Erkeğin, toplumun her alanındaki egemenliğiyle ilintili olan erkek şiddeti, artarak ve dahi katmerlenerek devam ediyor. Geçtiğimiz hafta içinde Ayşegül, Nurhayat, Figen ve Şengül'ün haberleri/hikâyeleri duyuldu.
Sadece geçtiğimiz bir hafta içinde...
Ayşegül, 20 yıllık evliliği süresince şiddet gördüğü kocasının, yani çocuğun “öz babasının”, 11 yaşındaki kızını istismar ettiğini öğreniyor. İstismar, çocuğun öğretmenine anlatmasıyla ortaya çıkıyor. Çocuk istismarları bu kadar artmışken istismarların ifşa edilmesini sağlamada en önemli kişilerden olan rehber öğretmenlerin, milli eğitimde yapılan yeni taslakla psikolojik danışman özelliği yok edilmeye çalışılıyor. Ayşegül savcılığa başvuruyor ve mahkeme sonunda adam denetimli serbest bırakılıp ev hapsine gönderiliyor. Gönderildiği ev, Ayşegül'ün yaşadığı ev... Ayşegül evden ayrılmak zorunda kalıyor. Kocası hakkında, kendisini ve çocuklarını tehdit ettiği için uzaklaştırma kararı çıkıyor; ama Ayşegül'ün çalıştığı yere gelip onu dört yerinden vuruyor. Ayşegül'ü korumayan “devlet baba” çocuklarını yurda yerleştiriyor.
Ve ben Ensar Vakfında yaşananları hatırlıyorum. Ensar Vakfı ve Karaman Anadolu İmam Hatip ve İmam Hatip Lisesi Mezunları ve Mensupları Derneği’ne (KAİMDER) ait evlerde kalan çocuklardan 45'inin cinsel istismara maruz kaldığı belirtilmiş ve 10 çocuğun tecavüze uğradığı doktor raporuyla belgelenmişken şimdi Ensar Vakfı, Cumhurbaşkanlığı onaylı bir proje yürütüyor. Ortaokul ve liselerde yürütülecek proje; dini içerikli seminerler, konferans, görsel çalışmalar ve sınıf içi etkinlikleri kapsıyor. Ayşegül şimdi adalet istiyor. Gerçek adalet...
Nurhayat 18 yaşındaydı. Kaldığı öğrenci yurduna giderken erkek arkadaşı tarafından yolu kesildi ve 20 yerinden bıçaklanarak öldürüldü.
Figen 19 yaşındaydı ve kocasından sistematik işkence görüyordu. Figen, babasından onu götürmesini istiyor, “Öz babası” kızını kurtarmıyor. “Kızın beni boşamak istiyor”, diyen kocasına “O sizin namusunuz istediğinizi yapabilirsiniz”, diyor. Figen kocasından kaçarken arkasından vurularak öldürülüyor. Maruz kaldığı işkence, cenazesi yıkanırken ortaya çıkıyor ve komşular "Bu, IŞİDvari bir cinayet..." yorumu yapıyorlar.
Ve Şengül... Ah Şengül! Erkek arkadaşı tarafından, yaşadığı evin penceresinden atıldı. Ellerim titriyor yazarken. Bizim aklımıza pencereden izmarit atmak gelmezken... Şengül'ün haberi gazetede "Eğitim-Sen'li öğretmen" diye çıktı. Eğitim-Sen'liysen, üstüne bir de kadınsan camdan atılabilirsin muhtırası mı acaba!
Koca, erkek arkadaş, öz baba; dövüyor, sövüyor, bıçaklayıp vuruyor.
Kime güveniyor?
Nereden bu cüret?
Gezi Direnişi’nde, satırlı bir erkek yüzlerce insanın arasına dalmıştı herkes hatırlar. O saldırgan, gücünü elindeki satırdan mı alıyordu yoksa ardındaki iktidardan mı? Ardındaki güç olmasa değil satır, ateşli silahlarla dahi girmeye cesaret edemezdi o kalabalığın içine. Tüm bu kocalar, erkek arkadaşlar, babalar tek bir kişi olarak mı karşımızdalar yoksa erkek iktidarı olarak mı?
Kadın cinayetleri politiktir! Yargısı, hukuku, güvenlik gücü erkek olan bu iktidar karşısında tek çözümümüz yan yana durmak... Hâlihazırdaki dayanışma ağlarını güçlendirmeli, yetmediği yerde yenilerini örgütlemeliyiz. Öğretmenler odasında ya da oturma odasında, sendikada ya da pazarda, siyasi partide ya da kostüm partisinde, otobüste, yolda, parkta, barda, alanda yan yana durmalıyız. Erkekle değil kadınla, kız kardeşimizle empati kurmalıyız. Ne kadarsak, sabrımız, gücümüz ne kadarsa o kadarını kadınları güçlendirmek için harcamalıyız. Bir kadın, herhangi bir kadın bizim yanımızda sadece güçlü hissetmeli başka yolumuz yok. Kadın dayanışması yaşatır, güçlendirir, özgürleştirir.
9 Mayıs Salı günü de Şengül Karaca’nın evine hep birlikte yürümeliyiz.
Erkek adalet değil, gerçek adalet için…
Not: Şengül Karaca’nın evine gitmek için saat 19.00’da, Talimhane Taksim girişi otoparkı önünde buluşulacak. (YÖ/HK)