Uzayda bir yerlerde hiç bilmediğimiz, henüz tanışmadığımız, içinde yaşam olan bizden çok ileri veya çok geri birçok medeniyet bulunabilir. Bu başka gezegendekiler, artık her kimse onlar, bizimle iletişime geçebilir veya biz yeterince medenileşince başkalarının uzaylısı olarak onlarla iletişime geçebiliriz.
Bilimkurgu metinlerinde, yazarın bir gelecek tahayyülü vardır ve bu tahayyül halihazırda yaşadığı dünyanın sorunlarıyla yakından ilgilidir. Doğu Yücel’in geçtiğimiz bahar Günışığı Kitaplığı’ndan çıkan, editörlüğünü Semih Gümüş’ün üstlendiği “Uzak Dünyalar” adlı romanı, yaşadığımız çağın problemlerinin çözümünü uzaydan gelen kozmik bir varlığın “içine” bu dünyanın kahramanlarını sokarak onların görme biçimiyle buldurup aktarıyor bize.
Uzak Dünyalar, bilimkurgusal nitelikleri, sinematografik anlatım özellikleri ve güncel meseleleri odağına alması bakımından adrese teslim bir mektup gibi yola çıkmış görünüyor. Fantastik ya da bilimkurgu metinlerinde zorlama, kurgusal gerçekliğin okura geçmediği metinlerle sıkça karşılaşırız. Ancak bu metinde gerek anlatıcı seçimi gerek matematiği çok iyi oturtulmuş kurgu, yaratılan başarılı atmosfer, sahici diyaloglar okurda böyle bir his uyanmasına izin vermez.
Eser, İzmir’de insanların yeni yeni keşfettiği bir koyda birbirinden farklı özelliklere sahip bir grup gencin kendi sahipsiz ülkelerinde meteor yağmurunu seyredip dilekler tutarken çok uzaklardan gelip hayatlarının tam ortasına düşen kozmik bir varlıkla kurdukları boyutlar/gezegenler arası bağı ve iletişimi konu alır. Akran zorbalığı, ötekileştirme, kutuplaşma, aşk, doğanın korunması, yaşam hakkının yüceltilmesi gibi temalar ele alınıp işlenirken politik kutuplaşma, yazan ile okuyan arasındaki ilişki (şişedeki mektup metaforuyla), edebiyat ve sinemanın anlatım dilinin karşılaştırılması yan temalar ve alt metin olarak işlenerek ana temaya eşlik eder.
Doğu Yücel’in gençler için kaleme aldığı bu ilk romanını biçimsel özellikleri bakımından irdelediğim bu yazıda eseri; kurgusal özellikleri, anlatım dili ve odağına aldığı meseleler bağlamında çözümlemeye çalıştım.
Mekânlar ve mekânlarla özdeş kişiler
Uzak Dünyalar, Güneşlik Koyu’nun haritasıyla karşılar bizi. Başta okura pek de bir şey ifade etmeyen bu kurmaca harita, eseri okurken sürekli dönülüp bakılması gereken bir gerçekliğe karşılık gelir.
Eserin yapısının ve kurgusal atmosferinin en güçlü taşıyıcısının “mekânlar” ve o “mekânlarla özdeş kişiler” olduğunu düşünüyorum. Güneşlik Koyu, Sahipsiz Ülke, Gençlik Kampı, Venüs Sitesi, Koza… Tüm bu mekânları kuşatan İzmir; sıcağı, denizi, kumsalı, günübirlikçileri, bisikletli kaykaylı gençleriyle İzmir… Tüm “uzaklığıyla” Diyarbakır ve yine tüm “uzaklığıyla” başka gezegen ise mekânsal özellikleriyle değil yazarın ele aldığı meselelerin kökeninde yatan olgusal nitelikleriyle ele alınıp işlenir.
Romanın başkişisi Arda, ülkenin en batısından akan nehri; Dicle ise doğuda bir yerlerde akan “uzak bir nehirden” alır ismini. Roman kişileri ait oldukları “yerler” ile “temsili bir kimlik” taşırlar üzerlerinde. Kapatılıp işlevsiz hale getirilen gençlik kampı, romanın politik arka planı olarak yaşanan siyasal çalkantıların sosyal hayatı nasıl şekillendirdiğini, sıradan insanın hayatına nasıl etki ettiğini gözler önüne serer.
Başka bir gezegenden gelen, enerjisini doğadan alan, dev bir kozalağa benzeyen kozmik varlık başka ve uzak bir dünyayı anlatır bize. Yazar; yaşam hakkının her şeyin üzerinde olduğunu bilen, savaşa, her türlü kutuplaşmaya karşı, uzak yeşil bu gezegeni bilimkurgusal, sinematografik bir mekân yorumuyla âdeta “seyrettirir” bize.
Doğu Yücel, Uzak Dünyalar’da yaratmak istediği çoğulcu atmosfer için çokça kişi/tip kullanır; yani bu durum bir tercihten ziyade “zorunluluk” olarak kendini gösterir. Fakat not almadan okurken “Kim kimdi, onun özelliği/sıkıntısı neydi?” diye düşünürken yan karakter takibi okur açısından zorlaşır. Yüzeysel bir okumayla yan kişiler arasında örülen ve onların kişiliğinde hayat bulan meseleler kolayca güme gidebilir.
Romanın anti-kahramanı Batuhan, yazarın deyimiyle atanamamış diktatör, zengin, hırslı, kötü baba Fikret; maddesel olanı, insanımsı metayı temsil ederler. Venüs Sitesi’nde kurdukları hegemonya; kullandıkları ayrıştırıcı dil, yabancı düşmanlığı, günübirlikçi tatilciler, fiziksel ve psikolojik engelleri bulunan gençler ve insanın güce karşı zaafı üzerinden işlenir.
