, ertesi gün 34 hatta başka bir gün de 32 derece çıktı. 32 derecede yaşamıyor olmam lazım herhalde. Biz bunları kapıdaki adama anlatmaya çalışıyorduk ama ne fayda, İngilizce bilmediği için bizim her gün neye itiraz ettiğimizi anlayamıyordu.
Bu arada Çin’de öğretmenlik yapan arkadaşlarımız okulların tatil olduğunu ancak online eğitim yaptıklarını söylediler. Hatta bir arkadaşımız iki çocuğu ve eşiyle birlikte Pukhet’e korunma nedeniyle gelmiş, otelden çalışmalarını yürütüyordu.
Sonunda bize de sıra geleceğini, şimdiden hazırlanmamızı önermişti. Ama bana pek de olası gelmemişti o zaman. Sonradan yanıldığımı görecektim. Bakın Kore, Japonya ve Çin’e... çalışkanlıkları yüzünden bizim memleketimizde alay konusu olurlar ama bu ülkeler kriz dönemlerini organize ve olumlu bir şekilde atlatabilmelerini teknoloji konusunda dev adımlar atmalarına borçlular.
Konuyu dağıtmayalım, mart ayı ortalarında artık Avrupa devletlerinde tehlike çanları iyice çalmaya başladı. Myanmar’daki İngiliz Elçiliği bütün vatandaşlarını geri vatanlarına dönmeleri için çağrı yaptı. Bu çok ciddi bir hareketti, bunu Fransız ve İtalyan elçilikleri takip etti.
Herkes şaşırmıştı, çalışanlar ne yapacaklarını bilemiyorlardı. Herkes birbirine durumunu anlatıyor, neyle karşılaşılacak bilmeye çalışıyordu. Derken okulumuz bizi aniden bir toplantıya çağırdı, isteyen çalışanların memleketlerine dönebileceklerini bildirdi ancak yakında okulların kapanması söz konusu olduğundan bulundukları yerden eğitime devam edebilirlerse, maaş alabilecekler yoksa alamayacaklardı.
Bir de gittiklerinde 14 gün karantina geldiklerinde 14 gün karantina olursa, bir ay böyle geçmiş olacaktı, değecek miydi gittiklerine, sigorta Myanmar dışında kapsamayacaktı, ama yine de verilen karara okul saygı gösterecekti.
Bir hafta da bu durum konuşuldu, herkes uçak fiyatlarını, yolları araştırırken Kuala Lumpur, Bangkok ve Hong Kong aktarmalı gitmenin çok riskli olduğu ortaya düşüverdi, daha biz bunları tartışırken birçok havayolunun kapandığı, havaalanlarının da mart sonu itibariyle tamamen kapatılacağı bildirildi.
Zaten neredeyse martın sonuna yaklaşıyorduk, herkesin acil karar vermesi gerekiyordu, kimse havaalanlarının durumlarını tam kestiremiyordu, her yerden garip haberler geliyordu. Söylentiler çoğaldı, bütün havaalanları kapatılacak acele edin dendi.
Bu arada doğal olarak ben de başımı iki elimin arasına alıp düşünmeye başladım. Ne yapmalıydım elçiliğimiz tavsiye ettiği gibi ben de gitmeli mi, yoksa kalmalı mıydım?
Risk grubunda olduğumdan dikkatli olmalıydım, en az 4 havayolu geçecektim, Yangon Havaalanı , Dubai, İstanbul, ve İzmir. Birinden kurtulsam diğerinde yakalardım virüsü ve ben gitmekten vazgeçtim.
Okulumuzun ilkokul müdürü ve bizim bölümümüzden genç bir öğretmen hafta sonuna bilet almalarına rağmen hafta başında aranarak, hafta sonu uçuşunun iptal olduğunu istiyorlarsa o gece gitmeleri gerektiği bildirildi.
Bu da yetmiyormuş gibi bir hastaneye gidip hemen sağlam raporu almazlarsa Bangkok üzerinden de transit yapamayacaklardı. İnsanlardaki panik ve telaşı takdir edersiniz, eşyalarını bile toparlayamadan, kendilerini ayarlayamadan Myanmar’ı terk ettiler. Sadece bizim iki arkadaşımız değil, birçok insan memleketlerine dönmek için aynı zorluklardan geçti. Gidip varanlar da şu anda karantinada.
Her gün yeni bir kural geliyor. Nisan ayında Myanmar’da yeni yıla giriş olan Su Bayramı var, hükümet bu bayramda da bütün etkinlikleri yasakladı, biz bir iki kişi ücra bir köşede bu zamanı geçirmeye niyetlenirken, şimdi bütün her yer kapandı.
Myanmarlı vatandaşlara sorsanız, yanıt şu “ bize bir şey olmaz!” Bu yorum aslında böbürlenme, kendini güçlü görmekten gelmiyor, o kadar badire atlatmış bir millet ki, o kadar yokluklar içinde yaşıyorlar ki, para yok, hastane yok, ev yok, fabrika yok, üretim yok, iş yok çok şey yok.
Bizi artık bir şey etkilemez diyorlar ama bu doğru değil, canları var alınacak. Virüsün gözü de herkesin canında.
Mart ayının 12’sinde okulumuz bir toplantı yaptı, hükümet bütün okulları kapatacak, ‘ha bugün ha yarın’ hazırlıklı olun dendi. Ertesi gün çocuklara bu kararı söylemedik ama dolaplarınızdaki bütün eşyayı ve kitapları alıp evinize götürün, hafta sonu dolaplar temizlenecek dedik.
Öğrencilerimiz pazartesi salı okula geldiler. Salı günü hükümetten haber geldi, 17 Mart’ta Pi Günü kutlamasından sonra son ders öğrencilere artık evde kalacaklarını eğitime online bilgisayar üzerinden devam edeceğimizi bildirdik.Öğretmenlere okula devam etmeleri söylendi.
