Üflediği neyin sesi ile Neyzen Tevfik, kaleminden dökülen mısralar ile Can Yücel, kültür albümümüzde sövgüleri ile de saygın yerlere sahiplerdir. Sövgüleri onları kendileri haline getirir, bizim bildiğimiz, tanıdığımız kendileri olurlar, onları o yüzden de severiz.
Bazıları da hiç sövmez. Misal, ben Çetin Altan ile çok zaman geçirdim ama sövdüğüne tanık olmadım. O, o haliyle, her zaman kendisiydi.
Ben arada söverim. Arkadaşlarımla küfürlü konuşabilirim. Trafikte sövdüğüm çoktur çünkü İstanbul trafiği konuşmaktan anlamayan insanlarla dolu malûm.
Bağlama göre, her sözcük sövgü olabilir.
Futbol maçlarında, sosyal medyada, trafikte, belki evde, arkadaş ortamında sürekli söven bir ırkın ahfadıyız. Bunu biliyoruz.
Sinkaflı küfürleri edenlerin hiçbiri, yapacağını iddia ettiği eylemi gerçekleştirmez malûm. Bu yüzden, o tür küfürler boş gösterendir. Tek sonuçları, diyalog olanağını ortadan kaldırmaktır.
O küfür edildiği anda, akıl kaybolur, eyleme dönüşmesi imkansız budalaca bir lâfın peşine düşülüp, seviyesizlik çukurlarında debelenme başlar.
ABD Başkanı Donald Trump yoksul ülke vatandaşlarını “bok çukurunda yaşayanlar” diye tanımladığında, ya da Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan Afrin’deki muarızlarını, Türkçemizin veciz deyimi “götü boklu”yu sterilize edip, “kıçı kirliler” diye nitelediğinde, her şey ciddiye binmeli tabii ki aslında; ama olmuyor işte. Bu tür sövgüler, diğerleri gibi, boş gösteren değildir.
O sözlerle birileri aşağılanıp itibarsızlaştırılır ve bunun sonucunda, o insanlarla ilişki kurmanın neden olanaksız olduğu, en yalın haliyle, taraftarlara aktarılır. Seçmenin hâkim diline uygun, planlanmış bir ötekileştirme çabasıdır bu.
Amerika’da Trump kanadı, başkanlarının böyle bir lâf etmediğini biraz da beyhûde bir gayretle anlatırken, Türkiye’de haliyle böyle olmuyor. Reis, kıçı kirliler dedikten birkaç gün sonra, bir milletvekiline “ulan ahlaksız” diye hitab ederek siyasetin yeni dilinin bu olacağını, hâlâ anlamayanlar kaldıysa, açıkça anlatıyor.
Peki neden?
Recep Tayyip Erdoğan’ın, Kasımpaşalı olduğu (nüfus kayıtlarına göre, ben de öyleyim bu arada) vurgulanır hep. “Harbi adam” tanımlaması için bu gereklidir. Kasımpaşalılığa küfür de dahildir, kavga da, kavgada yumruk saymama da.
Erdoğan’ın günlük yaşamında küfür etmekten çekinmediği hep anlatılır (teyid edilmemiş bilgi). Yâni aslında olan, kapalı kapılar ardında olanın, gün ışığına çıkmasıdır.
Bunun nedeni pervasızlık ya da güç gösterisi değil, Cumhurbaşkanı’nın aslına rücû etmesidir çünkü güçlü politikacı olarak sadece onu bilen 30-35 yaş arası geniş kitlenin aslı da zaten budur. Kendini liderinde, lideri kendinde gören, kısa hayatı boyunca değerleri hep ‘iktidar olmuş’ #yerlivemilli kitlenin duymak istediği işte tam da budur.
Belediye Başkanı olmadan katıldığı, yeni kurulmuş Kanal D’de yönettiğim seçim programından sonra, yüzüme bakıp “sizin gibiler umurumda değil” diyen Erdoğan, o konuşmadan 24 yıl sonra, sadece bizleri değil, medeni ilişki kurallarını da umursamadığını böylece gösteriyor.
Ne diyelim?
Neticede, ben de Kasımpaşalıyım; işin özeti şudur: durum boktan. (TT/HK)
Twitter: @STTuzecan