Yabancısı değil misafiri olduğumuz kitap
Anlatıcının bizi “Merhaba” diyerek esere buyur ettiğini görürüz. Kullanılan senli benli dil, tüm hikâyenin bu samimiyetle anlatılacağının ipuçlarını ve sözünü verir. Başta “yabancısı” olduğumuzu düşündüğümüz kitabın aslında “misafiri” olduğumuzu anlarız. Bir davet ve tanışma da diyebiliriz bu karşılama yazısına. Yazarın böyle bir girizgâha okurla sözleşmesini yapmak, onun merakını kışkırtmak, kitabın odağına aldığı meselelerle ilgili ipuçları vermek için başvurduğunu söyleyebiliriz. Daha da önemlisi yazar, okuyacağımız bu kitabın anlatıcının “günlüğü” olduğunu vurgulamak ister. Her şeyi olay kahramanın gözüyle göreceğimizi, onun dilinden öğreneceğimizi fark eder; ilahi anlatıcının soğuk ve mesafeli duvarının aramızda yükselmeyeceğinin sözünü Arda aracılığıyla aslında yazarından alırız.
Temel meselesini “her türlü ötekileştirmeye itiraz” üzerine kuran Uzak Dünyalar’da yazarın sunduğu çözümün “iletişim” olması ve eserin yoğunluklu olarak diyalog tekniğiyle kaleme alınması, içerikle anlatımın duygusunu örtüştürmüş ve esere ayırt edici bir form vermiştir. Tabii, bunda yazarın senaryo yazarlığından kaynaklı, sahnelemeye/göstermeye dayalı yazma pratiklerinin de çok etkili olduğunu gözden kaçırmamak lazım.
Doğu Yücel, yeni kuşağın popüler diline son derece hâkim bir yazar; anlatıcıyı da okuryazar bir genç olarak kurgulayınca popüler dille, eski sözcükleri buluşturması sırıtmamış ve bu ifade tarzını anlatma diline rahatlıkla oturtabilmiş. Ancak ah o altyazılar, keşke hiç olmasaydılar. Kitaptan ve yazarından bağımsız bir eleştiri olacak bu ama söylemeden edemeyeceğim. Temel hedef kitlesi gençler olan bir kitapta cringe, boomer gibi sözcüklerle ilgili neden dipnot verilir ki? Hele VR gözlüğü için verilen altyazı: Sanal gerçeklik gözlüğü. “Viar” diye okunur. Bu sözcüklerin anlamını ya da nasıl okunduğunu bilmeyen genç yoktur diye düşünüyorum. Eser şüphesiz her yaştan okura hitap ediyor ve belki bu altyazılar belli bir yaş üstü okur için düşünüldü. Ama burada da şöyle bir sorun çıkıyor karşımıza: Bir gençlik kitabı niye yetişkinleri düşünmek zorunda olsun ki?
Y kuşağının hayaleti satır aralarında dolaşıyor
Uzak Dünyalar’ı okurken şimdilerde dinlediği müzikten, okuduğu kitaplardan, seyrettiği film ve dizilerden başka elinde pek de bir şeyi kalmayan eğitimli orta sınıf Y kuşağının hayaletinin satır aralarında dolaştığını düşündüm, aynı kuşağın insanı olarak açıkçası bu durum beni biraz heyecanlandırdı. Doğu Yücel; güncel, bilimkurgusal nitelikler taşıyan bir kurmaca evreni yaratmakta ve bunu Z kuşağının anlatma diline dönüştürmedeki rahatlığıyla “Oh be!” dedirtti.
Ancak karakterlerin fiziksel varlıkları her ne kadar günümüze ait olsa da kişilerin kimliklerini oluşturan ruhun Y kuşağının “dünyaya yüklediği anlamla” daha çok örtüştüğünü düşünüyorum. Kendini; kültürel geçmiş, sosyal ve etnik aidiyetleriyle değil zevkleri ve hobileri üzerinden anlatan ve bunu bir tutku gibi yaşayan eğitimli, orta sınıf Y kuşağının eserin ruhuna şekil verdiğini düşünüyorum. Mesela müzik zevki, izlenen diziler filmler, okunan kitaplar bir kimlik sorunu gibidir bu kuşakta, kendini ve varlığını ifade aracıdır çünkü. Eserdeki Star Wars referansları, Star Wars referansları üzerine inşa edilmiş anlam dünyası, heavy metal tutkusu ve politik doğrucu yaklaşımların bu kanıya dayanaklık ettiğini söyleyebilirim.
Biz hangi uzak dünyanın uzaylısıyız?
Yazımı bitirirken yazarına şişeye konmuş bir mektup gibi ulaşması beklenen bir okur ukdesini iletmek isterim. Batuhan ve Dicle aşkı… Eserin mevcut hacminde işlenmesi zor olan bu hikâyeyi, bölümlerce senaryoya dökülmüş bir bilimkurgu dizisinde görmek isteriz.
Kendimizi asli uzaktakini öteki olarak tanımladığımız müddetçe cevabı uzayda bir yerlerde sonsuza dek savrulacak şu soruları da buraya bırakalım:
Biz hangi uzak dünyanın uzaylısıyız?
Evrende uzaylısı olduğumuz diğer gezegenler bize ne kadar uzaktalar, şimdi ne yapıyorlar?
Onlar da bizim gibi dönüp duruyorlar mı yoksa çoktan durmuş soluklanıyorlar mı?
(TAD/AS)