Böyle günlerde analiz yapmak, yazmak, konuşmak anlamsız geliyor artık. Bir sosyal psikolog olarak olanı biteni anlamaya, anlatmaya çalışmak boşa çekilmiş kürek gibi geliyor. Ne olursa olsun anlamak, anlatmak, konuşmak lazım diyenler, bir yanda bunların anlamı yok, mücadele zamanı diyenler.
Bu kadar gözü dönmüş vahşetin, tercih edilmiş körlüğün, sağırlığın olduğu yerde insanın kafasındaki uzlaşmaz çelişkiler daha da köşeye sıkıştırıyor. Böyle günlerde insan, olan bitene boyun eğmiş çaresizlikle dizginlenemez mücadele isteği arasında kalıyor. Bir oraya bir buraya savruluyor.
Bu ülkede savaşsız bir gün geçmedi yıllardır. Hiç barış içinde yaşamadık, hiç şans vermedik barışa. İçi boş barış nutukları attılar, atıyorlar hala savaş ve kan fetişistleri. Barışı getireceklermiş ne pahasına olursa olsun. Herkese haklarını verecekler, barış içinde yaşayacakmışız. Makam ve güç hırsı o kadar gözlerini kör etmiş ki, her şeyi talimatlarla çözeceklerini düşünüyorlar. Barışı da talimatlarla getireceklerini düşünüyorlar.
Barışı getirmenize, barış ithal etmenize gerek yok. Hepimize yetecek kadar barış var zaten, yeter ki daha fazla savaş, daha fazla nefret, daha fazla vicdansızlık ithal etmeyin. Yanı başımızdaki korkunç ve maalesef sıradanlaşan vahşeti ve savaşı ithal ettiniz.
Yüzyılların emperyalist, kolonyal ve haçlı zihniyetinin günahlarının intikamını aynı nefretle alacağınızı düşündünüz. Daha önce denenmiş ve felaketle sonuçlanmış bu nefrete ve onun söylemine ahmakça sarıldınız.
Toplumu zehirlemekten vazgeçin! Kutsallarınızı, kininizi, dar kafalılığınızı ve savaşınızı dayatmaktan vazgeçin. Şımarık bir ergen gibi davranmayı bırakıp yetişkinliğe adım atın.
LGBTİ’lerden ahlak, Kürtler’den vatanseverlik, kadınlardan namus, dinsizlerden vicdan öğrenmen gerekecek Türkiye. Ne kadar direnirsen diren, kendinde olmayan özelliklere başkalarını ötekileştirerek sahip olamayacaksın.
Bu grupları bu kavramlara hapsettiğim sanılmasın. Bu gruplar, bu kavramlarla ötekileştiriliyor, gerçek olmayan bir benlik yüceltmesi imkanı sağlıyor çoğunluğa. Bu bir yerden patlamak zorunda. Farklılığı meşrulaştırmak ve farklı olanı kendi gerçekliğinde anlamak gerekir.
Bizden farklı olanı “hoşgörerek” onları yalnızca aşağılamış oluyoruz. Çözüm bu sinsi söylemde değil. Çözüm barışı getirmek değil. “Hoşgörülü olunacak”, “Barış getirilecek” gibi absürtlükler yalnızca daha çok hoşgörüsüzlük daha çok savaş getirir.
Türkiye kültürel olarak sonu olmayan çelişkilerin içinde. Bunlardan kurtulmasının tek yolu, bir anlığına da olsa kendi ayrıcalıklı konumunu terk edip, içinde olduğu konuma başka yerden bakması.
Yaralı hayvan gibi önünüze gelen her yabancıya, Çinliye, eşcinsele, kadına saldırarak Türklüğünüzü ya da erkekliğinizi ispatlamış olmuyorsunuz. Yalnızca korkaklığınızı ve aczinizi imzalamış oluyorsunuz. Bu ülkenin sırtında ağır bir yüksünüz! (RK/EKN)