18 Mart Çarşamba günü bütün öğretmenler eğitim gördüler, google classroom, google meet, vs. Nasıl olacak bilgisayar laboratuvarında denendi. Ertesi gün online eğitime başladık. Sınıflarımızdaki her öğrenciye bir google hesabı açıldı, google classroom programında bütün sınıflarımızı adlandırdık, öğrencilerimizi kaydettik, ders programımızı google takviminde yerleştirdik ve her hafta aynı programı uygulamak için ayarladık.
Google toplantı programı linki yolladık her bir öğrenciye ve müdürlerimize, onları bu toplantılara katılmaya davet ettik. Bir hayli iş. Sonra da gece 01.00’lere kadar çalışarak google üzerinden o günlerde yapacağımız derslerin planlarını ve dökümanlarını hazırladık.
Böylece ilk derslerimiz öğretmenler okulda, öğrenciler evde başladı. İlk gün biraz karışıklıklar oldu acemiliğimizden dolayı, bir de internetin zayıf olmasından dolayı ama genelde iyi başladık diyebilirim.
Ben sınıfımda sıranın üzerine sandalye koyup diz bilgisayarını üstüne koyup yine tahtada dersime öyle başladım, yoklama yaptım, dersimi tahtada çizimlerle anlattım, günlük ödev verdim ve ödevi yapınca resmini çekip yollamalarını istedim, bir şey olmamış gibi.
Çocuklar okulu çok özlediklerini söylediler, ben de gerçekten birkaç gün içinde onları çok özledim, boş bir sınıfta kendi kendime konuşur gibi ders anlatmak bir tuhaf ama iyi bir teknoloji var, çocuklar mikrofonlarını açıp benimle dertleştiler, kameralarını da açmalarını istedim, hepsiyle selamlaştım.
Bir hafta sonra 23 Mart günü okulda çalışırken o gün sonunda müdürümüz bir toplantıdan geldi ve eşyalarımızı alıp gitmemizi, eğitime bundan sonra evden devam etmemiz gerektiğini söyledi. Biraz şaşkınlık oldu, ders kitaplarını gerekli kırtasiye ve araçları alarak evlerimize geldik.
Tanıdık iş yerlerinde de çalışanların artık otobüs gibi toplu taşıtları kullanmamaları, mümkünse işyerlerine yürümeleri istenmiş. Birçok işyeri de haftada iki gün işyerine gelinmesi kararı almış, yani her gün işyeri dolmuyor, nöbetleşe çalışıyorlar.
Ben de tası tarağı toplayıp evine geldim. Evden nasıl yapacaktım eğitim, ya bilgisayarımda konuları işlerken bir sıkıntı olursa, soracak kimse de yok etrafımda.
Elektrik kesiliyor sık sık, ama bizim sitede jeneratörümüz işliyor çok şükür, onu öğrenciler düşünsün. Büyük sorun internet çok yavaşlıyor zaman zaman, dökümanları, videoları yüklemek problem oluyor... Ne yapalım bu memleketin de şartları bu kadar, arkadaşlar telefonunu kullan o zaman diyorlar ama ben liseden mezun olalı 50 yıl olmuş, gençler gibi telefon elimde doğmadım ki, bu kadar rahat olayım.
Her neyse, ilk gün evden eğitim iyi gitti, öğrencilerim yoklamada tam çıktı, hepsi de son derece hevesli ve rahattı, bu da benim içimi rahatlattı. İki gün bu dersleri yaptım.
Evin içinde değişiklikler yaptım, resim sehpasının üzerine plastik bir pano koyup onu ders anlatma aracı olarak kullandım, google sınıf dosyasına videolar yükledim, tartışarak birlikte öğrencilerle sorular çözdük ve oldukça etkin saatler geçirdik.
Bu arada Cambridge sınavlarının da ertelendiği mayıs ayında yapılamayacağı bilgisi geldi, ama biz çalışma tarzımızda en ufak bir değişiklik yapmama kararı aldık. Bu şekilde sürdürdüğümüz normal eğitimin yanında öğrencilerimizin elde ettiği başka avantaj da bilgisayarın her yaştaki öğrenciler tarafından oyun amacı dışında etkin bir şekilde bilimsel araştırma, haberleşme, doğru iletişim için kullanılması.
Bütün bu deneyimlerden şunu görüyorum, artık teknolojide ilerlemeyen ulus kesin geride kalacak. Bakın şu anda anlattığım bu eğitimi veremeyen birçok okul var, Myanmar’daki özel okulların öğrencileri çatır çatır bilgisayar üzerinden öğretime devam ederken, diğerleri evlerinde nasıl vakit geçireceklerini bilemiyor.
Benim öğrenciler zaman yetmiyor diye yakınırken, diğerlerinin anne babaları ise çocuklarını nasıl oyalayacaklarını şaşırdılar.
Ne kadar zaman süreceği belli olmayan bu zor dönemi aileler evlerinde çocuklarıyla birlikte geçiriyorlar. Anne baba, kardeş bütün aile bireylerine sesleniyorum, lütfen siz de evinizde çocuklarınız için bir çalışma planı yapın ve uygulayın, yeni öğretmenleri siz olun, hem öğrenir, hem de çocuğunuza öğretirsiniz, zaman boşa harcanmamış, çocuğunuz ve siz geri kalmış olmazsınız. Teknolojiyi de sadece telefonda konuşma ve oyun için değil, çalışmalar için de kullanın, çocuğunuza bunları da öğretin. (Ya da tersi çocuğunuzun öğrencisi olun.) (HD/RT)
Bu yazı http://www.dagarcikturkiye.com/ internet sitesinden alınmıştır.